İnsanlığın akıl almaz serüveninde bir noktacık

3 Haziran 2002

Binlerce kilometre uzakta Hindistan ve Pakistan, ilk 1 saatte 12 milyon insanın hayatına mal olabilecek bir nükleer çatışmanın eşiğinde. İnsanlık tarihi inanılmaz gaddarlıklarla, ahmaklıklarla, acımasızlıklarla dolu aynı zamanda. Bu sıcak haziran gününde Kraliçe Elizabethin tahta geçişinin 50. yıldönümünü ve İngilterenin Dünya Kupasındaki başarısını kutlamaya hazırlanan Londrada bunları düşünmeden edemedim.Kraliçe Elizabeht 1952 yılında babasının ölümü üzerine tahta geçtiğinde tam 51 ülkenin hükümdarı olarak taç giymiş. "Üzerinde güneş batmayan" Büyük Britanya İmparatorluğu artık bir anı ama Londra o dönemi çağrıştıran bayraklarla donanmış bir halde, Kraliçenin "altın jübilesi" ve İngiliz takımının futboldaki başarısı ile avunmaya hazırlanıyor.Financial Times gazetesinin haberine göre dört günlük bir tatile yayılacak olan bu kutlamalara hazırlanan İngiltere halkı bira, şampanya, pizza, dondurma ve prezarvatif stoklarını yenilemek için yoğun çaba harcamış son günlerde. Her şey yolunda gider ve İngiliz milli takımı İngilizlerin umutlarını kıracak bir sonuç almazsa, bütün bu hazırlıklar boşa gitmiş olmayacak, stoklar eriyecek.Kazanma hırsı, içki ve seks; insanlık serüveninde hep öne

Yazının Devamı

İnsanlığın akıl almaz serüveninde bir noktacık

3 Haziran 2002


<#comment>Londra’da insanın içini ısıtan bir haziran günü. Her renkten, ırktan, milletten, cinsten binlerce insan, Kraliçe’nin sarayını çevreleyen parklara sereserpe yayılmış, yazın gelişini kutluyor sanki. Konuşan, koklaşan, sevişen, sevgili arayan, kitap okuyan, düşünen, yürüyen, koşan, oyun oynayan, tekerlekli patenle ya da bisikletle dolaşan bu insanlar, insanlığın o akılalmaz serüveninde bir noktacık belki de. Hayatı anlatan pek çok şeyi içeren bir noktacık.
Binlerce kilometre uzakta Hindistan ve Pakistan, ilk 1 saatte 12 milyon insanın hayatına mal olabilecek bir nükleer çatışmanın eşiğinde. İnsanlık tarihi inanılmaz gaddarlıklarla, ahmaklıklarla, acımasızlıklarla dolu aynı zamanda. Bu sıcak haziran gününde Kraliçe Elizabeth’in tahta geçişinin 50. yıldönümünü ve İngiltere’nin Dünya Kupası’ndaki başarısını kutlamaya hazırlanan Londra’da bunları düşünmeden edemedim.
Kraliçe Elizabeht 1952 yılında babasının ölümü üzerine tahta geçtiğinde tam 51 ülkenin hükümdarı olarak taç giymiş. "Üzerinde güneş batmayan" Büyük Britanya İmparatorluğu artık bir anı ama Londra o dönemi çağrıştıran bayraklarla donanmış bir halde, Kraliçe’nin "altın jübilesi" ve İngiliz takımının

Yazının Devamı

Ekonomide Dervişsiz kalmanın riskleri

2 Haziran 2002

Dervişin bu açıklamalarını, son günlerde kulağıma gelen bazı söylentilerle birleştirdiğimde, ekonomi yönetiminde Dervişsiz bir dönemi düşünmeye başlamanın zamanı geldi mi diye sormadan edemiyorum. Kemal Derviş son dönemde yaptığı açıklamalarda ısrarla bir noktanın üzerinde duruyor, Türkiye ekonomisinin geleceğinin artık şu ya da bu kişinin varlığına endeksli olmadığını vurguluyor. Bugüne dek gerçekleştirilen kurumsal reformlar sayesinde, erken seçim gibi bir olayın bile ekonomide büyük sapmalara yol açmayacağını da sık sık belirtiyor. Dervişin katkısı Bence Dervişin devrede olması özellikle üç konuda belirleyici oldu ve Türkiyenin krizden çıkma sürecine girmesine katkıda bulundu:* Birincisi, Dervişin IMF ve Dünya Bankası ile ve ABD yönetimiyle yapılan temaslarda onların "dilini" ve davranış biçimlerini, tepki tarzlarını iyi bilmesi bize önemli bir avantaj sağladı. Bu kuruluşlar ve merciler, Derviş gibi güvenebilecekleri birine muhatap oldukları için Türkiyeye daha anlayışlı davrandılar ve krizden çıkmasına katkıda bulundular.* İkincisi, ülke içinde itibarı kalmamış olan hükümet, Derviş sayesinde ayakta kalabildi ve ekonomiyi bugünkü noktaya getirecek önlemleri alabildi. *

Yazının Devamı

Ekonomide Derviş’siz kalmanın riskleri

2 Haziran 2002


<#comment>Kemal Derviş son dönemde yaptığı açıklamalarda ısrarla bir noktanın üzerinde duruyor, Türkiye ekonomisinin geleceğinin artık şu ya da bu kişinin varlığına endeksli olmadığını vurguluyor. Bugüne dek gerçekleştirilen kurumsal reformlar sayesinde, erken seçim gibi bir olayın bile ekonomide büyük sapmalara yol açmayacağını da sık sık belirtiyor.
Derviş’in bu açıklamalarını, son günlerde kulağıma gelen bazı söylentilerle birleştirdiğimde, ekonomi yönetiminde Derviş’siz bir dönemi düşünmeye başlamanın zamanı geldi mi diye sormadan edemiyorum.

Derviş’in katkısı
Türkiye ekonomisinin hala kritik bir dönemeçte bulunduğu bir dönemde Derviş’in devre dışı kalmasının etkisi, bence Derviş’in kendi dediği kadar önemsiz olmayabilir, onun ayrılmasıyla ekonomi yönetiminde hafife alınmayacak sorunlar doğabilir. Neden böyle düşündüğümü açıklamak için önce Derviş’in ekonomi yönetimine ne kazandırdığını ve Türkiye’nin çok daha derin bir krize sürüklenmesini önlemede nasıl bir rol oynadığını hatırlamamız gerekiyor.
Bence Derviş’in devrede olması özellikle üç konuda belirleyici oldu ve Türkiye’nin krizden çıkma sürecine girmesine katkıda bulundu:

Yazının Devamı

Derviş: Tamam mı, devam mı?

31 Mayıs 2002

Bunları düşünürken birden şunu hatırladım: Kemal Derviş bugün hükümetin bakanıydı ama gerçek anlamda bir "siyasetçi" değildi. Ecevit hükümetinin ekonomiyi krize sürüklediği ortamda göreve çağrılmış ve bakanlığa atanmıştı. Bulunduğu mevkiye seçilerek gelmediğini ve bu anlamda siyasi meşruiyete sahip olmadığını kendisi de çok iyi biliyor ve son zamanlarda daha sık vurguluyordu. Aslında Dervişin büyük katkısıyla ekonominin uçurumun kenarından döndüğü ve Dervişin hükümetin ömrünü uzattığı söylenebilirdi ama onun partisiz ve siyasi tabansız bir bakan konumunda bulunduğu da bir gerçekti.Sanırım bugün gelinen noktada bu gerçek Dervişi daha fazla rahatsız etmeye başladı. Ekonomik reformların bundan sonraki aşamalarını hayata geçirmek ve Türkiyenin önünü açabilmek için siyasi bir tabana ve meşruiyete sahip olmanın gerekli olduğunu düşünmeye başladı sayın Derviş. Son dönemdeki açıklamalarını da bu düşüncenin ışığında değerlendirmekte yarar var herhalde.Bu noktada hemen şu soru geliyor akla: Derviş, reform programını devam ettirmek için aradığı siyasi tabanı nerede ve nasıl bulabilir? Kendisiyle görüşmüş değilim ama edindiğim izlenim, Dervişin bugüne dek yaptığı temaslar sonucunda mevcut

Yazının Devamı

Derviş: Tamam mı, devam mı?

31 Mayıs 2002


<#comment>

Kemal Derviş’in London School of Economics’in eski tiyatro salonunda yaptığı konuşmayı dinlerken, yıllardan beri ilk kez dünyadaki gidişatı yorumlayabilen bir Türk siyasetçisini dinlemekte olduğumu düşündüm. Derviş’in 1968’den bu yana dünyada yaşanan büyük değişimi yorumlayan ufuk turu gerçekten ilginç ve düşündürücüydü. Bu değerlendirmeyi yapabilen bir siyasetçinin Türkiye’nin geleceği üzerinde söz sahibi olması bize çok şey kazandırabilirdi.
Bunları düşünürken birden şunu hatırladım: Kemal Derviş bugün hükümetin bakanıydı ama gerçek anlamda bir "siyasetçi" değildi. Ecevit hükümetinin ekonomiyi krize sürüklediği ortamda göreve çağrılmış ve bakanlığa atanmıştı. Bulunduğu mevkiye seçilerek gelmediğini ve bu anlamda siyasi meşruiyete sahip olmadığını kendisi de çok iyi biliyor ve son zamanlarda daha sık vurguluyordu. Aslında Derviş’in büyük katkısıyla ekonominin uçurumun kenarından döndüğü ve Derviş’in hükümetin ömrünü uzattığı söylenebilirdi ama onun partisiz ve siyasi tabansız bir bakan konumunda bulunduğu da bir gerçekti.
Sanırım bugün gelinen noktada bu gerçek Derviş’i daha fazla rahatsız etmeye başladı. Ekonomik reformların bundan sonraki aşamalarını

Yazının Devamı

Kaçırdığımız trenlerin en önemlisi hangisi?

27 Mayıs 2002

AB trenine eklenmek kuşkusuz önemli ama Türkiyenin kaçırdığı trenler arasında en az AB treni kadar önemli olan başka trenler de var. Bunların başında da teknoloji treni geliyor. Geçen hafta İstanbulda toplanan IV. Teknoloji Kongresine sunulan bildirilerde de vurgulandığı gibi, teknolojideki gelişime ayak uydurmakla ekonomik kalkınma ve refaha erişme arasında çok yakın bir ilişki var. Teknoloji trenine atlamış olanların küresel ekonomide aşama yapma şansı da çok daha fazla.Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü UNCTADın son Ticaret ve Kalkınma Raporundaki veriler de bunu gösteriyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ihracatında yüksek teknoloji içeren ürünlerin payı, 1980de % 11.6dan 1998de % 31e tırmanmış. Türkiyede ise bu oran % 10un bile altında. UNCTADın "dünya ihracatındaki en dinamik sektörler" olarak belirlediği 20 sektörden de yalnızca birinde, "örme iç giyim" sektöründe Türkiye % 6lık bir pay sahibi. Diğer 19 sektörde adımız bile geçmezken Çinin 8, Güney Korenin 4, Singapurun 3 dinamik sektörde önemli pay sahibi olduğu görülüyor. Türkiyenin Avrupa Birliği (AB) trenine son vagon olarak eklenebilmesini sağlamak için yoğun çabalar harcanıyor şu günlerde.

Yazının Devamı

Kaçırdığımız trenlerin en önemlisi hangisi?

27 Mayıs 2002


<#comment>Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) trenine son vagon olarak eklenebilmesini sağlamak için yoğun çabalar harcanıyor şu günlerde. Türkiye’nin raylar üzerinde tek başına duran "bağımsız" bir vagon olarak kalmasını isteyenler de bunu önlemek için ellerinden geleni yapıyor.
AB trenine eklenmek kuşkusuz önemli ama Türkiye’nin kaçırdığı trenler arasında en az AB treni kadar önemli olan başka trenler de var. Bunların başında da teknoloji treni geliyor. Geçen hafta İstanbul’da toplanan IV. Teknoloji Kongresi’ne sunulan bildirilerde de vurgulandığı gibi, teknolojideki gelişime ayak uydurmakla ekonomik kalkınma ve refaha erişme arasında çok yakın bir ilişki var. Teknoloji trenine atlamış olanların küresel ekonomide aşama yapma şansı da çok daha fazla.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü UNCTAD’ın son Ticaret ve Kalkınma Raporu’ndaki veriler de bunu gösteriyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ihracatında yüksek teknoloji içeren ürünlerin payı, 1980’de % 11.6’dan 1998’de % 31’e tırmanmış. Türkiye’de ise bu oran % 10’un bile altında. UNCTAD’ın "dünya ihracatındaki en dinamik sektörler" olarak belirlediği 20 sektörden de yalnızca birinde, "örme iç giyim"

Yazının Devamı