IMF maç oynanırken kuralları mı değiştiriyor?

24 Aralık 2001

Ben kendi hesabıma, krize giren bir ülkenin önce kendi kriz yaratma potansiyelini derinlemesine incelemesi gerektiğini düşünüyorum ve bunu yapmadan suçu IMF'ye atan yaklaşımı yararlı değil zararlı buluyorum. Krize girme durumunda olmayan bir ülkenin gidip IMF'nin kapısını çalmasına ve destek istemesine gerek de yok zaten.Tartışılması gereken nokta, krize giren ya da girmek üzere olan bir ülkenin IMF'ye başvurmasından sonra IMF'nin o ülkeye empoze ettiği krizden çıkış reçetesinin gerçekten bir çözüm yolu olup olmaması. IMF'nin bazen kendi önerdiği programa sahip çıkmaması ve maçın en kritik anında kuralları değiştirmesi ciddi sorun yaratabiliyor. Türkiye 2000 yılında IMF'nin gözetimi altında "çapalı kur"a dayalı bir program uygularken IMF, "çapalı kur"un modasının geçtiğini, yeni modanın "dalgalı kur" olduğunu dünyaya ilan etti. Bu noktadan sonra bizim zaten zorlukla götürdüğümüz programı sonuna vardırma şansımız daha da azaldı ve sonunda olanlar oldu.İşte bu nedenle kuralları IMF'nin belirlediği bir oyunu oynarken fevkalade dikkatli olmak gerekiyor. Kimilerine göre Arjantin'in bugünkü acıklı duruma düşmesinin baş sorumlusu Uluslararası Para Fonu, yani IMF. Yeminli IMF

Yazının Devamı

IMF maç oynanırken kuralları mı değiştiriyor?

24 Aralık 2001


<#comment>Kimilerine göre Arjantin'in bugünkü acıklı duruma düşmesinin baş sorumlusu Uluslararası Para Fonu, yani IMF. Yeminli IMF düşmanlarının yanı sıra, ekonomide ve dünyada olup bitenin farkında olan kişiler arasında bile böyle düşünenler var. Onlara göre Türkiye'nin 2001 krizine sürüklenmesinde de IMF'nin payı büyük.
Ben kendi hesabıma, krize giren bir ülkenin önce kendi kriz yaratma potansiyelini derinlemesine incelemesi gerektiğini düşünüyorum ve bunu yapmadan suçu IMF'ye atan yaklaşımı yararlı değil zararlı buluyorum. Krize girme durumunda olmayan bir ülkenin gidip IMF'nin kapısını çalmasına ve destek istemesine gerek de yok zaten.
Tartışılması gereken nokta, krize giren ya da girmek üzere olan bir ülkenin IMF'ye başvurmasından sonra IMF'nin o ülkeye empoze ettiği krizden çıkış reçetesinin gerçekten bir çözüm yolu olup olmaması. IMF'nin bazen kendi önerdiği programa sahip çıkmaması ve maçın en kritik anında kuralları değiştirmesi ciddi sorun yaratabiliyor.
Türkiye 2000 yılında IMF'nin gözetimi altında "çapalı kur"a dayalı bir program uygularken IMF, "çapalı kur"un modasının geçtiğini, yeni modanın "dalgalı kur" olduğunu dünyaya ilan etti.
Bu

Yazının Devamı

Türkiye, Arjantin olur mu, olmaz mı?

23 Aralık 2001

Bu köşenin sürekli okurları ise haftalardan beri Arjantinle ve Türkiye - Arjantin karşılaştırmasıyla ilgili yazılar okumaktan bıkmış olabilirler. Hoşgörülerine sığınarak bugün bir kez daha bu konuya girmek ve son günlerde çok sorulan iki soruya değinmek istiyorum.Birinci soru şu: Uluslararası finans çevrelerinin 2001 yılı başında aynı kefeye koyduğu iki ülkeden Arjantin iyice dibe çökerken Türkiye dipten dönmeyi nasıl başardı? Amerikalılar 11 eylül dehşetini yaşadıktan sonra İslamiyetle ilgili her şeye aşırı bir ilgi göstermeye başladılar, Kuran çevirileri yok sattı, Usame bin Ladinle ve Talibanla ilgili kitaplar çoksatan listelerine girdi. Arjantinde halk sokaklara dökülüp dükkanları yağma etmeye başlayınca bu kez dünyada ve ülkemizde Arjantine yönelik bir ilgi patlaması oldu. Herkes kendine göre yorumladı gelişmeleri, kimileri "Arjantini IMF batırdı" diye mahşet atıp rahatladı, kimileri "Türkiye Arjantine benzemez" diye teselli bulmaya çalıştı, kimileri de tersini iddia etti ve benzer tabloların Türkiyede de yaşanabileceği ileri sürerek kaygılarını dile getirdi. Türkiye nasıl başardı? İşte tam bu noktada ikinci soru gündeme geliyor: "Halkın, geniş kitlenin ekonomik durumunda

Yazının Devamı

Türkiye, Arjantin olur mu, olmaz mı?

23 Aralık 2001


<#comment>Amerikalılar 11 eylül dehşetini yaşadıktan sonra İslamiyetle ilgili her şeye aşırı bir ilgi göstermeye başladılar, Kuran çevirileri yok sattı, Usame bin Ladin’le ve Taliban’la ilgili kitaplar çoksatan listelerine girdi. Arjantin’de halk sokaklara dökülüp dükkanları yağma etmeye başlayınca bu kez dünyada ve ülkemizde Arjantin’e yönelik bir ilgi patlaması oldu. Herkes kendine göre yorumladı gelişmeleri, kimileri "Arjantin’i IMF batırdı" diye mahşet atıp rahatladı, kimileri "Türkiye Arjantin’e benzemez" diye teselli bulmaya çalıştı, kimileri de tersini iddia etti ve benzer tabloların Türkiye’de de yaşanabileceği ileri sürerek kaygılarını dile getirdi.
Bu köşenin sürekli okurları ise haftalardan beri Arjantin’le ve Türkiye - Arjantin karşılaştırmasıyla ilgili yazılar okumaktan bıkmış olabilirler. Hoşgörülerine sığınarak bugün bir kez daha bu konuya girmek ve son günlerde çok sorulan iki soruya değinmek istiyorum.
Birinci soru şu: Uluslararası finans çevrelerinin 2001 yılı başında aynı kefeye koyduğu iki ülkeden Arjantin iyice dibe çökerken Türkiye dipten dönmeyi nasıl başardı?

Bu soruya önceki yazılarımda da değinmiş olduğum için burada olayı basite

Yazının Devamı

Amerika'nın öpücüğü ne kadar önemli?

17 Aralık 2001

Bu ikinci tür algılayışın bir örneği şu anda ekonomiyle ilgili olarak yaşanıyor. Bir yıl önce krize sürüklenen iki ülkeden Arjantin'in bugün çok daha kötü bir noktada bulunmasını, buna karşılık Türkiye'nin krizden çıkış sinyalleri vermesini birçok kimse IMF'nin ve tabii onun arkasında duran ABD'nin desteğine bağlıyor. Özellikle 11 Eylül sonrasında Türkiye'nin ABD gözündeki öneminin artmasının Türkiye'ye destek sağlanmasında, buna karşılık Arjantin'in "hava almasında" belirleyici olduğu ifade ediliyor.Türkiye'nin bugün daha ümitvar bir noktaya gelmesinde ABD ve IMF desteğinin payı var kuşkusuz ama Türkiye ile Arjantin arasındaki farkı yalnızca Amerika'nın öpücüğüne bağlamak tamamen yanlış. Yanlış olmanın ötesinde Kemal Derviş'e, ekonomi yönetimine ve çok zor şartlar altında bu krizi yaşarken metanetini kaybetmeyen, dayanışma olanaklarını devreye sokarak ayakta kalmaya çalışan halkımıza da haksızlık etmiş oluyoruz, böyle düşünmekle. Türkiye zor koşullarda zor kararları aldı ve uyguladı, şimdi bunun karşılığını görüyor. Bizim millet olarak kendi gücümüzü ve performansımızı değerlendirme konusunda ciddi bir sorunumuz var bence. Ya sınırlı başarıları abartıp, amiyane tabirle "gaza

Yazının Devamı

Amerika'nın öpücüğü ne kadar önemli?

17 Aralık 2001


<#comment>Bizim millet olarak kendi gücümüzü ve performansımızı değerlendirme konusunda ciddi bir sorunumuz var bence. Ya sınırlı başarıları abartıp, amiyane tabirle "gaza geliyoruz" ve kendimizi dünyanın hakimi ya da şampiyonu gibi görmeye başlıyoruz ya da gerçek gücümüzü ve başarılarımızı küçümseyerek kendimizi dış güçlerin insafına ya da merhametine terk edilmiş, biçare bir ülke gibi görüyoruz.
Bu ikinci tür algılayışın bir örneği şu anda ekonomiyle ilgili olarak yaşanıyor. Bir yıl önce krize sürüklenen iki ülkeden Arjantin'in bugün çok daha kötü bir noktada bulunmasını, buna karşılık Türkiye'nin krizden çıkış sinyalleri vermesini birçok kimse IMF'nin ve tabii onun arkasında duran ABD'nin desteğine bağlıyor. Özellikle 11 Eylül sonrasında Türkiye'nin ABD gözündeki öneminin artmasının Türkiye'ye destek sağlanmasında, buna karşılık Arjantin'in "hava almasında" belirleyici olduğu ifade ediliyor.
Türkiye'nin bugün daha ümitvar bir noktaya gelmesinde ABD ve IMF desteğinin payı var kuşkusuz ama Türkiye ile Arjantin arasındaki farkı yalnızca Amerika'nın öpücüğüne bağlamak tamamen yanlış. Yanlış olmanın ötesinde Kemal Derviş'e, ekonomi yönetimine ve çok zor şartlar altında

Yazının Devamı

Bir bayram gününde umutlanmak üzerine

16 Aralık 2001

Evet umut ışıkları belirmeye başlamıştı ufukta ama bu, sıkıntılı günlerin geride kalmakta olduğunun bir göstergesi sayılabilir miydi acaba? Krizden çıkıyor muyduk gerçekten? Karamsarlık kısır döngüsünü kıracak bir sürecin başında mıydık? Yoksa bir an için bulutlardan sıyrılan güneşin aldatıcı parıltısıyla kendimizi mi avutuyorduk?Önceki akşam bir dost davetinde karşılaştığım Prof. Yılmaz Esmerin, her yıl tekrarlanan uluslararası bir araştırmanın 2001 sonuçlarına dayanarak verdiği bilgiler, insanımızın 19 Şubat krizi sonrasında içine düştüğü karamsarlık psikozunun ciddiye alınacak boyutlarda olduğunu ortaya koyuyor. Dün sabah harika bir hava vardı İstanbulda. Rüzgarın hangi yönden eseceğine karar veremediği, Karadeniz üzerinden sarkan bulut yoğunluğunun güneşi ve maviliği perdelemeye yetmeyeceğinin anlaşıldığı saatlerde Yeniköyden Tarabyaya doğru yürürken The Economist dergisinin bu haftaki sayısında yer alan Türkiye ile ilgili yazı geldi aklıma. "Umut ışınları" başlıklı yazıda, "bir yıldan beri bunalan Türkler şimdi umut ışıklarının ilk belirtilerini görmeye başladı" deniyor ve Türkiyenin 11 Eylülden sonra artan öneminin de ülkemize dönük umutların yeşermesine katkıda bulunduğu

Yazının Devamı

Bir bayram gününde umutlanmak üzerine

16 Aralık 2001


<#comment>Dün sabah harika bir hava vardı İstanbul’da. Rüzgarın hangi yönden eseceğine karar veremediği, Karadeniz üzerinden sarkan bulut yoğunluğunun güneşi ve maviliği perdelemeye yetmeyeceğinin anlaşıldığı saatlerde Yeniköy’den Tarabya’ya doğru yürürken The Economist dergisinin bu haftaki sayısında yer alan Türkiye ile ilgili yazı geldi aklıma. "Umut ışınları" başlıklı yazıda, "bir yıldan beri bunalan Türkler şimdi umut ışıklarının ilk belirtilerini görmeye başladı" deniyor ve Türkiye’nin 11 Eylül’den sonra artan öneminin de ülkemize dönük umutların yeşermesine katkıda bulunduğu belirtiliyordu.
Evet umut ışıkları belirmeye başlamıştı ufukta ama bu, sıkıntılı günlerin geride kalmakta olduğunun bir göstergesi sayılabilir miydi acaba? Krizden çıkıyor muyduk gerçekten? Karamsarlık kısır döngüsünü kıracak bir sürecin başında mıydık? Yoksa bir an için bulutlardan sıyrılan güneşin aldatıcı parıltısıyla kendimizi mi avutuyorduk?
Önceki akşam bir dost davetinde karşılaştığım Prof. Yılmaz Esmer’in, her yıl tekrarlanan uluslararası bir araştırmanın 2001 sonuçlarına dayanarak verdiği bilgiler, insanımızın 19 Şubat krizi sonrasında içine düştüğü karamsarlık psikozunun ciddiye

Yazının Devamı