Ekonomist olmanın dayanılmaz ağırlığı

19 Mart 2001


<#comment>Ekonomist diye bilinmenin dayanılmaz ağırlığını çok daha derinden hissetmeye başladım 19 Şubat’tan sonra. Türkiye’de ekonomist olmak ve ekonomide sıs sık yaşanan saçmalıkları izlemek aslında yıllardan beri bunaltıcı bir işti ama ben bu sıkıntıyı hiçbir dönemde bu kadar yoğun hissetmemiştim galiba.
Bir kere, herkesin ekonomide ve piyasalarda olan biteni anlamaya çalıştığı bir ortamda, çevremdeki insanların bir ekonomist olarak benden beklediklerini verememenin sıkıntısını çekiyorum, son haftalarda. Mahalledeki bakkaldan yıllardır görmediğim dostlara kadar rastladığım herkes, "belki bu bir şeyler biliyordur", diye düşünerek sorular soruyor bana. En sık sorulanlar arasında "Dolar ne olacak?", "Falanca bankadaki paramı çekeyim mi?", "Bu kez tam mı battık?", "Derviş bizi kurtarır mı?" soruları öncelik alıyor. Enflasyonun nasıl tırmanacağı, bu kez bir hiper enflasyon yaşanıp yaşanmayacağı da sıkça sorulan sorular arasında. Bunların hiçbirine net ve doyurucu cevaplar vermek mümkün değil şu ortamda.
İkinci sıkıntım, devletin tepesinde yaşanan inanılmaz olayla başlayan son krizden sonra ekonomist diye bilinen kişilerden çözüm önerileri beklenmesinden kaynaklanıyor. Bu

Yazının Devamı

Deniz bitince Derviş’e sarıldık...

12 Mart 2001


<#comment>Türkiye ekonomisinde bundan sonra neler olabileceğini kestirmek için önce 19 Şubat’tan bugün kadar neler olduğunu doğru değerlendirmemiz gerekiyor. Aradan geçen sürede yaşanan en önemli gelişme, Başbakan Ecevit’in ecelini gören kurt politikacı refleksiyle Kemal Derviş’e sarılarak zaman kazanmayı başarmasıydı. Genelde mucize çözümlere pek meraklı olan halkımız ve medyamız da Derviş’i benimseyince ilk günlerin paniği yatıştı ve bayram haftasını da Derviş’e bağlanan umutlarla avunarak geçirdik. Gördüğü meyda ilgisi, hatta kuşatması karşısında biraz şaşkına dönen Derviş’in ayaküstü yaptığı açıklamalarla yatıp kalktık hafta boyunca.

Umudumuz ABD
Önce üç - dört haftalık, sonra üç - dört aylık geçici bir sıkıntıdan söz edildi, sonrası kolaydı sanki. Bu arada 25 milyar dolardan 40 milyar dolara kadar tırmanan miktarlarda paranın gelmek üzere olduğu masalını anlatanlar ve buna inananlar da oldu. Kemal Derviş’i de bu umutlarla Amerika’ya yolladık ama Derviş’in ABD’de yaptığı temaslar gerçeğin biraz farklı olduğunu gösterdi bize. IMF ve ABD yönetimi yeni bir programa destek vermek için programı ve nasıl uygulanacağını öğrenmek istiyordu.Derviş’in çözüm arayışları

Yazının Devamı

Medyaya büyük görev düşüyor

5 Mart 2001


<#comment>Eğri oturup doğru konuşalım, Türkiye'nin krizden krize sürüklenmesinde, hayali beklentileri büyük düş kırıklıklarının izlemesinde medyanın da çok büyük payı ve sorumluluğu var. Medyamız, toplumdaki duygusal tepkilere endeksli manşetlerle insanları şaşkına çevireceğine, ekonomideki gidişatı gerçekçi biçimde ortaya koyan değerlendirmelere öncelik verseydi bu tür krizleri önleme şansımız artardı mutlaka. Bu yapılabilseydi, insanlarımızın yanlış beklentilere kapılarak ekonomik davranışlarını buna göre yönlendirmeleri önlenebilir, siyasetçilerimiz de hemen "havaya" girerek tüm sorunları çözdükleri yanılgısına kapılmazlardı belki de.

Sonunda IMF kayalıklarına çarparak onarılmaz yaralar alan "enflasyonla mücadele programı"nın 14 aylık serüveni sırasında yaşananlar da medyadaki yanıltıcı tutumun çarpıcı örnekleriyle dolu. Örneğin 1999 sonunda programın açıklanmasıyla birlikte öyle bir iyimserlik havası estirildi ve medyamız da buna öylesine alet oldu ki borsa bir anda kanatlandı, faizler hızla düştü, programın fazla can yakmadan hedeflerine varacağı izlenimi yaygınlaştı. Hemen ardından tüketici kredileriyle iç tüketim pompalandı ve ekonomideki canlanmaya alkış

Yazının Devamı

Çöken programı neden tuttuk?

26 Şubat 2001


<#comment>Devletin tepesindeki kavgayla başlayan hafta boyunca yaşananlar herhalde Türkiye'deki çoğu insanın tahammül sınırlarını zorladı. Ben kendi hesabıma hayatımın en sıkıntılı haftalarından birini yaşadım. Geçen yılın ağustos ayından beri "ekonominin bıçak sırtında" durduğunu anlatmaya çabalayan ve olaylı haftaya girilirken "ekonominin sırat köprüsünden geçmekte olduğunu" vurgulayan kulunuzun geçen pazartesi yaşanan komediyi görüp de çıldırmaması mümkün değildi. Büyüklerimizin marifeti yetmiyormuş gibi, geçen hafta boyunca değişik platformlarda sergilenen aczin, cehaletin ve cüretin boyutları da çıldırttı beni.
Çocuksu beyanatlarla durumu kurtarmaya çalışan Başbakan Ecevit'in içler acısı hali, sorumluluk aldığı dönemlerdeki marifetleri(!) unutulmamış olan Güneş Taner'in en devalüe haliyle yeniden piyasaya sürülmek istenmesi ve ekonomiden anladığı varsayılıp mikrofon tutulan bazı kişilerin sergilediği saçmalıklar karşısında kendimi yiyip bitirdim. Bu arada benim bir şeyler bildiğimi sanıp bana danışan, ne yapmaları gerektiğini soran, bir umut ışığı arayan insanlara ufuk açacak bir şeyler söyleyememenin sıkıntısı da eklendi bunlara.

Daha iki hafta önce Ankara

Yazının Devamı

Enflasyon lobisinin zaferi

23 Şubat 2001


<#comment>Pazartesinden bu yana Türkiye’de yaşanan rezaletin kimin yüzünü güldüreceği, "kur çıpası"ndan vazgeçme kararıyla belli oldu. Devletin tepesindeki tepişme sonuçta enflasyon lobisine ve devalüasyon çığırtkanlığı yapanlara yaradı. Sayın Sezer ve Sayın Ecevit, umarım yaptıklarının nelere yolaçacağının farkında olmadıkları için, enflasyonun düşmesinden kaygı duyanlara ve devalüasyon özleyenlere hizmet etmiş oldular. Önceki gece alınan kararlarla Türkiye’de enflsayonu %20’nin altına indirme ve tek haneli rakamlara doğru götürme hedefi bir kez daha çöpe atılmış oldu. Türkiye ekonomisi çok büyük bir belirsizliğin içine sürüklendi. Her kesim için şu anda ölçülmesi çok zor olan bir fatura çıktı ortaya. Rahatlıkla "ekonomik ihanet" olarak da nitelenebilecek olan davranışları nedeniyle buna sebep olanlar, hiç bir şey olmamış gibi yerlerinde oturmaya devam mı edecekler, doğrusu çok merak ediyorum.

Bu noktadan sonra söylenenlerin ve yapılanların en ufak bir inandırıcılığı yok bence. Programın enflasyon hedeflemesiyle devam edeceği, mali istikrarın korunacağı, piyasaların kısa sürede dengesini bulacağı yolundaki lafların beş kuruşluk değeri yok. "Kur çıpası’nı Türkiye’ye

Yazının Devamı

5 milyar dolar geri gelir mi?

20 Şubat 2001


<#comment>Dün öğleden sonra saat 16.00. Merkez Bankası’nın satmak zorunda kaldığı döviz miktarı 5 milyar doları bulmuş. Bugün ne olacağı konusunda her kafadan bir ses çıkıyor. Ben bulunduğum mekanda, olayın içindeki iki kişi arasında geçen ilginç bir konuşmayı aktarmak istiyorum. Cevap aranan soru şu: 20 Şubat sabahına farklı bir ortamda başlamak için ne yapılmalı? 19 Şubat’ta 5 milyar dolar döviz alan bankaların 20 Şubat’ta bunu geri satmaları hangi koşullarda mümkün olabilir?
Sayın Ecevit ve sayın Sezer bir arada görünüp TV kameralarına poz verseler sarsılan güveni onarabilirler mi?
Yetmez, piyasalar ikna olmaz.
Pekiyi MGK tam kadroyla toplanıp bir birlik - beraberlik gösterisi yapsa, bu yeterli olur mu?
Cevap: Belki, biraz etki yapabilir.
Pekiyi IMF 2. Başkanı Fischer’ı da aralarına alıp "program yolunda" mesajı verseler?

Yazının Devamı

Biz yaptık olmadı, moraller bozuldu

19 Şubat 2001


<#comment>Türkiye'de moraller bozuk, insanlar öfkeli, kimse halinden memnun değil. Kime rastlasam aynı lafları, aynı soruları duyuyorum. "Bu defa tam battık galiba", diyen gençlerden "Durum iyi değil ama Cihan Savaşı sonrasındaki gibi kıtlık çekmeyiz, değil mi?", diye soran yaşlılara kadar hemen herkeste, alışılmışın dışında bir karamsarlığın izlerini görüyorum. Daha önce, benim iyimserlik nedeni göremediğim ortamlarda, palavracılara kanarak iyimserlik rüzgarlarına kapılanlar bile şimdi arpacı kumrusu gibi düşünüyor.

Kasım sonunda patlayan şok krizden sonra ekonomide gözlenen ani daralmanın olumsuz etkilerinin yanı sıra, morallerimizin bozulmasına yol açan gelişmelerin başlıcaları şunlar:
* Her gün yeni bir yolsuzluğun, yeni bir skandalın ortaya çıkması ve halkın kime güveneceğini şaşırması.
* Hükümete ve genel olarak siyasi kadrolara güven duyulmaması ve bu kadroların elinde durumun daha da kötüye gideceği beklentisinin yaygınlaşması.
* Bu ortamda insanların işinin, parasının hatta güvenliğinin geleceği konusunda kuşkulara kapılması.

Yazının Devamı

IMF’ye kızmakla neyi kurtarırız?

12 Şubat 2001


<#comment>Türkiye ekonomisinin çok boyutlu bir çıkmaza doğru sürüklendiği ortamda sıkıntıya düşenlerin de, sorumlu arayanların da giderek çoğalması hiç şaşırtıcı değil. Bizim her zamanki gibi sorumluyu kendi dışımızda arama alışkanlığımız da bilindiğine göre, işin kolayına kaçıp kendilerini rahatlatmak isteyenler için bulunmaz bir fırsat var şimdi: Suçu IMF’ye atıp kurtulmak. Türkiye’nin bugünkü ortamında topu IMF’ye atıp "bizi IMF mahvetti, kahrolsun IMF" edebiyatına sarılanların destek görecekleri, alkış alacakları da garanti gibi.

IMF’ye sövelim
Böylelikle yazının başlığında sorduğumuz sorunun cevabını da vermiş oluyoruz: içine düştüğümüz çıkmazın sorumluluğunu IMF’ye yıkarak kendimizi, hatta belki bizi dinleyenleri, okuyanları sıkıntıdan kurtarabiliriz. "Kabahat bizde değilmiş, bütün bunlar IMF yüzünden başımıza geldi" diyerek halkçı ve milliyetçi duygularımızı tatmin edebilir, bir güzel deşarj olarak stresimizi azaltabiliriz. Böylelikle ülkeyi ve ekonomiyi bu duruma düşürenleri de kurtarmış oluruz. Onlar da "biz elimizden geleni yaptık ama IMF ve Türk düşmanı piyasalar bizi yıkmaya kararlıydı", deyip işin içinden sıyrılmanın keyfini yaşayabilirler.

Yazının Devamı