Bilime sınır çizilmeli mi?

11 Nisan 2000


       Bilgisayar dünyasının önde gelen beyinlerinden Bill Joy'un teknolojideki baş döndürücü gelişmenin insanlığı tehdit eder boyutlar kazanmakta olduğunu ileri sürerek bazı alanlarda bilimsel gelişmeye sınırlama getirilmesini öneren makalesini pazar günkü yazımda özetlemiştim. ABD Başkanı'nın internet teknolojisinin geleceğini araştırmak üzere kurduğu komisyonun da başkanı olan Bill Joy'un Wired dergisinin nisan sayısında dile getirdiği görüşlere ilk tepki gösterenlerden biri Alvin Toffler (ve eşi Heidi) oldu.
       Dünyanın geleceğini etkileyen bilimsel gelişmelerin daha geniş bir kitleye ulaşmasında önemli rolü olan Tofflerler, 28 Mart tarihli International Herald Tribune gazetesinde yayınlanan yazılarında, Bill Joy'un bilime karşı bir tavrın içinde olmadığını kabul etmekle birlikte, kaygılarının abartılı olduğunu ve bazı eksik değerlendirmelere dayandığını ileri sürüyorlar. Tofflerler, bilgisayarların otuz yıl içinde insan beyninin bugünkü kapasitesine erişebileceğini düşünen ve "akıllı" robotların insan soyu için bir tehdit oluşturabileceğini iddia eden Bill Joy'un, insan beyninin kendini geliştirme

Yazının Devamı

Bilim ve insan(1)

9 Nisan 2000


       Bilim ve teknolojideki baş döndürücü gelişme insanlığın geleceğini tehdit edebilir mi? Değişik dönemlerde defalarca sorulmuş bir soru bu. Teknolojideki gelişimi ve bu gelişimin insan yaşamını dönüştüren etkilerini sorgulayan, kaygıyla karşılayan, hatta buna karşı cephe alanlar hep olmuş.
       Güncel örnekte ilginç olan yan, bugün bu kaygıyı dile getiren kişinin yeni teknolojilerin uç beyliklerinden birinde, bilgisayar yazılımında öne çıkmış biri olması. Sun Microsystems firmasının kurucusu ve beyni, "Java" yazılımının yaratıcısı William(Bill) Joy, bilgisayar dünyasının gözdesi haline gelen Wired dergisinin nisan sayısında yer alan makalesinde o ürkütücü soruya cevap arıyor. Daha doğrusu cevap aramanın ötesinde kaygılarını dile getirerek, 21. yüzyılın başında teknolojik atılıma damgasını vuran GNR (Genetik - Nanoteknoloji - Robotik) alanlarındaki baş döndürücü ilerlemeninin insanlığın sonunu getirebileceği uyarısında bulunuyor. Joy, uyarının da ötesine geçerek söz konusu teknolojilerdeki gelişmeyi sınırlandırmanın bile düşünülmesi gerektiğini belirtiyor.      

Yazının Devamı

Umut ve kaygı

8 Nisan 2000


       Türkiye'ye geleceğin ufkunu açacak, umut verici gelişmelerin başına Demirel'in yenilgisini ya da Cimbom'un yeni zaferini değil 10 Nisan'da başlayacak olan"İnternet Haftası"nı koymak istiyorum. Hafta boyunca İstanbul ve Ankara'da değişik üniversitelerin ve diğer ilgili kuruluşların mekanlarında otuza yakın panel, seminer ve toplantı düzenlenecek. İnternetle ilgili herkesin ve her kuruluşun ilgisini çekeceğini düşündüğüm haftanın ayrıntılı programına www.internethaftası.org.tr(TTnet) ve www2.internethaftası.org.tr(Ulaknet) adreslerinden erişilebilir.
       İnternetin ekonomiden eğitime ve sağlığa kadar hayatın hemen her alanındaki öneminin akıl almaz biçimde arttığı bir ortamda Türkiye'de böyle bir haftanın düzenlenmesi kuşkusuz umut verici. Umarız bu haftada ortaya konan fikirler yeni açılımların yolunu açar ve internete gereken önemi vermeye başlarız. Başlarız diyorum çünkü Türkiye'de internetin yaygınlaşmasını engelleyen altyapı eksiklikleri sürüyor ve İntel firmasına göre Türkiye internet erişiminde dünyanın en sıkıntılı beş ülkesi arasında yer alıyor. (Hürriyet, 21 Mart 2000.)
   &nb

Yazının Devamı

Çılgın borsadan çöküş sinyali

6 Nisan 2000


       Kaderini bizim borsaya endekslemiş olanlar yazının başlığına bakıp telaş buyurmasınlar, bu yazıda İMKB'den değil, daha çok yüksek teknoloji ve internetle ilgili şirketlerin hisselerinin elektronik ortamda işlem gördüğü ABD'deki Nasdaq'tan söz ediyorum. 1999 yılında % 86 prim yapan ve bu yılın mart ayı başlarında ise 5000 puanı aştığında 12 aylık getirisi % 110'u aşan Nasdaq endeksi önceki gün bir ara 4000 puanın altına düştü, sonradan bir miktar toparlanarak 4100 puanın üzerine çıktı. Bir aydan kısa sürede % 20'ye yakın değer kaybeden Nasdaq'ın daha da büyük bir çöküşün arifesinde olduğunu belirterek ciddi uyarılarda bulunan önemli kişilerin sayısı giderek artıyor. Bu uyarılar yaygınlaştıkça Nasdaq'ın çökmesi olasılığı da güçleniyor.
       Benim izleyebildiğim kadarıyla son dönemdeki ilk ciddi uyarılar Amerika'nın yakından izlenen iki ekonomistinden geldi. Bunlardan Robert Shiller, "Financial Exuberance" (Finansal Hovardalık) başlıklı kitabında, teknoloji ve internet hisseleri üzerinde yapılan spekülasyonu, örnekleri tarihte çok görülmüş olan "Ponzi oyunu"na benzetince adı ondan da çok duyulan bir

Yazının Devamı

Neden küçüldük?

4 Nisan 2000


       Geçen yıl Türkiye ekonomisi ciddi boyutta küçülürken Asya krizinin doğrudan ya da dolaylı olarak etkisinde kalan ülkelerin çoğunda oldukça yüksek büyüme hızlarına erişilmiş. Günümüzde GSMH'den daha yaygın kullanılan gösterge olan GSYİH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) verilerine göre Güney Kore % 13, Malezya % 11, Rusya ve Hong Kong % 9 dolayında büyüme hızları elde etmişler 1999'da. Tam bir çöküntü yaşayan Endonezya bile % 5.8 büyürken GSYİH'nin en fazla küçüldüğü ülke ise Türkiye olmuş.
       Sorun nerede? 1999 yılında dünya ekonomisinde genel bir toparlanma gözlenirken bizim ekonomimiz neden buna ayak uyduramamış? Bizim ekonomimizde diğer ülkelerdekinden farklı bir sorun mu var?
       Burada bunun kapsamlı bir analizini yapmaya kalkışmadan bana önemli görünen bazı noktalar üzerinde durmak istiyorum.
       * Geçen yıl hızlı büyüme gösteren ülkelerin çoğu 1998'deki küçülmenin üzerine bunu sağladılar, Türkiye ise bir yıl gecikmeyle küçülmeyi 1999'da yaşadı.
       * Ancak olay bundan ibaret değil ne yazık

Yazının Devamı

'Dışındayım'

2 Nisan 2000


       Bugünlerde "Baba"nın yani Süleyman Demirel'in yerinde olmak istemezdim doğrusu. Adamcağız, israrla "ben olayın dışındayım" diyor, kimseyi inandıramıyor. Zorla olayın içine çekmeye çalışıyorlar Sayın Demirel'i, TBMM'de yeterli desteği görmeyen Anayasa değişiklikleri sanki onunla ilgiliymiş gibi bir hava yaratıyorlar.
       Olay bununla sınırlı kalsa gene iyi, Sayın Demirel'i başka olayların, başka gelişmelerin içine çekmeye çalışan gayretkeşler de var. Yok efendim Demirel Cumhurbaşkanı olduğunda fert başına milli gelirimiz 3,000 dolarmış, şimdi 2878 dolara düşmüş, yedi yılda bir arpa boyu yol alamamamışız zenginleşme yarışında.
       Şimdi ne ilgisi var bütün bunların Süleyman Bey'le? O bütün bunların dışında, Çankaya'daki görevini tamamlayıp Güniz sokağa dönmenin özlemini çekerken ille de olayın içine çekmek istiyorlar kendisini.
       Dayanamayıp eski yazılarımı karıştırayım, Sayın Demirel alelacele Çankaya'ya tırmanırken neler yazmışım, bir bakayım dedim, kendisinin Cumhurbaşkanı olarak yaptığı ilk konuşmadan bir alıntı çıktı

Yazının Devamı

Fatih'in çapı

1 Nisan 2000


       Takke düştü, kel göründü, DİE'nin milli gelir verileri Türkiye'nin yoksullaşmasını resmileştirdi. Kişi başına milli gelirimizin yeniden 3000 dolar sınırının altına indiğini gösteren bu vahim patinaj tablosunun yorumunu başka bir yazaya bırakıp hafta başından beri kafamı kurcalayan bir konuya dönmek istiyorum bugün.
       Bütün bir maç boyunca mahalle takımı görüntüsü sergileyip tesadüfi bir golle Galatasaray'ı yenen Fenerlilerin bayram sevinci ve takılmaları karşısında fazla rahatsızlık duymadım doğrusu. Futbolda sevinç ya da üzüntüyü eninde sonunda maçın skoru belirler ve maçı kazananın, hele kendinden çok üstün bir rakibi şu ya da bu şekilde yenenin sevinmesi çok doğaldır.
       Fenerlilerin, Galatasaray galibiyetiyle avunma şenlikleri sürerken Fatih Terim'in önümüzdeki sezon Galatasaray'dan ayrılacağı yolundaki haberlerin manşetlere çıkması ise fazlasıyla rahatsız etti beni. Yalnızca bir Galatasaray taraftarı olarak değil, Türkiye dışında kazanılan başarılara özel önem veren ve bu nedenle Fatih Terim'i önemsemeye başlayan biri olarak da ciddi bir düş kırıklığına

Yazının Devamı

Uçurum

30 Mart 2000


       New York Times gazetesinin Türkiye muhabiri Stephen Kinzer'in kendisiyle ilginç bir röportaj yapan Hülya Ekşigil'e söyledikleri arasında şunlar da var:
      "Türkiye'de bu kadar iyi yetişmiş insanla karşılaşabileceğimi aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Burada çarpıcı olan bu iyi yetişmiş insanlarla politika arasındaki uçurum. Gelişmiş ülkelerde gelişimin bir sebebi de ülkeyi gelişmiş insanların yönetmesidir. Ya da tam tersi karmaşa içinde ülkeler vardır. Bu durumu düzeltecek yetişmiş kadrolara sahip değillerdir, o nedenle toparlanamazlar. Türkiye'de ise parlamentoyu yüzlerce kez doldurabilecek sayıda parlak, iyi eğitimli insan var. Ama hiçbiri orada değil..." (Yeni Binyıl, 26 Mart 2000)
       Kinzer'in bu saptamasını Türkiye'yi, Türk insanını bir ölçüde tanıma şansını elde eden birçok yabancının da paylaştığını sanıyorum. Türkiye'nin bir sıçrama yapmak için gerekli potansiyele sahip bulunduğunu ama politikadaki çapsızlık ve tıkanma nedeniyle bunu bir türlü gerçekleştiremediğini görüyor birçok kişi. Şimdiki hükümetin uygulamaya çalıştığı ekonomik programın dışarıda bu

Yazının Devamı