Refleks

25 Nisan 2000


       Galatasaray'ın Leeds'teki başarısında kaleci Taffarel'in kritik pozisyonlar karşısındaki refleks gösterme yeteneği önemli rol oynadı. Özellikle Leeds'in ilk golünden sonra oluşan birkaç gol pozisyonunda Taffarel bu yeteneğini sergilemeseydi belki Cimbom gene tur atlardı ama işi daha zor olabilirdi.
       Aslında muhterem medyamızın bu maça gösterdiği aşırı ilgiden hayli sıkılmış bir marjinal yazar olarak futbola ve ünlü Leeds maçına gecikmiş bir dönüş yapmaya hiç niyetim yoktu ama önde gelen iki gazetemizin genel yayın yönetmenlerinin bu aşırı ilgiyi savunan yazıları karşısında ben de bir refleks göstermeden edemedim. Reflekslere bu kadar değer verenlerin benim refleksimi de hoşgörüyle karşılayacaklarını umuyorum.
       Genel Yayın Yönetmenimiz Yalçın Doğan "Başarıyı çok görenler" başlıklı pazar yazısında "Hüzün verici bir buluşma: Şeriatçı basınla, kendini kendine göre solcu ilan gazete ve yazarlar arasında hiç fark yok! İkisi de, Galatasaray'la ilgili yazılarda medyanın eleştiriyi hak ettiğini yazıyor! İkisi de medyanın futbolu ön plana çıkartarak ülke sorunlarını

Yazının Devamı

'O Sole Mio'

23 Nisan 2000


       Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin, Çankaya'da onuruna verilen resepsyonda "O Sole Mio" şarkısını söylemiş. Bunu duyunca birkaç gün önce izlediğim Banyo adlı Çin filminde aynı şarkıyı söyleyen gürbüz delikanlı geldi aklıma. Sıkılgan Çinli genç, ancak geleneksel Çin hamamındaki duşun altına girince çekingenliğini atıp "O Sole Mio" diye bağırmaya başlıyor, su kesilince onun sesi de kısılıyordu.
       Çin'de geleneksel yaşamdan modern yaşama geçişin hüzünlü sancılarını yansıtan Banyo, 19. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde gösterilmekte olan çok sayıda ilginç filmden yalnızca biri. Festival'in ilk haftasında izleme olanağını bulduğum diğer filmler arasında özellikle ilgimi çekenler Atom Egoyan'ın Felicia'nın Yolculuğu ve Çinli yönetmen Chen Kaige'nin İmparator ve Katil adlı filmleri oldu. İzlediğim filmlerin hepsi 1999 yapımıydı ve ortak özellikleri, farklı çağlarda, farklı ülkelerde, farklı konumlarda bulunan insanları ele almalarına karşın hepsinin, "insanın yalnızlığı" temasına odaklanmış olmalarıydı. Küreselleşme olgusu "yalnızlık" temasını bir kez daha öne çıkartıyor galiba.
    

Yazının Devamı

Umurumuzda mı Dünya Günü?

22 Nisan 2000


       Son günlerde yalnızca sayfalarını ve ekranlarını değil adeta aklını ve ruhunu da Cimbom'a teslim etmiş görünen muhterem medyamızın hali Orhan Veli'nin Cımbızlı Şiir'ini hatırlattı bana. Elli küsur yıl öncesinin dünyasından şöyle seslenmiş Garip'in şairi Orhan Veli:

       Ne atom bombası,
       Ne Londra Konferansı;
       Bir elinde cımbız,
       Bir elinde ayna;

Yazının Devamı

Rekabet liginde dibe kayıyoruz

20 Nisan 2000


       International Institute for Management Development (IMD) tarafından hazırlanan "The World Competitiveness Yearbook 2000"(Dünya Rekabet Yıllığı 2000) raporu Türkiye'nin dünya rekabet sıralamasında dibe doğru kaymaya devam ettiğini ortaya koyuyor. Raporun değerlendirmeye aldığı 47 ülke sırasında 1998'de 33., 1999'da 37. sırada olan Türkiye 2000 yılı raporunda 42. sıraya düşmüş bulunuyor. 1999 yılında değerlendirmeye alınan 47 ülke arasında en kötü büyüme performansını sergileyen ve enflasyonda da yalnızca Rusya'ya geçilen Türkiye son bir yıl içinde en fazla sıra kaybeden ülkelerden biri, raporda Türkiye'nin müthiş bir potansiyele sahip bulunduğu, ancak % 65'lerde seyreden alışılmamış ölçüde yüksek enflasyonun bu potansiyelin kullanılmasını engellediği belirtiliyor.
       Ülkelerin rekabet gücünün 290 kritere göre değerlendirildiği IMD 2000 sıralamasında Türkiye dibe doğru kayarken geçen yılki raporda ilk üç sırayı alan ABD, Singapur ve Finlandiya yerlerini koruyor, geçen yıl 5. sırada bulunan Hollanda 4. sıraya, 6. sırada bulunan İsviçre ise 5. sıraya yükselmiş. ABD'nin süregelen liderliğinde "yeni

Yazının Devamı

Borsa bozgunu alarm veriyor

18 Nisan 2000


       Geçen yazımda sözünü ettiğim borsa bozgunu yeni boyutlar kazanarak sürüyor. Dün öğlen saatlerinde ben bu satırları yazarken ABD borsaları henüz açılmamıştı ama başlıca Asya borsalarında % 10'lara varan keskin düşüşlerin ardından Avrupa borsalarında da kan gövdeyi götürüyor ve bizim İMKB de bu düşüşten payını alacak gibi görünüyordu.
       ABD'de son bir yılda benzeri görülmemiş bir çıkış yapan ve 'yeni ekonomi'yi simgeleyen NASDAQ borsasının çöküş sinyalleri vermesiyle başlayan süreç geçen hafta sonunda 'eski ekonomi'yi temsil eden hisselere de yansıdı, cuma günü gerek Dow Jones gerekse daha geniş bazlı S&P 500 endeksinde çarpıcı düşüşler yaşandı. Son düşüşler öncesinde erişmiş bulunduğu 15 trilyon doların üzerindeki kapitalizasyon değeriyle dünya borsalarının toplam kapitalizasyon değerinin yarısını temsil eden ABD borsalarındaki bozgunun dünya borsalarına yansıması kaçınılmazdı.
       İlk yansıma dün saat farkı nedeniyle önce açılan Asya borsalarında görüldü, Japonya, Honkong, Güney Kore ve Singapur borsalarında keskin düşüşler yaşandı. Daha sonra açılan Avrupa

Yazının Devamı

Borsa bozgunu

16 Nisan 2000


       Türkiye'nin kendine özgü ortamında medyamız Galatasaray - Leeds maçına kilitlenmiş bulunuyor. Siyasilerimizle medya aslarımız hep birlikte Leeds çıkartmasına hazırlanırken Cumhurbaşkanlığı seçimi ve GSM ihalesi bile ikinci plana düşmüş durumda. Bu ortamda ABD'de borsalarında yaşanmakta olan büyük çöküşün ve olası küresel etkilerinin gazetelerimizin başsayfalarında kendine yer bulması pek kolay değil. Bu gelişmelere değinmek bizim gibi gazetelerin arka sayfalarına sığınmış marjinal kalemlere kalıyor.
       Aslında ben de özellikle pazar yazılarımda paradan, puldan, borsadan söz etmek istemiyorum. Ancak ABD borsalarında yaşanan çöküşün cuma günü kazandığı boyutlar, yakından izlemeye çalıştığım bu olaya öncelik vermemi zorunlu kıldı bu hafta.
       Önce olayın boyutlarını kavramamızı kolaylaştıracak birkaç rakam vereyim:
       * ABD'de hisse senedine yatırım yapmış olanlar son bir hafta içinde 2 trilyon dolarlık bir kayba uğradılar.
       * 'Yeni ekonomi'yi simgeleyen internet ve teknoloji hisselerinin

Yazının Devamı

Bu yıl yaz hiç gelmeyecek mi?

15 Nisan 2000


       Önceki gün erken saatlerde yola koyuldum. Havanın şeker renk olduğunu evden çıkmadan fark edip ona göre giyindiğim için sabah ayazından şahsen çok fazla etkilenmedim ama gideceğim yere doğru giderken havadan şikayetçi olan ve "bu yıl yaz hiç gelmeyecek mi?", diye yakınan pek çok kimseye rastladım.
       Nisan ayının ilk yarısında, üstelik yazın yaklaşmakta olduğunu haber veren birkaç sıcak günün ardından gelen serince bir günde, rastlantı sonucu karşılaştığım farklı insanların hemen böyle bir umutsuzluğu dile getirmesi ilginç geldi bana. Daha baharın ortasındayken bir sabah havanın serin olması neden yazın hiç gelmeyeceğini düşündürmüştü bu insanlara?
       Bu sorudan yola çıkarak şunu düşündüm: Türkiye ekonomisine bakışımızda da düşünce tarzımıza ve söylemimize yerleşmiş, adeta içselleşmiş bir karamsarlığın izlerini mi taşıyoruz biz? Acaba biz ekonomimizde genelde olumlu gelişmeler yaşanırken bile, bu olumlu gelişmeleri durdurabileceğini düşündüğümüz etmenleri hemen dikkate alıp kaygı duymaya mı başlıyoruz? Örneğin Cumhurbaşkanlığı seçimi ya da Ecevit'in hastalığı

Yazının Devamı

Ecevit'in Putin'i kim olacak?

13 Nisan 2000


       Bizim ilginç özelliklerimizden biri de çoğu sorunu ya da hastalığı akut hale gelene kadar görmezden gelme konusunda gösterdiğimiz inanılmaz başarı. Bunun son örneği Başbakan Ecevit'in sağlığı konusunda yaşandı. Benim gibi televizyonu fırsat buldukça izleyen birinin bile kolaylıkla görebildiği gibi, Sayın Ecevit son Hindistan gezisi sırasında ve sonrasında hiç de sağlıklı bir insan görünümünde değildi. Gözlerindeki bakış, dayanma gücünün sınırında olduğunu ortaya koyuyordu. Hal böyleyken konunun önemsenmesi ve manşetlere taşınması için Sayın Ecevit'in yatağa düşmesi ve evinden çıkamaz hale gelmesi gerekti.
       Sayın Ecevit'in durumu ister istemez Boris Yeltsin'in Devlet Başkanlığı görevini bırakmadan önceki durumunu anımsatıyor bana. Sağlık durumu nedeniyle görevini yapamaz durumda olan Yeltsin ani ve şaşırtıcı hamleler yapma konusundaki ustalığını bir kez daha göstererek yaklaşan Başkanlık seçimleri öncesinde görevden çekilince Putin'in önü bir anda açıldı; Yeltsin tarafından Başbakan yapılana dek adı bile bilinmeyen Putin seçimi kolaylıkla kazandı ve Devlet Başkanı oldu.
     

Yazının Devamı