Kendimizi nasıl koruyabiliriz?(2)

9 Mayıs 2000


       Küreselleşmenin fırtınalarından kendimizi ve ekonomimizi nasıl koruyabiliriz? 21. yüzyılda ülke olarak başarıyı nasıl yakalarız? Toplumun geniş kesiminin kalkınmadan pay alması için neler yapabiliriz?
       Serdar Turgut'un başlattığı tartışmanın uzantısında bu sorulara yanıt ararken öncelikle iki noktanın altını çizmek önemli:
       (1) Bu soruların hazır ve mucizevi cevapları yok. Mevcut tabloya tepki göstererek bugüne kadar yapılanların tam tersini yapmanın, örneğin dışa kapanmanın bir çözüm olmadığı da ortada.
       (2) Mevcut tablo bizi memnun etmiyorsa çözüm mutlaka değişimden geçmek zorunda. Mevcut yapıyı (örneğin tarımdaki yapıyı) dönüştürmeden korumayı hedefleyen bir çözümün başarılı olması olanaksız.
       Bu durumda öncelikle yapılması gereken şey, küreselleşmenin ve bugünkü koşulların getirdiği kısıtları gözardı etmeden, mevcut yapıyı dönüştürecek çözümler üzerinde yoğunlaşmak. Olaya böyle yaklaşılınca öne çıkan birkaç nokta var:
       * Teknoloji üretme ve

Yazının Devamı

Mayıs sevinci

7 Mayıs 2000


       İstanbul 19. Uluslararası Film Festivali'nde, dünyada adını duyurmuş yönetmenlerin filmleri arasından sıyrılarak ödül kazanan Mayıs Sıkıntısı filmini bilmem gördünüz mü? Ben ancak önceki gün, gösterildiği tek sinemada, biri arkadaşım olmak üzere üç diğer izleyiciyle birlikte izledim bu özgün filmi. Görüntülerde ve özellikle diyaloglarda müthiş bir doğallık yakalamış Nuri Bilge Ceylan. Son dönemde büyük tantanası yapılan ve gişe rekorları kıran Türk filmlerinin tersine, bu filmde insanı güldürmeye, ya da ağlatmaya yönelik en ufak bir zorlama bile yok, buna karşın filmdeki insanların o şaşırtıcı doğallığı güldürüyor ya da hüzünlendiriyor insanı. Tüm bu nitelikleriyle mayıs sevincimin bir parçası oldu Mayıs Sıkıntısı.
       Bu filmi izledikten sonra 28. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali'nin programı geçti elime. Bu yıl kimleri dinleme olanağı bulacağımızı aşağı yukarı biliyordum ama programı görünce 7 Haziran - 1 Temmuz tarihleri arasındaki müzik şöleninin sevincini şimdiden yaşamaya başladım. Kimler yok ki bu yılki programda. Yaşayan sopranoların en iyileri arasında sayılan Kiri Te Kanawa'yı Aya

Yazının Devamı

Kendimizi nasıl koruyabiliriz?(1)

6 Mayıs 2000


       Yeni arayışları ve aykırı fikirleri Hürriyet'teki köşesine taşıdığı için kimilerinin ilgisini, kimilerinin de yıldırımlarını üzerine çeken Serdar Turgut, son haftalarda ekonomiyle ilgili olarak yazdığı birkaç yazıyla verimli olabilecek bir tartışmaya adeta davetiye çıkardı. Serdar Turgut'un bu yazılarda yaptığı bazı saptamaları kendi sözcüklerimle şöyle özetleyebilirim:
       (1) Küresel kapitalizm belirsizliklerin ve risklerin hızla büyüdüğü bir ortam yaratmıştır.
       (2) Türkiye küresel kapitalizme hazırlıksız yakalanmıştır.
       (3) Gelir dağılımını bozan enflasyonla büyüme modeli sonunda tıkanmış ve ekonomik büyümede durma noktasına gelmiştir.
       (4) Türkiye'nin ekonomi politikasında bir düşünce sıçraması yapmadan, yanlızca IMF'in istikrar programını uygulayarak bu çıkmazdan kurtulması zordur.
       Evet ben de Serdar Turgut gibi Türkiye ekonomisinin ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıya bulunduğunu düşünüyorum ve bir kısım medyanın aşırı "gaz vermesine"

Yazının Devamı

Euro'dan bize kur dersleri

4 Mayıs 2000


       ABD doları karşısında tutunamayan ve bugünlerde 90 cent dolaylarına kadar gerilemiş bulunan Euro'nun bu zaafiyetinin, ya da doların güçlülüğünün nedenlerine baktığımızda ilk olarak şunlar dikkatimizi çekiyor:
       * ABD ekonomisinin çarpıcı büyüme temposunun, geçen yıldan beri yapılan yavaşlama tahminlerini boşa çıkartarak sürmesi ve ABD'nin büyüme hızının Avrupa'daki büyümenin 2 puan kadar üzerinde seyretmeye devam etmesi.
       * ABD'deki faiz oranlarının Avrupa'daki oranların üzerinde seyretmeye devam etmesi ve bu nedenle tahvil gibi sabit getirili dolar enstrümanlarına para akmaya devam etmesi.
       * ABD borsalarındaki "düzeltme" ya da düşüşün henüz yaygın bir sermaye kaçışına neden olacak boyutlar kazanmaması, borsadaki paranın hala Nasdaq ile "eski ekonomi" hisseleri arasında gidip gelmeye devam etmesi.
       * Gerek büyüklük gerekse 'yeni ekonomi'de mesafe alma açısından dünyanın 1. numaralı ekonomisi olan ABD'ye bu ülkedeki fırsatlardan yararlanmak isteyen yabancı yatırım sermayesi

Yazının Devamı

Euro herkesi fena yanılttı

2 Mayıs 2000


       Almanya'nın en büyük bankası olan Deutsche Bank'ın Yönetim Kurulu Başkanı Rolf Breuer geçen hafta İstanbul'daydı. Bankanın İstanbul şubesinin resmi açılışı nedeniyle verilen resepsiyonda Bay Breuer ile birkaç kelime konuşma olanağını bulduğumda ona Euro'nun ve Euro'nun değeriyle ilgili tahmin yapanların içler acısı durumunu sordum. "Evet" dedi Bay Breuer, "Euro'nun değeri konusunda istisnasız bütün ekonomistler ve tahminciler yanıldı, böyle bir olaya ben ilk kez tanık oluyorum."
       1999 başında büyük umutlarla doğduğunda 1.17 dolar eden Euro'nun yıl sonunda 1.40 dolara kadar yükseleceğini tahmin eden dünyanın anlı şanlı ekonomistleri için son 16 ay hayli tatsız geçti. Euro'unun değeri 90 cente doğru gerilerken yanılanlar listesine dahil olmamak için tek çarenin Euro'nun geleceğiyle ilgili tahmin yapmamak olduğunu öğrenenlerin sayısı da giderek arttı.
       Bu köşenin yazarı geçen yıl Davos'ta da yinelenen iddialı Euro tahminlerini fazla ciddiye almamak basiretini gösterdi ama birkaç hafta önce ABD borsalarında yaşanan büyük düşüşün Euro için bir dönüm noktası

Yazının Devamı

İpliği pazara çıkan siyaset

30 Nisan 2000


       1981 yılında Türkiye'de faiz serbestisine geçilmesinden sonra bazı bankalar ve bankerler amansız bir faiz yarışına girmişlerdi. Bu sorumsuzca yarışın tehlikeleri anlaşılınca faizleri disipline almak için bankaların bir araya gelerek bir "centilmenlik anlaşması" yapmaları düşünüldü. Ekonomi basınının ilgiyle izlediği bu toplantılarda bir araya gelen banka genel müdürleri, belli bir faiz tavanı konusunda anlaşıyorlar ve el sıkışıyorlar, ancak toplantının hemen ertesi günü bazı bankalar "en yüksek faizi kendilerinin verdiğini" açıklayarak faiz yarışını körüklemeye devam ediyorlardı.
       Bunun nasıl olduğunu merak edenler sonunda olayın sırrını keşfettiler. Söz konusu acar bankaların uyanık(!) genel müdürleri, kapalı kapılar ardında yapılan toplantıda mutabık kalınan tavan faiz belli olur olmaz "ihtiyaç molası" gerekçesiyle toplantı salonundan ayrılıp derhal bankalarını arıyor ve ertesi gün ilan edilecek "en yüksek faiz oranını" bildiriyorlardı. Böylece söz konusu bankaların rakiplerinden önce gazetelere ilan yetiştirerek "en yüksek faizi" duyurmaları mümkün oluyordu.
      

Yazının Devamı

Kredi notumuz neden yükseldi?

29 Nisan 2000


       Standard & Poor's (S&P) adlı kredi derecelendirme ya da "rating" kuruluşunun Türkiye'nin uzun vadeli kredi notunu "B"den "B+"ya yükseltmesi, aslında küçük bir adım ama gene de önemsenmesi gereken bir gelişme. Türkiye'nin 1991 yılında S&P'den ilk kez "BBB" notunu almasında önemli katkısı olan Mahfi Eğilmez ve Ercan Kumcu'ya göre notumuzun bu yıl bitmeden "BB" ye yüksetilmesi de gündemde (Radikal, 27.4.2000 ve Hürriyet 27.4.2000). Kimi beklentilerin tersine, cumhurbaşkanlığı seçiminin siyasi istikrarı bozmadan sonuçlanması halinde bunun da bu sürece kuşkusuz olumlu bir katkısı olacak.
       S&P'nin Türkiye'nin notunu 1991'den bu yana ilk kez yükseltmesi ister istemez 1993 Mayısını hatırlattı bana. Tam da Sayın Demirel'in kaçarcasına Çankaya'ya tırmandığı günlerde S&P, Türkiye'nin notunu düşüreceğinin ilk sinyallerini vermişti. O dönemde çalıştığım Sabah gazetesindeki köşemde, S&P'nin Türkiye için yaptığı değerlendirmeyi şöyle aktarmışım:
       "Türkiye'de politikacıların ekonomik reformu gerçekleştirememeleri, Türkiye'nin kredi kalitesini sınırlamaktadır. Süreklilik

Yazının Devamı

Ekonomiye bak siyaseti anla

27 Nisan 2000


       ABD'de yapılan bir araştırma, Başkanlık dönemlerinde halkın "tüketim keyfini" tatmin edebilen başkanların yeniden seçilebildiğini, bunu başaramayanların ise, başka alanlarda başarılı olsalar bile, ikinci dönem seçilemediğini ortaya koymuş. Toplam tüketim harcamalarından zorunlu harcamaların düşülmesiyle bulunan 'keyif veren tüketim endeksi' Carter döneminde % 4.2, Reagan'ın her iki döneminde de % 11.6, Bush döneminde % 0.4, Clinton'ın ilk döneminde % 8.4, ikinci döneminin ilk dört yılında ise % 18.4 artmış.
       Anımsanacağı gibi Carter bir dönem başkanlık yapıp yerini Reagan'a bırakmak zorunda kaldı, George Bush ise Körfez Savaşı zaferine karşın seçilemedi. "Keyif veren tüketim endeksi" ile Başkanlık seçim sonuçları arasındaki ilişki geçerliyse Bush'un oğlunun bu yıl yapılacak seçimlerde kazanma şansı da hayli düşük görünüyor, zira Clinton'ın ikinci dönem karnesindeki parlak sonucun Al Gore'un seçilme şansını perçinlemesi olası.
       Türkiye'de buna benzer bir endeks yok ve böyle bir araştırma henüz yapılmış değil bildiğim kadarıyla ama ekonominin büyümeye geçtiği ve

Yazının Devamı