2000'lere şiirle

2 Ocak 2000


       Bu yıl hedeflerimden biri şiirle tanışmak. Tanışmak diyorum çünkü eli kalem tutanın önce şiir yazmaya heves ettiği bir toplumda yaşamama karşın şiire yabancı kaldığımı hissediyorum. Acaba, şiir yazmak bir yana, şiir okumayı bile gözümde fazla büyüttüğüm için mi yabancı kaldım şiire, cesaret edip giremedim o dünyaya. "Bu iş beni aşar" diye mi koşullandırdım kendimi?
       Şöyle bir düşünüyorum da bunca yıl içinde Türkçe ve İngilizce edebiyat derslerinde okutulan yüzlerce şiirden de yalnızca biri yer etmiş belleğimde. T. S. Eliot'ın J. Alfred Prufrock'ın aşk şarkısı adlı şiiri. "Gel gidelim senle ben.." diye başlayan, o unutulmaz şiir.
       Şiirden uzak kalmanın aslında başka şeylerden de yoksun kalmak anlamına geldiğini anlamam için 2000 yılını beklemem gerekmezdi herhalde ama hayat böyle işte, insanın hangi sıçramayı hangi noktada yapacağı belli olmuyor.
       Bir yandan kafamı en fazla meşgul eden konu olmaya devam eden küreselleşmeyi, bir yandan da 2000 yılında şiirle nasıl tanışacağımı düşünürken Gift Ajans'tan gelen bir yılbaşı

Yazının Devamı

2000'e doğru(3)

1 Ocak 2000


Batı ve Türkiye
       2000 yılının ilk gününde "2000'e doğru" başlığı ile karşılaşmak kimilerine tuhaf geldiyse nedenini açıklayayım. Bu mini dizi aslında geçen perşembe günü bitecekti ama araya Gazi Erçel'in Milliyet'e yaptığı ziyaret girince bu üçüncü yazı sayfadaki yerini ancak 2000 yılının ilk gününde alabildi.
       Bu mini dizinin ilk iki bölümünde, sonuna geldiğimiz binyılın dünyayı nasıl değiştirmiş olduğunu gösteren bazı gelişmelere değindik. Bu değişimin en çarpıcı yanı, 2000 yılında tüm dünyaya damgasını vuran "Batı uygarlığı"nın 1000 yılının önde gelen uygarlıkları arasında adının bile anılmamasıydı. Batı'nın üstünlüğü özellikle son 150 yılda, sanayi devrimi sonrasında belirginlik kazanmış görünüyordu. Bu süreci tamamlayan son iki halka ise 1000 yıl öncesinin tek süper gücü Çin'in kapitalizmi benimsemesi ve Berlin Duvarı'nın yıkılması oldu galiba. Batı uygarlığının bir ürünü sayabileceğimiz kapitalizmin bir dünya sistemi haline gelmesi artık mümkün görünüyordu.
       Ben bunu bir "son" olarak gören ve "tarihin bittiğini" iddia edenlere pek katılamıyorum. Büyük bir

Yazının Devamı

2000'e doğru (2)

30 Aralık 1999


Batı'nın sırları
       Bin yıl öncenin dünyasında teknolojiden ekonomiye ve sanata kadar hemen her alanda büyük üstünlük sağlamış olan Çin ve onun tek rakibi konumumdaki İslam uygarlığı bu üstünlüklerini neden koruyamamış? Sonuna yaklaştığımız binyılın başında, çoğu sefalet içindeki köylülerden oluşan 70 milyon insanın barındığı Avrupa nasıl olmuş da binyılın sonunda dünyaya damgasını vuran bir uygarlığın beşiği olmuş? Atlantik'i aşarak Avrupa'dan Amerika'ya atlayan "Batı uygarlığı" hangi değerlere ve kurumlara dayanarak bu mucizeyi gerçekleştirmiş?
       Aslında böyle bir gazete sütununda yanıtlanması mümkün olmayan, bu köşenin ve yazarının haddini kat kat aşan sorular bunlar. Bizim milenyum aşkına yapmaya çalıştığımız şey, bu konuda ileri sürülen bazı tezleri aktarmaktan ibaret.
       * Çin'in her alandaki üstünlüğünü koruyamamasında Çin'i yönetenlerin kendi iktidarlarını korumak için değişimin önünü tıkamalarının etkili olduğu ileri sürülüyor.
       * Bilimdeki öncülüğünü kaybeden İslam dünyası ve öncelikle askeri güce dayanan üstünlüğünü

Yazının Devamı

Erçel'e göre işin mantığı

28 Aralık 1999


       Milliyet Yazı İşleri'nin dünkü konuğu TC Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'di. Çeşitli konularda kendisine yöneltilen soruları yanıtlayan Sayın Erçel'in toplantıya katılanları ne ölçüde ikna ettiğini bilmiyorum. Örneğin enflasyonla mücadele programının hedeflerine varacağına; döviz kurunun, kamu ücretlerinin ve kiraların enflasyon hedefine endekslenmesinin piyasa ekonomisinin ruhuna ve kurallarına aykırı uygun olduğuna; Sigorta Fonu denetimine alınan bankaların zararlarının sonunda vergi mükellefine fatura edilmeyeceğine kaç kişi inandı acaba?
       Gazi Bey'i inandırıcı bulanlardan biri, "bu konulardan hiç anlamadığını" söyleyen Duygu Asena idi ve gerekçesi de ilginçti. "Kendisi bu programa inanmış bence, bu da bana inandırıcı gelmesine yetti", diyordu sevgili Duygu.
       Bu nokta aslında önemli. Para ve kur programı açıklandıktan sonra birkaç kez dinledim Sayın Erçel'i ve ben de benzer bir izlenim edindim. Kendisini bu programın başarıyla uygulanabileceğine inandırmış Gazi Bey, bunun verdiği güvenle konuşuyor. Programın uygulaması sırasında çıkabilecek sorunlara

Yazının Devamı

2000'e doğru(1) Kimin milenyumu?

26 Aralık 1999


       Yeni binyıla girmemize aslında daha bir yıl var ama 2000'li yıllarla buluşmamıza yalnızca bir hafta kaldı. Neredeyse büyülü bir nitelik kazanan bu 2000 rakamı, binyıl değerlendirmelerini, "milenyum" düşüncelerini bir yıl erken gündeme getirdi. 2000 yılı yaklaşırken milenyumla yatıp milenyumla kalkmaya başladık.
       "Batı uygarlığı"nın giderek kürenin her yanındaki insanların yaşamına damgasını vurduğu bir dünyada yaşarken, binyıl öncesinin dünyasına dönüp baktığımızda bugünkünden tamamen farklı bir manzarayla karşılaşıyoruz.
      1000 yılına girilirken dünyanın rakipsiz tek süpergücü Çin'miş. 1000 yılına Sung hanedanının yönetiminde giren Çin'in nüfusu 100 milyonu buluyor ve 310 milyon dolayındaki toplam dünya nüfusunun yaklaşık üçte birini oluşturuyormuş. 11. yüzyılda 1 milyon 250 bin kişilik dev bir orduya sahip olan Çin'in teknolojideki, ekonomideki ve sanattaki üstünlüğü de hayret verici boyutlardaymış. İnanması zor geliyor ama Çin'in demir - döküm teknolojisini Avrupa'dan 1,500 yıl önce keşfettiği, "batı uygarlığı"nın beşiği sayılan Avrupa'dan 1000 yıl

Yazının Devamı

IMF ile anlaşma: Dik yokuşun başı

25 Aralık 1999


       Ekonomide beklentilerin rolü çok önemli. Karamsarlık dozunun arttığı bir ortamda ekonomi daha da kötüye gidebiliyor; olumlu beklentilerin yoğunlaştığı bir ortamda ise ekonominin ufku açılıyor, kendini besleyen bir süreç içinde olumlu gelişmeler birbirini izleyebiliyor.
       Türkiye şimdi böyle bir sürecin başında. Ecevit hükümetinin, 17 Ağustos depremiyle kesintiye uğrayan, ekonomide köklü reform çabalarını yeniden başlatması ve IMF (Uluslararası Para Fonu) ile çok ayrıntılı bir program bazında anlaşmaya varması, piyasalardaki ve medyadaki iyimser beklentileri iyice körüklemiş durumda. Yirmi küsur yıldır kronik yüksek enflasyonla yaşamaya alışmış olan Türkiye'nin nihayet bu kötü alışkanlıktan kurtulma kararını vermiş olduğu izleniminin güçlenmesi de bu iyimserliği besliyor.
       Bu izlenimin uluslararası finans çevrelerinde güçlenmesi de Türkiye'nin dış kaynak bulma olanaklarını genişletecek ve IMF ile mutabık kalınan programın başarı şansını artıracak bir gelişme. Türkiye 1994 krizinde kaybettiği "BBB" reytingini yeniden kazandığı taktirde dış kaynak girişi

Yazının Devamı

Kemalist kesim çıkmazda mı?(4)

23 Aralık 1999


       Kemalist kesimle ilgili yazılarıma ilginç tepkiler almaya devam ediyorum. Atatürkçü Düşünce Derneği Kayseri Şube Başkanı Mesut Ay'dan gelen mektubun özellikle anlamlı bulduğum bölümlerini aktarıyorum:
       "Ben yazılarınıza gönderilen olumsuz tepkilere katılmıyorum. Bu sizin bütün görüşlerinizi paylaştığım için değil, ama sert de olsa eleştirilere kulak vermemiz gerektiğine inandığım için. Zira, kendi düşüncelerimize yapılan eleştirileri bilmeden, bu eleştiriler ışığında düşüncelerimizi gözden geçirmeden kendimizi geliştirmemiz olanaklı değil.
       "Maalesef Türkiye'de toplumun kültürel ve tarihsel yapısından da ileri gelen kolaycılık var. Her zorluğu birilerine havale etmek başımıza gelen her kötülüğü, oluşan her tersliği birilerinden veya Tanrı'dan bilmek...
       Kemalist devrim bu yapıyı değiştiremedi...
       "Toplumumuz M. Kemal Atatürk'ü çok sevdi ve seviyor ama hepsi Kemalist mi? Kemalizme inanan insanların ne kadarı bilinç bazında Kemalist? Size hakaret edenler tahmin ediyorum

Yazının Devamı

Yüzde 20'ye inanmak için

21 Aralık 1999


       Kendini darı tanesi gibi gördüğü için tavuklardan kaçan adam bir süre akıl hastanesinde tedavi görerek darı olmadığına ikna edilmiş ve başhekimin elini öperek taburcu olmuş. Ancak hastanenin iki sokak ötesinde bir tavukla karşılaşınca soluk soluğa geri dönmüş. "Hani sen darı olmadığını öğrenmiştin ya, neden gene paniğe kapıldın tavuk görünce?" diye sormuş başhekim. Adam cevap vermiş: "Evet efendim ben öğrendim ama ya tavuklar öğrenmemişse."
       Yüksek enflasyonla uzun süre yaşayan ülkelerde halkın ruh sağlığı da bozulur, kimsenin kimseye güveni kalmaz. Herkes enflasyon topunu birbirine atmaya çalışarak bu oyundan zararlı değil kazançlı çıkmanın yollarını arar. Bu ortamda kendini darı gibi görüp tavuktan kaçana da rastlanabilir.
       Bu güvensizliğin aşılması ve enflasyon oyununun sona erdirilmesi için oyunun tüm taraflarının bu oyundan vazgeçmeyi kabul etmesi gerekir. Bunlardan biri sözünde durmaz ve oyunbozanlık ederse diğerleri de onu izler ve oyun devam eder.
       Enflasyonu önleme programlarının, tüm tarafların

Yazının Devamı