Ebru’dan dengeyedepremden umuda

5 Aralık 1999


       Azim, hırs, inat; kararlılıkla bir hedefe odaklanma. İnsanın sınırlarını zorlayan bir çalışma temposu. Müthiş bir gerilim içinde yaşanan saatler, günler. Hedefe yaklaşmanın ya da yaklaşamamanın yarattığı stresler. Alınan alkışların yarattığı heyecanlar ya da doğan tepkilerin yarattığı düş kırıklıkları.
       Herhangi bir alanda sıradışı olmak, öne çıkmak, başarıyı yakalamak isteyenlerin hiç de yabancısı olmadıkları şeyler bunlar. Ebru Gündeş’in herhalde yoğun bir çalışmanın ürünü olan yeni kasetini tanıtırken, ansızın kırılan incecik bir dal gibi bükülüp düşüşü bunları düşündürdü bana. Kendini fazla mı zorlamıştı Ebru? Belki de farkına varmadan yaşamla ölüm arasındaki o ince çizginin üzerinde yürümeye mi yeltenmişti? Yoksa hepimiz yüzlerce hassas dengeyi, çoğu kez farkında olmadan koruyarak mı sürdürüyorduk yaşamımızı?
       Bunları düşünürken birden başka bir noktaya sıçradım. Şu Marmara’daki fay hattı hangi dengelerin bozulmasıyla kırılma noktasına gelecekti acaba? O anda kimlerin yaşam çizgisi nasıl değişecekti? Bu olasılığa karşı ne yapmamız lazımdı?
 

Yazının Devamı

Küreselleşmeye isyan bayrağı

4 Aralık 1999


       ABD'nin yükselen kentlerinden Seattle'da yapılan Dünya Ticaret Örgütü (WTO) toplantısı, aldığı ya da alamadığı kararlarla değil, yol açtığı protesto gösterileriyle dünya kamuoyunun gündemine girdi. Toplantının başlamasını geciktiren ve Seattle'da elli yıldan beri ilk kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmesine yol açan gösterileri televizyonlar tüm dünyaya iletti. Çevreci kuruluşlardan sendikalara, Çin'de özgürlük isteyenlerden çeşitli öğrenci gruplarına ve kilise derneklerine uzanan geniş bir yelpaze içinde yerlerini alan eylemciler, karşı oldukları her şeyin simgesi olarak gördükleri Dünya Ticaret Örgütü'nü protesto ettiler.
      Dünya Ticaret Örgütü'nün hedef seçilmesi, asıl işlevi dünya ticaretinin kurallarını düzenlemek olan bu kuruluşun, "küreselleşme" başlığı altında algılanan çeşitli olguların simgesi olarak görülmesinden kaynaklandı. Çevreyi tahrip eden, işsizliği ve eşitsizliği artıran, dünya nüfusunun önemli bir bölümünü yoksulluğa mahkum eden olguların tümünü "küreselleşme" başlığı altında algılayan anlayış aslında tüm bu olgulara karşı isyanını dile getirmiş oldu.
   &nbs

Yazının Devamı

Ekonomide 6.1'lik depreme ve vergi

2 Aralık 1999


       "Her halde ekonomimiz çok iyi durumda olmalı. Vitrinler parıltılı, sokaklar dolu, nereye baksam bir canlılık belirtisi görüyorum."
       Bunlar geçen akşam Akbank Sanat Galerisi'nde tanıştığım İngiltere'nin ünlü oyun yazarlarından Arnold Wesker'in gözlemleri. Dilligil ödülleri törenine katılmak üzere ülkemize gelen Wesker'a aslında ekonomimizin krizde olduğunu, eldeki verilerin bunu gösterdiğini söylediğimde şaşırdı, "nasıl olur?", diye sormadan edemedi. 1992'den beri ilk kez geldiği İstanbul'u çok gelişmiş bulduğunu belirten Wesker'a doyurucu bir cevap veremedim.
       DİE bu yılın ilk dokuz ayı sonunda Türkiye ekonomisinin (Gayri Safi Milli Hasıla'nın) % 6.1 küçüldüğünü açıklayınca İngiliz yazarla ayaküstü yaptığımız sohbet geldi aklıma. Bu yılın ilk dokuz ayında tarım kesimi % 5.1, sanayi kesimi % 5.7, inşaat kesimi % 6.1, ticaret kesimi % 8.3, GSYİH (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) % 5.3 küçülmüştü. Bu verilere göre ekonomide tam bir deprem yaşanıyordu.
       DİE'nin üç aylık üretim endeksleri de bu yılın ilk dokuz ayında

Yazının Devamı

Gel de ekonomi yaz bakalım

30 Kasım 1999


       Yazılarımı ekonomi sayfalarında görmeye alışmış olan dostlar zaman zaman sitemle karışık soruyorlar, "Ekonomiden neden kaçtın?" diye. Ben de genellikle iki neden üzerinde duruyorum onları yanıtlarken: (1) Yıllardır aynı kısır döngü içinde bocalayan bir ekonomi (ve ekonomi yönetimi) hakkında yorum yapmaktan bıkmış olduğum için ve (2) Piyasaları günü gününe izlemek ilgimi çekmediği ve bunu benden çok daha iyi yapanlar bulunduğu için ekonomi sayfalarından kaçtığımı anlatıyorum.
       Aslında, bu köşeyi izleyenlerin fark etmiş olacağı gibi, yeri geldiğinde ve yerim elverdiği ölçüde ekonomiyle ilgili konulara da değiniyorum. Özellikle dünya ekonomisindeki kimi gelişmeler ve bunların uzantısında gündeme gelen konular, küreselleşme olgusunun yansımaları çok önemli görünüyor bana. Türkiye ekonomisiyle ilgili günlük yazı yazmamamın ne kadar isabetli bir karar olduğunu ise her geçen gün daha iyi anlıyorum.
       Alın şu son "deprem vergisi" olayını ve sonrasında yapılan açıklamaları. Piyasalarda kendi başına bir deprem yaratan bu olayı ve Sayın Başbakan'ın olayla ilgili

Yazının Devamı

Schröder ulus devlete sarıldı

28 Kasım 1999


       Bu pazar da başka bir anlamsız soru soracağım size: küreselleşmeyi mi savunuyorsunuz, yoksa ulus devleti mi?
       Devletin birçok işlevini doğru dürüst yapamaz duruma düştüğü ülkemizde kimileri, ulus devletin tamamen yok olacağı, her ülkenin uluslararası kurallara göre yönetildiği bir dünyanın özlemiyle küreselleşmeye umut bağlıyorlar. Karşı görüştekiler ise çıkış yolunun ulus devletin güçlenmesinden geçtiğini savunarak küreselleşmeyi başdüşman ilan ediyorlar.
       Küreselleşme olgusunun sonuçta ulus devletin etki alanını yeniden tanımlayan ve sınırlayan bir niteliği var kuşkusuz. Ancak bugün gelinen noktada, ulus devletin ortadan kalkmak üzere olduğunu ve küreselleşmeye uyum sağlamak için ulus devleti ortadan kaldırmak gerektiğini söylemek de pek anlamlı görünmüyor bana, küreselleşmeye karşı çıkıldığında ulus devletin güçleneceğini sanmak da.
       Buna karşılık ulus devletin, ulusların ya da ülkelerin küreselleşme sürecindeki başarılarını etkileyecek biçimde yeniden yapılanması gerektiğini söylemek olası. Dünyanın yeni

Yazının Devamı

"Kemalist" kesim çıkmazda mı? (3)

27 Kasım 1999


       Bugün bir vaadimi biraz gecikmiş olarak yerine getirmek ve Ahmet Taner Kışlalı suikastı sonrasında yazdığım "Kemalist kesim çıkmazda mı?" başlıklı iki yazıya gelen tepkileri topluca değerlendirmek istiyorum.
       Beni en çok üzen tepki türü, kimi okurların Kışlalı'nın öldürülmesi sonrasında gösterilen duygusal tepkilerle "alay ettiğim" kanısına varmaları oldu. Kuşkusuz böyle bir niyetim yoktu, yalnızca duygusal tepkilerin yeterli olmadığını vurgulamak istemiştim.
       Konuya "cesaretle yaklaştığım", "klişeleşmiş yaklaşımların dışına çıktığım" ve "dolduruşa gelmeden" olayı analiz etmeye çalıştığım için beni yüreklendiren mesajlar da aldım (adlarının başharfleriyle HY, FG, EA, SÜ, YA, HB ve diğerlerine teşekkür borçluyum) ama aldığım tepkilerin büyük bölümü olumsuz, hatta suçlayıcı nitelikteydi. Adlarını başharfleriyle andığım okurlar bakın hangi sıfatları yakıştırmışlar bana:
       * Amerikan uşağı ve globalizm hayranı (KD)
       * Numaralı cumhuriyetçi (KD) ve diğerleri
   

Yazının Devamı

IMF ile 2000'e: büyü tutar mı?

25 Kasım 1999


       Türkiye ile IMF (Uluslararası Para Fonu) arasında yıllanmış bir yılan hikayesine dönen stand - by anlaşmasının sonunda gerçekleşmek üzere olduğu anlaşılıyor. IMF Board'unun onayı sonrasında anlaşmanın 2000 yılı başında yürürlüğe girmesi artık güçlü bir olasılık.
      IMF ile yapılması beklenen anlaşmanın tek bir temel hedefi var aslında: Türkiye'de enflasyonu üç yıl içinde tek haneli rakamlara çekmek. Anlaşmada yer alacak olan tüm diğer hedefler ancak bu temel hedefe erişmek için gerekli olan ya da temel hedefin gerçekleşmesi halinde gerçekleşebilecek olan hedefler. Anlaşma temel hedefine erişebilir ve Türkiye 20 yıldır kıramadığı kronik yüksek enflasyon kısır döngüsünü kırabilirse bugüne kadar kullanamadığı potansiyeli kullanmak şansına da kavuşacak, Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Linn'in belirttiği gibi "gelişmiş ülkeler"in katına doğru bir sıçrama yapabilecek.
      Bunların hepsi çok güzel de acaba IMF anlaşmasıyla desteklenen "büyü" tutacak ve Türkiye "enflasyoncu ekonomi"den enflasyonsuz ekonomiye bir geçiş yapabilecek mi?
     

Yazının Devamı

2000'ler için top bizde ama...

23 Kasım 1999


       Deprem mağduru Türkiye'ye, 2000'li yıllara umutlu girmesi için moral verenlereDünya Bankası Başkan Yardımcısı Johannes Linn de eklendi dün. "Gelecek Binyılda Türkiye" başlıklı konferansın açılış oturumunda bir konuşma yapan Linn, genç ve dinamik bir nüfusa, girişimci bir özel sektöre ve çok önemli bir bölgesel konuma sahip olan Türkiye'nin geleceği için çok iyimserim" dedikten sonra, Türkiye'nin "öncelikle kamu kurumlarını modernize edecek değişiklikleri gerçekleştirerek gelişmiş ülkeler katına sıçramaya hazır olduğunu" söyledi.       Linn'e göre, gerekli reformların birinci aşamasını 1980'lerde gerçekleştiren Türkiye'nin şimdi reform sürecinin ikinci aşamasını tamamlaması, kamu kurumlarını daha dinamik ve çağdaş bir yapıya kavuşturması gerekiyor. Bu bağlamda Linn'in vurguladığı noktalar şunlar:       * Makroekonomik istikrarı sağlayacak bir kamu maliyesinin kurumlaşması       * Devletin şeffaflık anlayışının ve düzenleyici ("regulatory") kapasitesinin geliştirilmesi       * Finans

Yazının Devamı