Kadın gözüyle

24 Ekim 1999


       Sinemaya çeşitli nedenlerle gider insanlar. Filmin konusu, yönetmeni, oyuncuları, heyecan uyandırma ve duyguları etkileme gücü, sürükleyiciliği ve temposu, hatta müziği insanların tercihlerini etkiler. Bir filmin tanıtımı yapılırken tüm bu faktörler hesaba katılır.
       Yönetmeninin ölümünden aylarca sonra vizyona giren "Gözü Tamamen Kapalı" filminin tanıtımı planlanırken de Stanley Kubrick gibi adı efsane haline gelmiş bir ustanın Tom Cruise ve Nicole Kidman gibi iki ünlü oyuncuyu ateşli sevişme sahnelerinde buluşturduğu bir filmin geniş bir izleyici grubunun ilgisini çekebileceği düşünülmüş herhalde. Filmin afişlerinde ve fragmanlarında yalnızca sevişme sahnelerine yer verilmiş.
       Bu tanıtıma kapılarak filme gidenleri ciddi bir düş kırıklığı bekliyor, çünkü orijinal adıyla "Eyes Wide Shut", seks sahnelerinin öne çıkarıldığı bir film değil. Filmi görmüş ve pek de beğenmemiş olan dostum Hasan Subaşı'nın ilginç benzetmesiyle bu filmin fragmanlarıyla kendisi arasındaki fark, borsadaki şirketlerin açıklanan bilançolarıyla gerçek durumları arasındaki farkı

Yazının Devamı

Derin çıkmaz

23 Ekim 1999


       Dün sabah İstinye'den bindiğim taksinin şoförü, gazetelerle boğuşmamı bir süre dikiz aynasından izledikten ve bu çabayı gösteren birinin mutlaka bir şeyler bileceğine kanaat getirdikten sonra soruyu patlattı: "Ne diyorsunuz, gene derin devlet mi var bu cinayetin gerisinde?"
       Afalladım. Sanki o da benim gibi bütün gazete manşetlerine bakmış, bu Kışlalı'ya yapılan suikastın failinin de "meçhul" kalacağına inanmış, menfur suikastı duyduğum andan itibaren kafamda dolaşanların bir bölümüne ortak olmuştu. Türkiye'nin Avrupa Birliği ile bütünleşme olasılığının belirmesi üzerine "birilerinin" bunu önlemek için derhal harekete geçeceğini düşündüğümü ve yazdığımı, ilk kez karşılaştığım bu şoförün bilmesi herhalde olanaksızdı, ama onun kafası da benimkine benzer biçimde çalışıyordu anlaşılan.
       İkinci sorusu da ilginçti şoförün: "Ekonomimizin duvara dayandığını IMF de söylemiş, bu ortamda bu gidişe çare bulabilecekler mi sizce?" Son günlerde kendi çevremde pek çok kişinin sorduğu soruyu şimdi o da soruyordu.
       Şoförün

Yazının Devamı

Bütçe hüznü

21 Ekim 1999


       Biz 2000'li yıllara şöyle gireceğiz, böyle gireceğiz, dünyanın bilmem kaçıncı ekonomik gücü olacağız diye atıp tutarken 2000 yılı gelip kapıya dayandı ve 2000 yılı bütçesi Meclis'e sunuldu. Ne yazık ki 2000'lerde atılım yapacak bir ülkenin bütçesi değil bu. Tam tersine doğru dürüst bütçe yapamayan, yaptığı bütçeyi doğru dürüst uygulayamayan, bütçesinin üçte ikisini faizlere ve diğer transferlere ayırmak zorunda kalan ve parası para olmaktan çıkan bir ülkenin aynası sanki bu bütçe.
       Maliye Bakanı Sümer Oral'ın, her halde tarihin en bol sıfırlı bütçelerinden biri olan 2000 yılı bütçesini sunarken temel bütçe büyüklüklerini katrilyon lira yerine trilyon lira olarak telaffuz etmesi, deneyimli bakanın bile sıfırları izleyemez hale geldiğini ortaya koydu. 2000 yılı bütçesinin neden umut yerine hüzün verdiğini anlamak için bazı bütçe büyüklüklerine ve bu büyüklüklerde öngörülen artış oranlarına bir göz atalım (artışlar trilyon TL):


       Evet sevgili okurlar 2000'li yıllara iddialı girmek hevesindeki Türkiyemizin 2000 yılı bütçesinin yüzde 45'i, bir önceki

Yazının Devamı

Bu hükümet bu sıkleti...

19 Ekim 1999


       Devlet Bakanı Recep Önal'ın "deprem yardımıyla maaş ödedik" başlığıyla basına yansıyan sözleri müthiş tepki çekti. Pazar günü sabah gazetelerimi aldığım büfeciden akşam yemeğe gittiğim anneme kadar kime rastladıysam aynı tepkiyi duydum. Deprem bölgesinde yaşanan sefalet ortadayken IMF'den gelen 500 milyon dolarlık deprem yardımının başka amaçla kullanıldığının Hazine'den sorumlu bakan tarafından ifade edilmesi kafasının tasını attırmıştı çoğu kimsenin.
       Bakan Önal kırdığı potu onarmak için yaptığı açıklamalarda IMF yardımının henüz Hazine hesaplarına geçmediğini ve bu paranın maaş ödemesinde kullanılmasının söz konusu olmadığını söylüyor, ama bence bu olayda önemli olan bu değil. Önemli olan, ekonomiden sorumlu bir bakanın böyle bir açıklama yapmış olması ve çeşitli kesimlerden insanların da buna inanarak tepki göstermesi. Bu tepkiler, hükümete duyulan güvenin 17 Ağustos depremi sonrasında nasıl erozyona uğradığının çarpıcı bir göstergesi. Duyduğuma göre son dönemde yapılan bazı kamuoyu yoklamaları da bu erozyonu ortaya koyuyormuş.
       Şimdi bu durumdaki

Yazının Devamı

Yürek Solda Atar

17 Ekim 1999


       Frankfurt Kitap Fuarı'nda olay yaratan ve bir günde 160 bin satan kitabına ne kadar anlamlı bir başlık bulmuş Oscar Lafontaine. Almanya'nın eski maliye bakanı olan yazarını bir mark milyoneri yapacağı anlaşılan Yürek Solda Atar'ı henüz görüp okumadım ama başlığı yakaladı beni. Yüreğinin solda attığını hisseden herkesin seveceğini sandığım bir başlık bu.
       Neden sevdim bu başlığı? Bir kere, yüreğinin solda attığını hissedenlerin paylaştığı düşleri çağrıştırdığı için sevdim galiba. Eşitlik, özgürlük, barış; insanı odak noktasına oturtan, parayla ölçülemeyen değerlerin öne çıktığı bir değerler sistemi; insanın sömürüye konu olmadan kendini yeniden ürettiği ve yoksulluğu yok ettiği, büyük sermayenin değil yaratıcı insanın belirleyici olacağı bir ekonomik düzen; çevrenin korunmasına öncelik veren bir kalkınma modeli.
       Düşler güzel de 2000'li yılların eşiğinde bu düşlerin gerçekleşme şansı pek de yüksek görünmüyor. Yeni teknolojilerin eşitsizliği daha da artırdığı, yoksulluk sınırının altındaki insan sayısının yeniden tırmanışa geçtiği, uluslararası dev

Yazının Devamı

Avrupa Birliği'ne haddini bildirelim

16 Ekim 1999


       Türkiye'nin 21. yüzyıla girmesini önlemeye kararlı olanların oluşturduğu "ret cephesi"ni fevkalade üzen ve kaygılandıran gelişmeler birbirini izlemeye başladı son günlerde. 2000'li yıllara girilirken Türkiye'ye yeni bir pencere açan CNN - Türk'ün yayına girmesinden iki gün sonra Avrupa Birliği Komisyonu, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliğine şartlı olarak yeşil ışık yaktı. Ertesi gün, Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik, insan hakları zirvesini topladı ve bu toplantıda da "tehlikeli fikirler" dile getirildi.
       "Ret cephesi"nin rütbeli ve rütbesiz, yetkili ve yetkisiz mensupları için gerçekten kaygı verici gelişmeler bunlar. Maazallah hükümetimiz Avrupalı olma hevesine kendini kaptırıp Avrupa Birliği'nin ileri sürdüğü şartları yerine getirmeye kalkarsa tehlike daha da büyüyecek. Türkiye'nin 21. yüzyıla girmesini önlemek ve bilumum yabancıların kem gözlerinden korumak için seferber olanların derhal harekete geçerek bir şeyler yapmaları lazım.
       Aslında ne yapmaları gerektiğini AB Komisyonu'nun belirlediği şartlar ortaya koyuyor. Bu şartlar madde

Yazının Devamı

Binyılın son büyük direnişi

14 Ekim 1999


       Bu başarımızla ne kadar övünebiliriz bilmiyorum, ama binyılın son büyük direnişi Türkiye'de yaşanıyor. Türkiye'nin 21. yüzyıla geçmesini önlemeye ant içmiş insanların oluşturduğu bir büyük koalisyon, elinden geleni ardına koymuyor. Bunlar, Türkiye'nin 2000'li yıllara sıçramasının o kadar büyük bir felaket olacağına inanmışlar ki, mümkün olsa takvimleri değiştirip bunu önlemeye çalışacaklar. "Mezbuhane gayretlerine" (son umutla gösterilen büyük çabalara) karşın Türkiye'nin 21. yüzyıla sıçrama olasılığı artarsa bunu önlemek için darbe kışkırtıcılığı yapmaya bile yeltenebilir bu takım.
       Aslında Türkiye'nin gelişimini 1999 yılında dondurmak da tatmin etmeyebilir bu takımı, zaman içinde geriye doğru bir yolculuk yapıp 1930'lara falan dönülebilse herhalde daha da mutlu olacaklar. Hayallerinde, köylünün köyünde oturduğu, herkesin haddini bildiği, ayakların baş olmaya kalkışmadığı, sivil toplum kuruluşu gibi ucubelerin ortaya çıkmadığı, memleketin Ankara'daki tek bir merkezden gül gibi idare edildiği bir Türkiye var.
       Ne yapıp edip Türkiye'nin 21. yüzyıla

Yazının Devamı

Ekonomide durum 1994'ten beter

12 Ekim 1999


       Aslında sık sık böyle yazılar yazmak zorunda kalmayayım diye ekonomi sayfalarından kaçtım ama ekonomideki tablonun vahameti, arada bir bu türe dönmeme yol açacak galiba.
       Bana öyle geliyor ki 1999 yılının ikinci yarısında Türkiye ekonomisi, bir kriz yılı olarak tarihe geçen 1994'ün ikinci yarısında bulunduğu noktadan daha tehlikeli bir noktada. Durumun vahameti toplumum her kesimini olduğu gibi anlatılmaz ve her kesimin katkısıyla kapsamlı bir çözüm formülü bulunamazsa 1994'tekini aratacak bir krizin içine sürüklenebiliriz.
       1994 ile 1999'u karşılaştırdığımızda şu noktalar öne çıkıyor:
       * 1994 krizini, ocak ortasında yaşanan büyük bir "kur depremi" ve onu izleyen artçı şoklar biçiminde algılayabiliriz. Her kesim, bir "deprem" yaşandığını olayın en başında kavradı ve yaraları sarmak için özveride bulunmaya razı oldu. Bu ortamda IMF ile kısa sürede anlaşarak 5 Nisan kararlarını almak ve uygulamak mümkün oldu.
       * 1998'de başlayıp tahripkar etkilerini 1999'da sürdüren kriz

Yazının Devamı