Yataklı vagonla Ankara ve CHP

10 Ekim 1999


       Perşembe gecesi saat 22'ye doğru Ankara'da bindiğim taksinin şoförüne gara gitmek istediğimi söylediğimde önce bir durakladı, sonra "Trenle mi seyahat edeceksiniz?" sorusunu sordu. Anlaşılan durumu biraz yadırgamıştı. Belki de haklıydı; yıllardan beri ilk kez Ankara yolculuğunu trenle yapıyordum. Hele yataklı vagona sanki bir asırdır binmemiştim.
       Yataklıda seyahat etmeyi ve sabah ayazında Ankara garına girmeyi özlemiştim her halde. CHP'nin yeni kurulan Politika Araştırmaları Merkezi (PAM) tarafından düzenlenen "Ekonomi Politikaları için Stratejik Seçenekler" konulu seminere katılmak üzere Ankara'ya giderken biraz da o özlediğim havayı yeniden yaşamak için yataklı vagonu tercih etmiştim.
       Bu tercihi yaparken karşıma ne çıkacağını, nasıl bir yolculuk yapacağımı doğrusu bilmiyordum. Haydarpaşa'ya gelip ayağımı yataklı vagona attığımda pek çok şey gibi yataklı vagonların da tamamen değişmiş olduğunu keşfettim. Son bindiğimde biraz da köhnemiş bir hali olan, ısısı ayarlanamayan, loş ışıklı o eski yataklı vagonların yerini pırıl pırıl yeni vagonlar almıştı.

Yazının Devamı

Almanya - Türkiye

9 Ekim 1999


       Bugün Münih'te oynanacak olan Almanya - Türkiye maçı beni aldı geçmişe götürdü. 1951 yılında milli takımımız Almanya'yı Berlin'de yendiğinde futbola yeni merak sarmaya başlayan bir çocuktum. O günlerde lise "ğrencisi, gencecik bir delikanlı olan Turgay (Şeren), bu maçtan sonra "Berlin panteri" unvanıyla efsaneleşmiş, benim gözümde de neredeyse ilah mertebesine yükselmişti.
       Bu maçın rövanşında kendi sahamızda Almanya'ya 2 - 0 yenildik. Daha sonra 1954 yılında Dünya Kupası finallerinde Almanya ile aynı gruba düştük ve boyumuzun ölçüsünü aldık. İlk maçta 4 - 1, baraj maçında ise 7 - 2 yenilerek elendik. Turek'li, Rahn'lı, Morlock'lu, Walter kardeşli Almanya ise harikalar yaratarak finale yükseldi ve finalde kesin favori Macaristan'ı da devirerek kupanın sahibi oldu.
       1954'teki Kupa zaferi, 2. Dünya Savaşı'nın derin yaralarını sarma uğraşındaki Almanya'nın yeniden "büyük oynamaya" aday olduğunun ilk işaretiydi sanki. Almanya futbolda büyük olduğunu dünya kupalarında altı kez finalist olup bunların üçünü kazanarak, Avrupa şampiyonalarında ise beş kez

Yazının Devamı

Zehirli çıkarsa para yokmuş..

7 Ekim 1999


       Hürriyet gazetesinin İstanbul ekini bilmem izliyor musunuz? İstanbul'da yaşıyorsanız ve ilginç haberlere, röportajlara, değinmelere ve fotoğraflara rastlamak istiyorsanız arada bir göz atın bu eke. Hürriyet'in İstanbul ekinde dün "Balık savaşı" başlıklı, fotoğraflı bir haber vardı. Marmara hamsilerinin önünde poz veren balıkçı gencin elinde tuttuğu kocaman fiyat etiketinde aynen şunlar yazıyordu: "Hamsi (Marmara) 250 bin, ZEHİRLİ ÇIKARSA PARA YOK"
       TV kameraları önünde çiğ hamsi yiyerek balıkların zararsız olduğunu kanıtlamaya çalışan balıkçılar şimdi halkımıza çok çekici bir seçenek sunuyorlar. Bu ilana güvenerek kilosu 250 bin liradan Marmara hamsisini alıp yiyeceksiniz. Eğer zehirli çıkarsa ve zehirli balığı yediğiniz halde hala hayatta iseniz balıkçıya gidip paranızı geri alacaksınız. Herhalde paranızı geri alabilmek için hamsiden zehirlendiğinize dair hükümet tabibinden tasdikli rapor da ibraz etmeniz gerekecek.
       Bu eğlenceli örnek pek çok alanda karşılaştığımız bir mantığı sergilediği için ilginç geldi bana. Zehirli olup olmadığını anlamak için

Yazının Devamı

Kimse Bizans'a kredi vermez

5 Ekim 1999


       IMF ve Dünya Bankası yetkilileri Devlet Bakanı Recep Önal'a şöyle demiş: "Bir şeyi tam iyi yapmaya başlıyorsunuz, sonra Bizans usulüne dönüyorsunuz."
       Bu sözler, Bankalar Üst Kurulu'nun oluşturulma biçimiyle ilgili olarak söylenmiş ama bence daha genel bir kanıyı, Türkiye'nin yaklaşımına duyulan güvensizliği yansıtıyor. Bu kuruluşlarla son yıllarda defalarca görüşmeler yapıldı, hedefler belirlendi, programlar benimsendi ama biz hiçbirini sonuna kadar götüremedik. Hep kendimize göre mazeretler bulup mızıkçılık ettik ve sonra gene adamların karşısına dikildik. Onlar için önemli olanın ne olduğunu hesaba katmadan gündemi belirleyebileceğimizi ve taleplerimizi kabul ettirebileceğimizi sandık.
       Örneğin büyük umutlarla başlayan son Washington gezisi öncesinde Bankalar Üst Kurulu konusunun IMF ve Dünya Bankası ile yapılacak görüşmelerde önemli bir gündem maddesi haline geleceğini hesaba katmış mıydık? Banka sisteminin rehabilitasyonunun her iki kuruluş için de büyük önem taşıdığını düşünmüş müydük?
       Herhalde pek

Yazının Devamı

Çin: eşitlikten zenginleşmeye

3 Ekim 1999


       Çin'de Devrim'in 50. yılı kutlanırken dünya medyasının gözü de bir kez daha bu muazzam ülkeye çevrildi. Yalnızca nüfusuyla ve kapladığı alanla değil tarihi birikimi ve pek çok alandaki öncülüğü ile de muazzam bir ülke Çin. Çarpıcı bir rakam vereyim: Çin'in 11. yüzyıl sonunda eriştiği 125.000 tonluk demir üretimi düzeyine, sanayi devriminin öncülüğünü yapan İngiltere ancak 19. yüzyılın başında erişebilmiş. İngiltere'nin dünya ekonomisinin liderliğini ele geçirdiği 19. yüzyıl ortalarına kadar Çin'in dünya ekonomisinin bir mumaralı gücü olduğunu ileri sürenler de var. Bu birikime sahip bir ülkenin daha sonra nasıl gerilediği ise kuşkusuz ilginç bir tartışma konusu.
       Çin'in son elli yıllık tarihi de ilginç gelişmelerle dolu. 1949'da kırlardan kentleri kuşatan Mao liderliğindeki komünistlerin zaferi sonrasında Çin'de ekonomik hayatı ayakta tutan kesimin tasfiye edildiği ya da kaçtığı anlaşılıyor. 1956'da Çin'de özel mülkiyetin lağvedilmesiyle devrimin yeni bir aşamasına geliniyor, 1958'de komünlerin ve yerel demir - çelik tesislerinin kurulması için yaygın bir kampanya başlatılıyor. Ancak bütün bu

Yazının Devamı

Olmayacak duaya Rıdvan ve IMF

2 Ekim 1999


       Rıdvan'ın Fenerbahçe'deki görevinin uzun sürmeyeceğini daha bu göreve getirildiği gün gören ve söyleyenler olmuştu. Görünen köye kılavuz gerekmezdi ama buna karşın Rıdvan bu göreve getirildi. Rıdvan'ın ve Fenerbahşe yönetiminin bu işin yürümeyeceğini anlaması için Fenerbahçe'nin UEFA Kupası'ndan elenmesi gerekti. Olmayacak duaya amin demenin bedeli koskoca takımın sezon ortasında başsız kalması oldu.
       Washington'daki Türk heyetinin Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası yetkilileriyle yaptığı görüşmeler sonrasında ortaya çıkan tablo da ne yazık ki benzer bir çağrışım yapıyor. IMF Türkiye ile stand - by anlaşması yapmaya hazırmış, ama bazı ufak tefek(!) şartları varmış.
       IMF, (1) 2000 yılı için daha önce saptanan enflasyon hedeflerinin (toptan eşyada % 20, tüketicide % 25) aynen korunmasını; (2) Bu hedefe yönelik olarak çok sıkı bir bütçe yapılmasını; (3) Banka sistemine çekidüzen verilmesi için harekete geçilmesini ve Üst Kurul'un derhal göreve başlamasını; (4) Tarım reformunun başlatılmasını ve (5) Yasal düzenlemesi yapılan reformların hayata

Yazının Devamı

Chelsea'de nasıl çökmedik?

30 Eylül 1999


       Londra'da Chelsea takımına yenildik ama çökmedik. Tribünlerde bulunan 33.462 seyircinin (hoparlörle ilan edildiği için biliyorum) belki de 4 - 5 binini oluşturan Galatasaray taraftarlarının en az yarısı maçın çok büyük bölümünü "çök, çök, çök" diye avazı çıktığı kadar bağırarak geçirdi. Her fırsatta ayağa fırlayanları çökmeye ikna etmek mümkün olmadığı için maçı genellikle ayakta seyrettik. Stat hoparlöründen yapılan Türkçe uyarılar da fayda etmedi. Hiç abartmıyorum, maç boyunca en az 40 - 50 kere yerimize oturup kalkmak zorunda kaldık.
       Aslında en sağda oturan birkaç kişi akılları sıra daha iyi görmek için ayağa fırlamasaydı tüm Türk seyirciler, tıpkı İngilizler gibi, bütün maçı oturarak, rahatça izleyebilecekti ama olmadı. Birkaçımızın düşüncesizliği, aşırı heyecanı ve bencilliği binlerce Türk seyircinin maçı ayakta izlemesine yol açtı. Böylesini tercih ettiler diye düşünmek de mümkün değil, çünkü çoğunluk "çökelim beyler", diye bağırmaktan helak oldu.
       Bu örnekten bir genelleme yapmak doğru mu bilmiyorum, ama birçok olayda böyle uyanıklık yaptığını

Yazının Devamı

Küresel uyumda yaya kalınca...

28 Eylül 1999


       Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası'nın geçen yılki genel kurulu, uluslararası mali sistemin ürkütücü depremlerle sarsıldığı bir ortamda toplanmış ve Başkan Clinton toplantıda yaptığı konuşmada "dünya ekonomisinin 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en ciddi ekonomik krizle karşı karşıya bulunduğunu" söylemişti. IMF, 1999 yılı için büyüme hızı tahminlerini düşürmüş, Rusya'daki çöküşü Brezilya'dakinin izleyeceği ve uluslararası mali sistemin bütünüyle çökebileceği kaygıları yaygın olarak dile getirilmişti. Dünyadaki krizin etkilerini Rusya krizi sonrasında daha belirgin hisseden Türkiye'de ise "kriz bizi etkilemez" diyerek milleti avutan yetkili noktadaki kişiler, olayın ciddiyetini kavramamış görünüyordu.
       Bu yılın ocak ayı sonunda, Davos'ta toplanan Dünya Ekonomik Forumu'nda panik havasının aşıldığı ancak dünya ekonomisiyle ilgili kaygıların sürdüğü gözleniyordu. Brezilya'nın tam o sıralarda devalüasyon depremine uğraması kaygıları daha da artırmıştı. Türkiye'de ise daralmanın etkileri sonunda kendini göstermiş, ama olayın niteliği hala anlaşılamamıştı. "Bir miktar dış kaynak

Yazının Devamı