Yakalardaki fotoğraflar

7 Kasım 1999


       İçlerindeki gülümsemeyi her an yüzlerinden okuyabileceğiniz iki insanı peş peşe kaybettik geçen hafta. Önce Oktay Kurtböke'nin fotoğrafını taktık yakalarımıza, sonra Milliyet'teki kapı komşumuz İbrahim Sezer'in.
       İbrahim Bey, sonunda onu aramızdan alan hastalığın pençesine düşüp ilk ameliyatı geçirdikten sonra bile kaybetmedi yüzündeki o rahatlatıcı tebessümü. Hele onun gibi parayla uğraşan, koca müessesenin hesabını tutan birisi için bulunmaz bir nitelikti bu.
       Oktay Ağabey'in cenazesinde hissettiklerimi ise birkaç paragrafa sığdırmam kolay değil. Teşvikiye Camii'nin avlusunda geçmişe doğru bir duygu yolculuğu yaptım sanki. Cumhuriyet gazetesindeki güzel günleri hatırlatan o kadar çok insan, o kadar çok anı vardı ki o avluda. Berrin Nadi, İlhan Selçuk, Emine Uşaklıgil, Orhan Erinç, Şükran Ketenci (Soner), Yalçın Bayer, bana Cumhuriyet günlerini anımsatan yüzlerden bazılarıydı. En önemli eksik ise rahmetli Ergun Balcı idi.
       Bir daha yaşanamayacak olanı anımsamak garip bir acı veriyor bana. Oktay abinin

Yazının Devamı

Memur sokakta, borsa tavanda

6 Kasım 1999


       Bu yazının başlığı aslında "Memur sokakta, işadamı isyanda, borsa tavanda" olacaktı ama başlığı üç satıra taşırmamak için bir bölümünü yazıya saklamak zorunda kaldım. Aslında yazıya saklanan bölüm, yani iş aleminin deprem vergisine isyanı, tıpkı memurun tepkisi gibi, bence hafife alınacak bir olay değil. Borsadaki şirketlerin dokuz aylık bilançolarının da ortaya koyduğu gibi, şirketlerin 1999 performansı hiç de parlak görünmüyor. Yılın son çeyreğinde bir mucize olması ve muazzam karlar elde edilmesi de sanırım olanaksız. Firmalar bu durumdayken bir de ek bir vergi istenince isyan bayrağı açılıyor haliyle.
       İşadamının, firma sahibinin isyan gerekçesi var da memurun yok mu? Tüketici fiyatlarındaki aylık artışın % 6.3 olduğu bir ülkede altı aylık maaş zammının % 15 olarak belirlenmesi karşısında isyan etmesin de ne yapsın memur? Bari gerçeği söyleseler memura, "memuru enflasyona ezdirmeyeceğiz" diyerek büsbütün tepesini attırmasalar. Gündeme gelebilecek zamlarla 1999 sonunda tüketici fiyatlarındaki 12 aylık artışın % 70'e doğru tırmanması bile mümkün görünürken 2000 yılının ilk yarısı için

Yazının Devamı

"Kemalist" kesim çıkmazda mı?(2)

4 Kasım 1999


       Laik Cumhuriyet'i ve onu savunanları ciddi bir tehdit altında gören ve "gerici" diye nitelediği kesimin ülkeyi ele geçirmek üzere olduğunu düşünen "Kemalist" kesimin tepkisel davranışlarına bu ruh hali yön veriyor. Ahmet Taner Kışlalı gibi ödün vermez bir Kemalistin suikasta kurban gitmesi gibi olaylar da ne kadar haklı olduklarını düşündürüyor onlara. Bu haklılık psikozu içinde sergilenen tepkisel davranışların aslında suikastı planlayanların planlarına tamamen uygun olabileceğini ise galiba pek düşünemiyorlar. Karşı karşıya bulundukları durumu analiz etmeden yalnızca tepkisel davranışlar sergilemeleri bu kesimi bir kısır döngüye hapsediyor.
       Bu tepkisel davranış biçimiyle "Kemalistler"in temel çıkmazı arasında da yakın bir ilişki var. Kendi belirledikleri kriterlere göre "Kemalizm"e hasım saydıkları geniş bir toplum kesimini potansiyel düşman olarak gördükleri için çözümü bu potansiyel düşmanın yenilmesinde arıyorlar. Böyle bakınca olay, gereğinde çatışmayı da göze alan bir güç mücadelesi olarak görünüyor. "Kemalist" kesim bu mücadelede ancak askeri gücü yanına çekerek başarılı

Yazının Devamı

"Kemalist" kesim çıkmazda mı?(1)

2 Kasım 1999


       Ahmet Taner Kışlalı'nın haince bir suikasta kurban gittiğini duyduğumda önce içimde bir şeyin burkulduğunu hissettim. Hemen ardından, "eyvah" dedim, "gene müthiş bir hedef seçmişler, şimdi o malum süreci bir kez daha yaşayacağız". Törenler, ağıtlar, kırmızı karanfiller, mumlar, laik Cumhuriyet'e bağlılık antları. Kendini "Kemalist" olarak tanımlayan kesimin, kendi dışında saydığı herkesi aynı kefeye koyarak potansiyel suçlu ilan etmesi, "krokodilin gözyaşları" benzetmeleri. Bütün bunlar bir anda gözümün önünden geçiverdi.
       Sonraki günlerde aynen tekrarlandı bu sahneler. Bu kez subaylar da Genelkurmay'ın talimatıyla, üniformalı olarak katıldılar Kışlalı'nın cenaze törenine. Laik Cumhuriyet'e kastedenlere karşı bir baskı rejimi kurulmasını öneren yetkililer de oldu.
       Benim değerlendirmeme göre bunlar, suikastı gerçekleştirenlerin beklentilerine tıpatıp uygun tepkilerdi. Bütün hesap "Kemalist" kesimin bu cinayete de daha önce suikasta kurban giden Uğur Mumcu ve diğerleri için gösterdiği gibi tepki göstereceği varsayımına dayanıyordu. Tepki aynı olunca

Yazının Devamı

29 Ekim'de Hintli gençlerle hüzün

31 Ekim 1999


       Önceki gün Cumhuriyet Bayramı'ydı. Bir kez daha iri puntolu manşetlerle, yıllar içinde ezberlenmiş nutuklarla kutladık 29 Ekim'i, törenlerle moral bulmaya çalıştık. Hakkımızdı kutlamak, 76 yıl önce atılan bu dev adımı. Cumhuriyet'i kutlamak hakkımızdı kuşkusuz ama törenlerdeki coşkuyu bir kenara koyup kendimizi avutmaktan vazgeçtiğimizde, ülke olarak, ulus olarak 1923'teki devrimci atılıma yakışacak bir atılım içinde olduğumuzu söylemeye hakkımız var mıydı acaba? 2000'li yıllara girerken geleceği olan hangi alanda büyük bir yeni atılımın sinyallerini veriyordu Türkiye?
       Milliyet'in yemek salonunda bunları düşünürken Hintli gençlere takıldı gözüm. Son günlerde gazetemizin koridorlarında da rastladığım bu genç insanlar ne yapıyordu Milliyet'te?
       Sorup öğrendim. Milliyet'in bilgisayar sistemlerinin "2000 yılı sorunu" diye de anılan Y - 2K sorununa uyumunu sağlamak için Hindistan'dan gelmişti bu gençler. Hindistan'ın bilgisayar yazılımı alanında gerçekleştirdiği büyük atılımın adeta birer simgesi olarak aramızdaydılar.
      

Yazının Devamı

Bienalin son günü

30 Ekim 1999


       Önce bir itiraf: 6. Uluslararası İstanbul Bienali'nin ana mekanı olan Dolmabahçe Kültür Merkezi'ndeki yapıtları açılış akşamı görmüştüm, tekrar gidip bakamadım; Bienalin Aya İrini Müzesi'ndeki bölümünü ancak önceki gün gezebildim, Yerebatan Sarnıcı'ndaki işleri ise hala görmedim, oysa bugün bienalin son günü.
       Kendine göre sanatla ilgilendiğini düşünen bir İstanbullu için acı bir itiraf. Dünyanın 32 ülkesinden 56 sanatçının katıldığı bu önemli sanat etkinliğine gerekli ilgiyi göstermediğim için bir kez daha utandım Aya İrini'deki yapıtların tadına varırken. Alıştığımız rutin içinde yaşarken ve ister istemez gündemimize duhul edip içimizi karartan ilkellik ve saçmalıklarla uğraşırken burnumuzun dibindeki sanatsal etkinlikleri es geçebiliyoruz. İstanbul Sanat ve Kültür Vakfı'nın düzenlediği festivallerle bienal İstanbul'daki sanat zenginliğini pekiştiren etkinlikler.
       6. Bienal'de sergilenen işlerden bazılarını sevdim, bazılarının tadına pek varamadım doğrusu, ama benim kişisel beğenimin çok da önemli olmadığını düşündüğüm için tekil yapıtlar hakkındaki

Yazının Devamı

Paranoya

28 Ekim 1999


       Tam da Avrupa Birliği'ne kapağı atmaya heveslenmişken ilginç biçimde birbirini izleyen olaylarla sarsılan ve histerik savaş çığlıklarıyla bir kez daha MGK gündemine kilitlenen Türkiye'nin iç açıcı(!) halini ortaya koyan başka haberler de vardı dünkü gazetelerde.
       Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Derneği'nin her yıl açıkladığı ve yolsuzluğa en az bulaşmış ülkenin 1. sırada yer aldığı Dünya Yolsuzluk Endeksi'ne göre 1995 yılında 27. sırada olan Türkiye 1998'de 54. sıraya düşmüş. Yolsuzluk ve rüşvetçilikteki üstün başarımızı(!) dört yılda katlamışız.
       Merkez Bankası Başkanımız Gazi Bey, 10 milyon liralık banknotun kasım ayı başında tedavüle çıkacağını açıklamış. Hürriyet'teki habere göre 1997'de çıkarılan 5 milyonluk banknotun bile neredeyse "bozuk para" haline gelmesi 10 milyonluk banknotu bir ihtiyaç haline getirmiş. 1994'te 1 milyonluk banknotu çıkartan Türkiye, parasını dört yılda on kat daha ucuzlatma başarısını(!) göstermiş.
       Hürriyet'in İstanbul ekindeki haberde ise belediyelerin iflas ettiği belirtiliyor.

Yazının Devamı

Küreselleşme, kalkınma, devlet

26 Ekim 1999


       Türkiye'de devletin yetersizliğinin ekonomi yönetiminden depreme ve faili meçhullere uzanan bir dizi çarpıcı örnekle sergilendiği bir ortamda önemli bir toplantı yapılacak bugün. TÜSİAD'ın Dünya Bankası ve OECD'nin katkılarıyla düzenlediği panelde devletin küreselleşme karşısındaki konumu ve rolü tartışılacak. Sabancı Center'da yapılacak olan toplantıda Dünya Bankası'nın 1999/2000 Dünya Kalkınma Raporu çerçevesinde Türkiye'nin durumu da ele alınacak.
      "21. Yüzyıla Girerken" başlığını taşıyan Dünya Bankası 1999/2000 Kalkınma Raporu, 20. yüzyıl biterken gündeme gelen küreselleşme (globalization) ve yerelleşme (localization) olgularının devlete ve devleti yönetenlere yeni görevler ve roller yüklediğini belirtiyor. Rapora göre, devletin bir yandan küreselleşmenin gündeme getirdiği tehdit ve fırsatlar karşısında ulusal politikalara yön vermek, diğer yandan yerel örgütlerden ve baskı gruplarından gelen talepleri karşılamak için kendine düşen rolü gerektiği gibi oynaması, ülkelerin 21. yüzyıldaki performansını belirleyecek.
      Burada dikkati çeken nokta,

Yazının Devamı