DÜNYA Ekonomik Forumu çerçevesinde yapılan 330 oturumda uluslararası finans sistemindeki sorunlardan biyoteknolojideki son gelişmelere ve sanat dünyasındaki yeni açılımlara kadar akla gelebilecek her konu tartışıldı. En fazla ilgi gören oturumlardan biri Rusya'nın geleceği ile ilgili olandı. O oturum için giriş kartı almış olanların yanı sıra pek çok meraklı kapının önüne yığılmıştı. Bu kalabalık içinde yapılan espri ise şuydu: "Herkes Rusya'da batan parasının akıbetini öğrenmek için burada" deniyordu.
Bu yıl Davos'ta hakkında kötümser senaryolar üretilen iki ülke var: Rusya ve Brezilya. Daha önce de yazmış olduğum gibi Rusya'da ekonomik çöküntüyü boyutlarını kimsenin kestiremediği bir siyasi çöküntünün izlemesinden kaygı duyuluyor. Doğacak kargaşa ortamından nasıl çıkılacağını, Yeltsin'in yerine kimin geçeceğini, Rusya'da nasıl bir dönemin başlayacağını tahmin etmek çok zor. Bu arada eski rejime dönme tehlikesinden söz edenler bile var.
Devalüasyonun kontrolden çıktığı ve sermaye kaçışının sürdüğü Brezilya'daki durumu ise IMF için yeni bir sınav olarak
DÜNYA Ekonomik Forumu nedeniyle Davos'ta toplanan ünlülerin resmigeçidi pazar günü de sürdü. Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, ABD eski dışişleri bakanı Henry Kissinger, CNN televizyonunun kurucusu Ted Turner ve mat güzelliği ile hala dikkatleri üzerine çekebilen eşi Jane Fonda bunlar arasındaydı. Jane Fonda'nın yüzündeki hüzünlü ifade, toplantılarda giderek daha belirgin hale gelen kaygılı havanın da bir yansımasıydı sanki.
Türkiye'nin tümüyle gündem dışı kaldığı bu yılki Davos toplantılarında varlık gösteren ülkelerden biri olan Mısır'ın Devlet Başkanı Mübarek, "Global köyde yangın var", derken buradaki çoğu kişinin düşündüğünü çarpıcı bir şekilde ifade etmiş oluyordu. Globalleşmenin yaygınlaşmasıyla birlikte dünyadaki yoksulların sayısının da arttığına dikkat çeken Mübarek, çoğu kimsenin kafasındaki bir soruna daha parmak bastı: globalleşmenin ortaya çıkardığı sorunlar ve yarattığı dünya fevkalade karmaşıktı ve bu da çözümlerin bulunmasını zorlaştırıyordu.
Toplantının en beğenilen konuşmalarından birini yapan Henry
DAVOS - Dünya Ekonomik Forumu'na katılan çok sayıda ünlü ekonomisti ve dünya ekonomisinde söz sahibi ülkelerin maliye bakanları ile diğer yetkililerini peşpeşe dinlemek fırsatını bulunca bir gerçeği daha iyi anladım. Rusya'nın mali krize girmesi sonrasında, geçen yılın eylül ayında ve ekim başlarında global ekonomide ve uluslararası mali sistemde çöküş noktasına çok yaklaşılmış. Çöküşü önleyen adım ise ABD Merkez Bankası(FED)'in ekim ortalarına doğru faiz oranlarını indirmeye başlaması olmuş.
Bunu anlamak için Davos'a gelmek gerekmiyordu tabii ama burada "atlatılan tehlike" bu kadar çok vurgulanınca insan ister istemez 1998 sonbaharında yaşanan olayın ciddiyetini daha iyi kavrıyor. Federal Rezerv Bankası(FED)in ilk faiz indiriminden bu yana OECD ülkelerinin merkez bankaları tam 74 kez faiz indirimi yapmış ve dünya ekonomisi adeta likiditeye boğularak çöküşün eşiğinden döndürülmüş.
Bu olgunun şimdi bu kadar rahatlıkla itiraf edilmesi, çöküş olasılığının atlatılmış olduğu inancından kaynaklanıyor. Yaygın kanıya göre ABD ekonomisi 1999'da yavaşlamakla
DÜNYA Ekonomik Forumu'na evsahipliği yapan Davos'a karla birlikte tanınmış şahsiyetler de yağmaya devam ediyor. Toplantıların yapıldığı Kongre Merkezi'nin önünde sıralanan limuzinler çeşitli ülkelerden devlet başkanlarını, başbakanları, bakanları ve dünyanın ünlü işadamlarını yarım metreyi geçen karın cilvelerinden kurtarıp otellerine taşımaya uğraşıyor.
Yıllık toplantının ısınma turlarının yapıldığı perşembe sabahı lapa lapa yağan karın altında Kongre Merkezi'ne girmek için uzun kuyruklar oluşturan katılımcılar arasında, yetkililer ve işadamlarının yanısıra, alanlarında ün yapmış çok sayıda akademisyene, bilimadamına ve sanatçıya rastlamak mümkündü. Kongre Merkezi'nin içinde ise adım başında, adını daha önce duyduğumuz, yapıtlarını okuduğumuz birileriyle karşılaşmanız işten bile değildi. Bunlar arasında dünya televizyonlarının ve diğer medyanın yıldızları da yer alıyordu. Dünya Ekonomik Forumu'nun benzeri bulunmayan bir uluslararası toplantı olduğu tartışmasız. Alanlarında öne çıkmış bunca insanı bir araya toplayabilen ve dünyanın tartışma gündemini belirleyen ikinci bir toplantı yok. İşte bu nedenle
DÜNYA Bankası'nın Türkiye Programı Direktörü Ajay Chhibber, Bankalar Yasası'nın önümüzdeki günlerde çıkmasının Türkiye ile IMF ve Dünya Bankası arasındaki ilişkilerin yeni bir rotaya oturmasında belirleyici rol oynayabileceğini düşünüyor. Chhibber, IMF heyetini Türkiye ziyareti öncesinde Milliyet'e yaptığı açıklamada, "Ecevit hükümetinin Bankalar Yasası'nı Meclis'ten geçirmesi Türkiye'nin yapısal düzenlemeler alanında da somut adımlar atabileceğinin sinyalini vereceği için özel önem taşıyor" dedi. Dünya Bankası Diraktörü Chhibber, Bankalar Yasası'nın çıkması ve enerji sektörünün özelleştirilmesi için gerekli kurumsal ve yasal düzenlemelerin yapılması halinde Türkiye'nin seçimlere kadar geçecek sürede dış kaynak sağlama şansının bulunduğunu da belirtti.
Ajay Chhibber'in ortaya koyduğu görüşler, IMF heyetinin Türkiye'de yapacağı temasların bir formalite ziyaretinin ötesine geçebileceğinin işaretini verdiği için önem taşıyor. Uluslararası krizin pek çok ülkeyi etkilediği bir ortamda Türkiye'nin ortaya koyduğu performansın takdire değer olduğunu vurgulayan Ajay Chhibber, IMF'nin Türkiye'nin krizden korunma
Asya krizi sonrasında IMF'den mali destek vaadi alıp krize giren ülkelere Brezilya da eklendi
Uluslararası Para Fonu(IMF)den bir heyetin Bayram sonrasında Türkiye'ye geleceği ve bizim yetkililerle Türkiye'ye mali destek sağlanması için gerekli koşulları görüşeceği belirtiliyor. 1997'nin ikinci yarısında Yılmaz hükümetinin kurulmasından bu yana adeta bir yılan hikayesine dönüşen "IMF desteği" bu vesileyle yeniden tartışma gündemimize girmiş bulunuyor.
Anımsanacağı gibi Yılmaz hükümetinde ekonomiden sorumlu devlet bakanı olan Sayın Güneş Taner IMF ile yaptığı hemen her görüşmeden sonra beklenen mali desteğin gelmekte olduğu müjdesini vermiş ancak bu destek bir türlü gelmemişti. Ekonominin kilit noktalarındaki bazı bürokratlarımız da IMF'den gelecek 10 - 15 milyar doların Türkiye ekonomisini nasıl rahatlatacağını çeşitli vesilelerle anlatmışlar, ancak onların beyanları da desteğin gelmesini sağlayamamıştı. Bu açıklamaların ışığında borsada ve piyasalarda zaman zaman umut rüzgarları estirilmiş ama hevesler hep kursaklarda kalmıştı.
Yeni rekorlara koşan New York borsasının gelişimi ABD ve dünya ekonomisini yakından ilgilendiriyor.
1998'i iyi kapatan New York borsası 1999'a fırtına gibi girdi. Yılın ilk haftasında Wall Street'de tam bir şenlik yaşandı. 1998'i % 16'lık bir artışla kapatan Dow Jones endeksi yılın ilk beş işgününde % 5 sıçrayarak tarihinde ilk kez 9,600 puanı geçti. Teknoloji hisselerinin ağırlık taşıdığı NASDAQ endeksindeki haftalık artış ise % 7'yi buldu. 1998 yılında bazıları % 1000'e varan artışlar gösteren internetle ilgili şirketlerin hisseleri inanılmaz tırmanışını sürdürdü, bunlardan Amazon bir haftada % 47, Yahoo % 44 prim yaptı. Borsa yükseldikçe neşeleri daha da artan "boğa"ların sözcülüğünü yapan piyasa analisti Ralph Acampora, Dow Johes endeksinin 1999'da 11,500 puana kadar yükselebileceğini iddia etti.
Servet efekti
New York borsasında oynayanların bu tablodan şikayetçi olmaları her halde düşünülemezdi. 1997 ve 1998 sonbaharında kaygı dolu birkaç hafta yaşamışlardı ama borsaya akan paranın