Rekabet gücünü kaybeden sanayi çok boyutlu bir çıkmazın içinde bocalıyor
Osman Ulagay
İstanbul Sanayi Odası(İSO) Başkanı Hüsamettin Kavi, 500 Büyük Firma anketi 1998 yılı sonuçlarının açıklandığı İSO Meclis toplantısında yaptığı konuşmada sanayimizin acıklı tablosunu çizerken, "Türkiye ne kaybettiğini, gerçek hasarın ne olduğunu önümüzdeki yıllarda görecek", dedi.
Konuşmasında "Türkiye'nin bilgiye itibar etmediğini" de belirten Sayın Kavi'nin bu saptamalarına katılmamak olanaksız. Yıllardan beri kafamızı kuma gömüp günümüzü gün ederek, sorunları halının altına itip çözdüğümüzü sanarak, ahmaklık sınırlarını zorlayan bir iyimserlikle "bize bir şey olmaz" masalları okuyarak bugünlere geldik. Ne yazık ki hala karşımızdaki tablonun vahametini görmüş değiliz. Çoğu kimse ekonominin sorunlarının konjonktürel olduğunu, bir yerlerden biraz kaynak bulunsa "işlerin açılacağını" ve her şeyin yoluna gireceğini düşünüyor. Her kesim kendi çıkarını en iyi koruma çabası içinde.
Başbakan Ecevit tarafından açıklanan "ekonomiyi canlandırma paketi"ni herkes kendine göre değerlendiriyor. Bana göre bu paket, karanlık bir tünele girmiş görünen ekonomimize biraz ışık tutmayı ve bu tünelden çıkışı kolaylaştırmayı amaçlıyor. Paketin bu amacına varıp varamayacağını, çeşitli faktörleri hesaba katarak tartışmak gerekiyor.
Ancak pakete ilişkin olarak yapılan bazı değerlendirmelere bakınca, ekonominin içinde bulunduğu durumun algılanışında ciddi bir yanılgı var gibi geliyor bana. Şu ortamda emekten yana görünmenin, "sermayeye veren hükümet emekçiye hiç bir şey vermedi", demenin kolay prim yapacağı, alkış alacağı açık. Sosyal güvenlik reformunu lanetlemenin, tam bağımsızlığı savunmak gerekçesiyle uluslararası tahkime karşı çıkmanın, hükümeti IMF'ye satılmakla suçlamanın da getirisi fazla olabilir. Bunları söyleyenlere, yazanlara destek mesajları gelebilir.
Bütün bunlar iyi güzel de bunları söyleyenlerle onlara alkış tutanlar, Türkiye ekonomisinin gerçek durumunun farkındalar mı acaba? Kapitalizmin nasıl işlediğinin, ekonomimizin karanlık bir tünele girdiğinin ve bu tünelden çıkışın kolay olmayacağını biliyorlar mı? Bu ortamda
IBM'in Avrupa Başkanı internetin açtığı yeni ufukları anlattı
Osman Ulagay
Türkiye'nin ağır ekonomik sorunlarla boğuştuğu, işçinin - memurun sokaklara döküldüğü bir ortamda internetin açtığı yeni ufukların konuşulması ilk bakışta zamansız gibi görünebilir insana ama "tepki"den "muhakeme"ye doğru bir sıçrama yapabilirsek olaya belki farklı bir açıdan bakabilir ve şu soruyu sorabiliriz: Teknolojideki gelişimi kaçıran ve "internet devrimi"ne uyum sağlamakta geciken firmaların, kurumların, ülkelerin geri kalmaya mahkum olduğu bir dünyada; bu firmaların, kurumların, ülkelerin çalışanları ve insanları refah içinde yaşayabilir mi?
Yaz sıcakları çok fena bastırdı, ben de bu hafta sıcağın ve alkölün karaciğer üzerindeki olumsuz etkileri konusunda mı ahkam kessem acaba? Ne de olsa rahmetli amcam (Prof. İlhan Ulagay) tanınmış bir karaciğer uzmanıydı ve yıllar önce bu konuda konuştuğunu duymuştum bir kez. Halen hayatta olan eşi, yani yengem Tuba Ulagay ise ünlü akıl hastalıkları uzmanı Mazhar Osman beyin kızı ve ben kısa pantolonlu çocukken babamın beni Mazhar Osman beyin elini öpmeye götürdüğünü hatırlıyorum. Demek ki ihtihar konusunda da "uzmanca" bir analiz yapabilirim. Dayılarımdan biri ise teorik fizikçi (Prof. Fikret Kortel) olduğu için yıllar önce ondan duyduğum kulaktan dolma bilgilerle kuantum fiziğindeki son gelişmeler hakkında da bilgiçlik taslayabilirim her halde. Sivrisinekler ya da deprem kuşakları hakkında hiç bir özel bilgiye ve birikime sahip değilim ama icap ederse o konularda da halkımızı aydınlatabilirim evelallah.
Ekonominin durumu, borsa vurgunu, IMF ile ilişkiler, konsolidasyon, para kurulu gibi konularda ise değerli medyamızda yer alan fevkalade "uzmanca" yorum ve değerlendirmeleri gördükten sonra bu konularda tüm bildiklerimin yanlış olduğunu anlamış
"Küresel uyum" şokunu taksit taksit yaşıyoruz
Ekonomide derinleşeceği belli olan bir krizin tüm belirtileri aylardan beri ortadayken ekonominin Türkiye'nin gündeminde bile olmamasını hayret ve biraz da dehşetle izleyen benim gibiler için sürprizlerle doluydu geçen hafta. 1999'un ilk çeyreğinde(yani altı ay önce başlayıp üç ay önce sona eren dönemde) ekonomimizin (bir önceki yılın eşdönemine göre) % 8.4 oranında küçülmüş olması yüksek tirajlı bazı gazetelerimizin manşetlerine taşındı. Uluslararası Para Fonu(IMF) ile sürdürülen görüşmeler de hafta boyu manşetlerden düşmedi. Türkiye ekonomisinin kritik sorunlarla karşı karşıya bulunduğu sonunda kafalara "dank ediyordu" galiba.
Evet, Türkiye ekonomisinin geldiği noktanın iç açıcı olmadığını görenlerin sayısı artıyor ama kendini ve toplumu aldatma çabalarını sürdürenler de var. "IMF ile anlaştık, dolarlar geliyor, ekonomi camlanacak, sıkıntılar aşılacak", masalıyla halka ve piyasalara moral vermeye çalışanlar aslında çok kısa süre yaşanacak düş kırıklıklarının tohumlarını ekiyorlar. Yarın, öbürgün, IMF'nin belirlediği koşullara uymak için atılan adımların ani bir rahatlama sağlamadığı, tersine çeşitli
Türkiye'de incelemelerde bulunan Uluslararası Para Fonu(IMF) heyeti başkanı Cotarelli dünkü basın toplantısında "mali konsolidasyon"dan söz edince basın toplantısını canlı yayınlayan NTV'nin ekranındaki İMKB endeksi hızla düşmeye başladı. Yayını birlikte izlediğimiz ekonomi servisimizdeki arkadaşlar, borsadaki düşüşün öncelikle bu sözcüğün telaffuz edilmesinden kaynaklandığını söylediler.
Evet Cotarelli gerçekten de "mali konsolidasyon"dan söz etti ama onun sözünü ettiği "konsolidasyon"un, son günlerde biraz da sorumsuz beyanlarla yeniden tedavüle(dolaşıma) sokulan konsolidasyon söylentileriyle ilgisi yoktu. Cotarelli, Türk hükümetinin kamu maliyesini bir bütün olarak ele alıp, bütçe dışındaki unsurları da kapsayacak biçimde toplam kamu açığını disipline alma niyetini "mali konsolidasyon" olarak niteliyor ve bu alanda gösterilecek gayreti desteklediklerini belirtiyordu. Cotarelli, daha sonra soruları cevaplarken yaptığı açıklamalarda da bu konunun önemi üzerinde durdu ve 18 aylık süre içinde toplam kamu açığında GSYİH'nın % 4 - 5'i kadar bir "düzeltmenin"(yani düşüşün) sağlanacağına inandığını belirtti.
Makul düzeyde İngilizce bilen ve bu