Eksik ve hayalı analizler ekonomiyi yeni çıkmazlara sürükleyebilir
Okulların tatile girdiği, pek çok kişinin kendine göre tatili düşünmeye başladığı, ekonomide ise heyecan verici "iyi haber" özleminin iyice arttığı bir ortamda, analiz yapmayı zaten pek sevmeyen bir millete kuru bir analiz yazısı okutmanın zorluğu ortada. Ne var ki biz de bir kez zoru başarmaya, aklımız sıra analiz yapmaya adamışız kendimizi, havanın bugün kapalı olmasından da cesaret alarak girişiyoruz işe.
Sabır ve tutarlılık isteyen bir iş olan analizi sevmediğimiz için çoğu kez eksik analizler yapıp buradan büyük sonuçlara sıçrayabiliyoruz. Analizimizi etkileyecek diğer faktörleri de hesaba katsak vardığımız sonucun hiç de doğru olmadığını hemen farkedeceğiz ama bunu yapmamayı yeğliyoruz.
"Ekonomi canlandırılsın"
Ünlü spekülatör Soros'u bu kez farklı yönleriyle tanıyacağız
Kimilerine göre, günümüzün en başarılı spekülatörü,bir hamlede milyarlarca dolar kazanabilen bir yatırım sihirbazı George Soros.
Kimilerine göre, hedef seçtiği ülkelerin paralarını çökerten, hükümetleri sarsan, şer güçlerin finans piyasalarındaki maşası.
Kimilerine göre, spekülatör olarak sağladığı ünü kullanarak teorisyenliğe soyunmaya kalkışan bir megaloman.
Kimilerine göre, ortaya attığı görüşlerle ününü ve servetini borçlu olduğu serbest piyasa modeline ihanet eden bir kapitalist.
Türkiye ekonomisinin ciddi bir kriz yaşamakta olduğu 18 nisan seçimlerinden sonra "keşfedildi". Ekonominin durumu birdenbire mi bozuldu? Kriz ansızın mı ortaya çıktı? Yoksa "jeton" mu geç düştü, günlük ayrıntıların ve "hayallerin dünyası"nda yaşayanların "sonuçların dünyası"nda gelinen noktayı ve bu arada ekonominin durumunu kavramaları için krizin ayyuka çıkması mı gerekti?
Sonuçların(ve nedenlerin) dünyasında dolaşabilenler için bu kriz hiç de şaşırtıcı değil aslında. Değerli araştırmacı Tarhan Erdem, 10 haziran tarihli Radikal'de yer alan yazısında olayı çok güzel özetlemiş. Şöyle diyor Tarhan Bey:
"Ekonominin dengeleri yıllar önce, bana göre on yıl kadar önce bozuldu. Siyaset adamları halkın kabul etmeyeceği kanısıyla önlerine konan doğru tedbirleri uygulamaktan çekindiler, uzmanlarına durumu geçiştirecek yol sordular. Onlar da devalüasyonu enflasyonun altında tutma politikasına ilaveten yüksek faizle halktan borç alınması yolunu gösterdiler. Borçlar çoğaltıldı, yabancı paranın değeri bastırıldı, çözüm ertelendi, sorun örtüldü. Mevsimler kazanılmış görününce, tehlikelerden bahsedenlere, 'Siz böyle söylüyorsunuz, ama bakın piyasaya hiç de
Programını önceki gün açıklayan 57. hükümetin ekonomide zor seçeneklerle karşı karşıya bulunduğu ve manevra alanının çok dar olduğu bir sır değil. Hükümet programında yer alan hedef ve dileklerin çoğu katılmamak olanaksız ama hemen herkesin aklına takılan soru şu: bu hedefler ve niyetler de, önceki hükümetlerinki gibi, lafta ve kağıt üzerinde mi kalır acaba?
Bugün gündemde olan sorunların çoğunun 1991'den beri gündemde olduğu ve her gelen hükümetin bugünküne benzer vaatlerle işe başladığı düşünülürse şimdi bu kuşkunun duyulmasına ve bu sorunun sorulmasına hiç şaşmamak gerekiyor.
Yeni hükümetin bu kuşkuları dağıtmak ve aşmak için öncelikle iki şey yapması gerekiyor: (1)Hedefler arasında öncelikli olanları belirlemek ve (2)Daha önceki hükümetlerin bir türlü yapamadığı yasal düzenlemeleri hızla gerçekleştirerek onlardan farklı olduğunu kanıtlamak. Hükümet bu iki adımı atabildiği taktirde bir anda, en azından iş aleminin gözünde, bir anda inandırıcılık kazanabilir ve sonraki adımlarını çok daha kolay atabilir.
Hükümete bu inandrıcılığı kazandıracak. iç piyasaya ve uluslararası kuruluşlara "bu hükümet farklı" dedirtecek yasal
Türkiye'nin yeni hükümeti zor koşullarda göreve başlayacak. Yığılmış sorunlar karşısında hükümetin üç parçalı yapısının ne ölçüde sorun yaratacağını bilmiyoruz. Buna karşılık hükümetin sağlam bir parlamento desteğine sahip bulunması ve "yeni" olması ona bazı olanaklar da sağlıyor. Yeni hükümet bu olanakları iyi kullanarak yeni ufuklara yönelebilirse belki de beklenmedik ölçüde başarılı olabilir.
Burada kritik nokta, yeni hükümetin son dönemde kendi iç sorunlarına kilitlenen ve bu yüzden dış imajının nasıl bozulduğunu farkedemeyen Türkiye'yi bu kısır döngüden çıkarmayı başarıp başaramayacağı. Biraz başımızı kaldırıp dünyada olup bitenlere bakarsak bu dünyada başarılı olmak ve kendimize daha iyi bir yer bulmak için neler yapmamız gerektiğini de görebiliriz.
İlk iş olarak ekonomiyi çıkmaza sürükleyen kısır döngüyü kırmak ve yıllardan beri ağızlara sakız olan reformları yapmak zorundayız. Bu reformları yapmadan "halkı yoksulluktan kurtarma"nın hayal olduğunu, "önce ekonomiyi canlandıralım, sonra reformları düşünürüz", anlayışının ekonomideki çıkmazı derinleştireceğini hiç hatırdan çıkarmamamız gerekiyor. Ertelenen reformları hızla
Asya'da toparlanma gözlenirken Avrupa umut kırıyor.
Son haftalarda ve aylarda ortaya çıkan kimi gelişmeler dünya ekonomisinde yeni beklentilerin gündeme gelmesine yol açacak nitelikteydi. Bunların başlıcaları şunlar:
* Petrol fiyatlarının dibe vurması ve OPEC'in üretimi düşürme kararının uygulamaya girmesinden sonra yükselmeye başlaması.
* Bazı diğer temel maddelerde de fiyatların dibe vurması ve yükseliş trendine girmesi.
* Japon ekonomisinin devleti korkunç bir borç yükü altına sokan tarihin en büyük kamu harcaması bombardımanına karşın beklenen canlanmayı göstermemesi.
İSO Başkanı Kavi çözüm için kesimlerarası diyalog öneriyor.
Geçen yıl, 28 kasım günü bu köşede yer alan "Bu krizi ben yazmayacağım" başlıklı yazıya şöyle başlamışım: "Biz, yani ekonomiye dışardan bakıp ahkam kesenler 'kriz' sözcüğünü çok sık kullanıyoruz ama iş hayatının içindekiler bu sözcüğü hiç sevmiyorlar. Krizin göbeğindeyken bile kriz sözcüğünü duymak çoğu işadamının hiç de hoşuna gitmiyor."
Aradan geçen altı ay içinde sözümü tutmak ve krizi yazmamak için hayli çaba gösterdim. Şimdi aradan altı ay geçti, ben hala krizi yazmak istemiyorum ama bir yandan ekonomideki çıkmazın yeni boyutlar kazandığını, bir yandan da "kriz" sözcüğünün işadamlarımızın ağzında giderek daha sık duyulduğunu görüyorum ve artık daha fazla dayanamayacağımı hissediyorum. Çeşitli gazetelerde krizin farklı boyutlarını yansıtan yorumcuların kervanına katılırken öncelikle sanayicinin dertlerine kulak vererek yapmanın yararlı olabileceğini düşündüm.