"Türkiye İnterneti 13 sancılı yıl yaşadı. Plansız, programsız, eşit olmayan bir gelişmeyi yaşıyoruz... Bir yanda dünya ile yarışan internet şirketleri, öte yanda internetle tanışmamış kitleler var ülkemizde. Sıkıntılı bir servis sağlayıcı sektörü ve telekom sektörü söz konusu... Hâlâ fiyatların makul düzeylere çekildiği bir telekom ve internet sektöründen söz edemeyiz. Ülkenin strateji planı henüz resmen yok, yakında olmasını bekliyoruz. Ülkenin internete yönelik uzman yetiştirmek için henüz somut bir projesi yok. Valilikler, kaymakamlıklar için somut bir planımız yok. Henüz bir inovasyon sistemimiz ve birbiriyle uyumlu çalışan ar-ge, üniversite, inovasyon, teşvik ve sanayileşme planlarımız yok..." İnternetin öneminin ülkemizde kavranması ve kullanımının yaygınlaşması için yıllardan beri yoğun bir çaba harcayan Dr. Mustafa Akgül, internetin Türkiye'ye gelişinin 13. yıldönümü nedeniyle düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada bakın neler söylemiş: Akgül'e göre, halen dünyada 1 milyarı aşkın internet kullanıcısı, 400 milyon civarında internete bağlı bilgisayar, 100 milyona yakın alan adı ve web, 10 milyarı aşkın web sayfası var. Türkiye'de ise 15 milyona yakın internetle tanışmış
Milliyet'in bu projeye büyük önem ve emek veren yöneticileri ve bazı yazarları dışında: Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Necat Birinci ile bakanlığın diğer bazı yetkilileriKampanya kapsamındaki bazı illerin valileri ve vali yardımcılarıKampanya kapsamındaki bazı ilçelerin kaymakamlarıÇağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) Başkanı Türkan Saylan ve çalışma arkadaşları vardı dünkü toplantıda. Onları dinlerken, onlarla aynı mekânı paylaşırken farklı bir umudun heyecanını yaşadım. Gazetemizin toplantı salonunda Türkiye'nin geleceğini etkileyecek insanlar bir araya gelmişti dün. Milliyet'in geçen yıl başlattığı "Baba Beni Okula Gönder" kampanyasının başarısı için çaba harcayan insanlar, daha çok sayıda kızımızın okuyabilmesine olanak yaratmak için bundan sonra neler yapılabileceğini tartıştılar gün boyunca. Benim, Doğan Gazetecilik İcra Kurulu Başkanı Hanzade Doğan'ın geçen yıl bu projeyi ortaya çıkarma aşamasında düzenlediği toplantılara katılmanın ötesinde, fazla bir katkım olmadı bu kampanyaya. Milliyet bünyesinde en büyük katkıları yapanlar arasında Genel Yayın Yönetmenimiz Sedat Ergin'in yanı sıra Nurcan Akad'ı, Meral Tamer'i, Tijen Mergen'i, Deniz Alphan'ı, Tunca Bengin'i,
Önceki gün açıklanan şubat ayına ilişkin cari açık rakamları, faydaki enerji birikiminin sürdüğünü gösteriyor. Türkiye "Emerging Market" ya da 'Yükselen Pazar' diye anılan ülkeler arasında dış açık (dış ödemeler dengesi cari işlemler açığı) verme şampiyonluğunu uzak ara farkla ele geçirmiş durumda. Cari açığımız şubat ayında 3.5 milyar dolara yaklaşmış ve son 12 aydaki açığımız da 25 milyar doları aşmış bulunuyor. Anadolu Grubu İcra Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Türkiye'nin giderek büyüyen cari işlemler açığının gelecekte sorun yaratabileceğini belirterek şöyle konuşmuş: "Bu bir fay hattı. Bu fay kırıldığında çok tahribat olur, dolayısıyla fazla enerji birikmeden çözülmesinde fayda var." Bu rakamın ne ifade ettiğini daha iyi anlayabilmek için, önde gelen 'Yükselen Pazar' ülkelerinin cari açık verileriyle Türkiye'ninkini karşılaştırmakta yarar var. Bu karşılaştırmaya döviz rezervi rakamlarını da ekleyerek bu tabloyu daha da anlamlı hale getirebiliriz. Döviz rezervi, cari açığın finansmanında sorun çıkması halinde bir sigorta işlevi göreceği için, rezerv rakamlarının da önemi var bu bağlamda.The Economist dergisinin derlediği 'Yükselen Pazar' ülkeleri verilerinden yararlanarak
AKP'nin Dış İlişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Şaban Dişli ile Başbakan Erdoğan'ın özel danışmanı Cüneyd Zapsu, anlaşıldığı kadarıyla, bu kaygıları gidermek için Washington'daydı geçen hafta.Washington temsilcimiz Yasemin Çongar'ın haberine göre, Amerika'da "yanlış anlaşılmaktan" yakınan AKP yetkililerinden Sayın Zapsu şöyle konuşmuş: "AKP olarak kendimizi iyi anlatamadık. Anlatma işini seçkinlere bıraktık. Türkiyeli sözde bir sivil seçkinler grubu, ayrıcalıklarını kaybetmeye başlayınca, demokratik ve sivil zeminlere yaslanamayacaklarını fark edince, dışarıda propaganda faaliyetine başladılar, bunun için de kendi kanallarını kullandılar. Ne yazık ki Amerika'daki bazı dostlarımız da buna inanıyor. Benim buraya geliş nedenim de bu." ABD yönetiminde Türkiye'ye ve özellikle de Adalet ve Kalkınma Partisi'ne(AKP) yönelik kuşku ve kaygıların artmakta olduğunu belirtenlerin izlenimlerini geçen Çarşamba yayımlanan yazımda aktarmıştım. Sayın Zapsu'nun bu sözleri, son zamanlarda yaptığı açıklamalarda sürekli olarak medyayı ve kimi seçkinleri hedef alan Sayın Başbakan'ın dile getirdiği anlayışla gayet güzel örtüşüyor. Bu anlayışa göre AKP hükümeti, aslında ABD'nin tepkisini çekecek ya da
Üç ünlü yönetmenin (İtalyan Olmi, İranlı Kerostami ve İngiliz Ken Loach) imzasını taşıyan, bir tren yolculuğunun birbirine bağladığı üç kısa filmden oluşan Biletler'de birçok duyguyu peşpeşe yaşıyorsunuz. Özellikle Ken Loach'un yönettiği, futbol takımlarını desteklemek için Roma'ya giden üç İskoçyalı gencin, göçmen işçiler sorunuyla yüzleşmesini anlatan üçüncü film müthiş esprili ve düşündürücü. İstanbul Film Festivali, dünyanın dört bir yanından yeni filmleri peş peşe görme olanağını sağladığı için benim gibi sinema tutkunlarının gündemini belirliyor şu günlerde. İstanbul Film Festivali'nde Abel Ferrara'nın Mary adlı filmini izlerken daha da büyük patlamalara gebe bir dünyada yaşadığımızı hissettim. Kudüs, kutsal topraklar, dinlerle, inançlarla beslenen çatışmalar, Filistin sorunu, Irak'ın işgali, intihar saldırıları. ABD'nin bölgeye "düzen ve demokrasi" getirmek için attığı adımların kargaşayı artırması, büyük bir çıkmazın işaretleri mi acaba? İyi bir film, sizi farklı mekânlara ve iklimlere taşıyarak bir görsel doyum sağlamanın ötesinde, insanı ve insan ilişkilerini düşünmek, bireysel ve toplumsal gerçekliklerin farklı boyutlarını yakalamak için sonsuz olanaklar sunabiliyor
ABD yönetiminin Türkiye'ye ve özellikle de iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP), dozu giderek artan bir kuşkuyla, hatta kaygıyla baktığı görüşünde konuştuğum herkes. Hamas liderinin Türkiye ziyareti, ABD yönetimi için bardağı taşıran olay olmuş.Irak'ta derin bir çıkmaza saplanmış görünen zordaki ABD yönetiminin, sağlıklı değerlendirme yapma kapasitesi ayrıca sorgulanabilir ama bu yönetim halen işbaşında ve AKP'nin bundan sonra atacağı her adımı dikkatle izleyeceği anlaşılıyor. Bu arada Türkiye'de AKP'ye alternatif olabilecek bir siyasi gücün ortada görünmemesinin de ABD yetkililerini umutsuzluğa ittiği belirtiliyor. Zordaki ABD'nin zordaki AKP'ye karşı tavır belirlemeye çalışacağı bir döneme giriyoruz sanki. Son haftalarda Washington'u ziyaret eden, görüşüne değer verdiğim dostlardan edindiğim izlenim şu: ABD Türkiye ilişkilerinde yeni bir dip noktaya yaklaşılmış durumda. Bush yönetimi gibi AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan'ın da zorluklarla dolu bir döneme girdiğini söyleyebiliriz. AKP hükümetinin, iktidarının ilk üç yılında oldukça başarılı görünmesini sağlayan dengeleri koruması hayli zorlaşmış görünüyor. Seçimlerin yaklaşmakta olduğu ortamda, kendisini iktidara
Perşembe akşamı saat 18 suları. Bir spor tesisinin yanında yeni açılan bir kafenin, boğaz manzaralı üst katına çıkıyorum ve böyle bir mekânda hiç beklemediğim bir manzarayla karşılaşıyorum. Siyah ya da lacivert takım elbiseler içinde yedi sekiz kişi bir masaya oturmuş, hararetle büyük inşaat projelerini konuşuyorlar. "Arazi 40 bin dönüm" gibi laflar duyuyorum uzaktan.Cuma akşamı bu kez yeni açılan bir otelin barında, tatil yörelerindeki inşaat projelerini tartışan dört beş kişilik bir gruba uzaktan kulak misafiri oluyorum ister istemez. Cumartesi sabahı, çoğu kez ilk müşterisi olduğum kafede, benden önce gelmiş olan üç kişi heyecanla bir inşaat projesini tartışıyor. İnşaatta kullanılacak teknolojiden, Çin'den ithal edilecek malzemeden falan söz ediyorlar. Son günlerde nereye yolum düştüyse aynı tabloyla karşılaştım. Her gittiğim yerde onlara rastladım, yani inşaat konuşan adamlara. Bir rastlantı mı bu? Yoksa inşaat sektöründeki patlamanın bir yansıması mı? Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TUİK) cuma günü açıkladığı 2005 yılı GSYİH verilerine göre inşaat sektörü cari fiyatlarla % 38.6, sabit fiyatlarla % 21.5 büyümüş geçen yıl. Özel sektörün bina yatırımları da sabit fiyatlarla %
Bunu yaparken göz ardı ettiğimiz gerçek şu : Biz gazetede yazı yazarak fikir beyan etme ayrıcalığını elde etmiş kişiler olarak gelişmeleri yorumlama ve kişileri değerlendirme hakkını buluyoruz kendimizde. Bu yorum ve değerlendirmeleri de kendi ölçülerimize, bilgi dağarcığımızın ve algılama yeteneğimizin belirlediği çerçeveye göre yapıyoruz. Siyasetçileri ve sergiledikleri davranışları da bu çerçeve içinden bakarak değerlendiriyoruz, övüyoruz ya da eleştiriyoruz, bazen de akıl öğretiyoruz onlara. Bazen kendime ve benim gibi davranmaktan kendini alamayan gazeteci yazar takımına şaşıyorum. Şaşmama neden olan olay, bizim basit bir gerçeği göz ardı ederek siyasetçileri eleştirmemiz ve bu eleştirinin siyasetçileri bizim umduğumuz yönde etkileyeceğini düşünmemiz. Biz bunu yıllardır yapıyoruz ve yapmaya da devam ediyoruz. Oysa bizim eleştirdiğimiz siyasetçinin yetişme tarzı, ölçüleri, bilgi dağarcığı ve algılama yeteneği bizimkinden çok farklı olabiliyor. Bizim aklımız sıra ona oynatmak istediğimiz rolle onun oynamak istediği rol de çok farklı olabiliyor. Ayrıca, siyasetin çok boyutlu baskılarını ve iktidar koltuğunda oturmanın getirdiği ağır yükü üzerinde hisseden bir siyasetçinin