Piyasadaki 'hikâye'niz çizik yerse: (1) Türkiye

14 Mayıs 2006

Döviz fiyatlarındaki yükseliş sürer ve bu tür sorular yaygınlaşırsa, telaşa gerek olmadığına insanları inandırmak da pek kolay olmaz.İktidar koltuğunda oturanlar da bunu bildikleri, için döviz fiyatının düşük kaldığı yolundaki yakınmalara çabuk tepki vermez ama döviz yükselişe geçince tedirgin olurlar. Bunun bir olumsuzluk sinyali olarak algılanmaması için bir şeyler yapma gereğini duyarlar. Ne yazık ki bunu düşünmeye başladıkları noktada, etkili önlem alma şansı da iyice azalmış olur. Türkiye'de borsanın düşmesi, faizin çıkması, cari açığın patlaması anında panik yaratmaz ama dolar yükselince işler karışır. Mahalledeki bakkaldan, kafedeki garsondan, yıllardır aramayan eski okul arkadaşına kadar herkes "ne oluyor, gene krize mi giriyoruz?", diye sormaya başlar. Günümüzde mali piyasalarda en önemli şey sizin için yazılan 'hikâye'. Finansçıların birdenbire edebiyata merak sardıkları anlamına gelmiyor bu ama bir şirketi ya da bir ülkeyi değerlendirirken, o şirket ya da ülke için piyasa dilinde bir 'hikâye' yazıyor finans dünyasının analistleri. Bir kez bu 'hikâye' yazılınca ve piyasalarda genel kabul görünce, o şirketle ya da ülkeyle ilgili tüm değerlendirmeler artık bu 'hikâye'

Yazının Devamı

Türkiye 'birlikte yaşama'ya öncülük edebilir mi?

10 Mayıs 2006

Doğanın yarattığı bu birlikte yaşama formülü, acaba dengelerin gittikçe bozulmakta olduğu bir dünyada, ekonomik ve sosyal yaşam alanlarının sürdürülebilirliği için bir çıkış yolu olabilir mi? Bu arayış, kalkınma ve bölgesel güç olma yolunda Türkiye'nin önündeki engelleri bertaraf edebilir mi? Türkiye, 'co habitance' çağrısıyla iş dünyaları arasında, uygarlıklar arasında, dinler arasında diyalog ve hoşgörünün, kısacası 'birlikte yaşama' tezinin güçlü bir savunucusu olabilir mi? Forum İstanbul'un 2006 yılı toplantıları yarın İstanbul Swissotel'de başlıyor. Forum İstanbul Başkanı Yavuz Canevi, bu yılki toplantının ana temasını oluşturan 'co habitance', yani 'birlikte yaşama' kavramını açıklarken "Co habitance kısaca farklı değerlerin, kültürlerin, coğrafyaların birlikte yaşama zorunluluğunun bilincine varmak olarak tanımlanabilir" diyor ve Forum İstanbul'un bu yılki toplantısında cevabı aranacak soruları şöyle sıralıyor: Dünyamızın büyüyen dengesizliklerle karşı karşıya bulunduğu ve "sürdürülebilirlik" sorununun giderek daha fazla önem kazandığı bir ortamda tartışmaya değer sorular bunlar. İki gün sürecek olan toplantılara katılacak olan yerli ve yabancı konuşmacıların listesi

Yazının Devamı

'Çapa'lar tehlikede AKP ikilemde

8 Mayıs 2006

Benim görüştüğüm kişilerin ve The Economist'in ortak yargısı şu: AB yolundaki kararlı tavrıyla, gerçekleştirdiği reformlarla ve ekonomideki yaklaşımıyla dış dünyayı şaşırtan ve Türkiye'nin dış dünyadaki imajını olumlu yönde etkileyen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), şimdi kendi yaptığını bozabilecek bir eğilimin içine girmiş görünüyor. Bu eğilim, Türkiye'nin dış dünyada yaratmış olduğu olumlu izlenimi silebilir. The Economist dergisinin bu haftaki sayısında, Türkiye'nin gidişatıyla ilgili olarak yaptığı değerlendirme, hafta boyunca duyduklarımı özetliyor. Avrupa Birliği (AB) ve uluslararası finans çevreleriyle ilişkisi olan kişilerden edindiğim izlenimlerle, The Economist'in değerlendirmesi büyük ölçüde örtüşüyor. AKP'nin Avrupa'da ve dış dünyada nasıl değerlendirildiği, Türkiye için olduğu kadar AKP için de yaşamsal önem taşıyor bence. Türkiye'nin AKP döneminde ortaya koyduğu ekonomik performansın, büyük ölçüde dış kaynak girişine dayandığı, bu süreçte tehlikeli biçimde büyüyen dış açığın dış kaynak girişiyle finanse edildiği bir sır değil. Türkiye'ye dış kaynak girişini özendiren temel değişkenlerin ya da "çapa"ların neler olduğu da biliniyor. Şimdi gelinen noktada bu

Yazının Devamı

Efsanevi ekonomist Galbraith'in son sözü

3 Mayıs 2006

Aslen Kanadalı olan Galbraith'i ben yıllar önce Amerikalı bir ekonomist ve düşünür olarak tanımış ve ondan etkilenmiştim. Ekonominin işleyişinin özünde güç ilişkilerinin bir yansıması olduğunu ortaya koyan ve yalnızca güçlülerin sözünün geçtiği bir düzene karşı ömür boyu mücadele veren Galbraith, kapitalizmin yarattığı eşitsizliklerin ancak bilinçli devlet müdahalesiyle giderilebileceğini savunuyordu.Galbraith çapında aydınları yetiştirebilen bir toplumun, geçmişteki sabıkalarını göz ardı edip, 21. yüzyılda insanlık adına utanç verici serüvenlere girişebileceğini düşünemediğim için, Amerika'yı kendimce farklı bir yere oturtmuştum. Londra'da yayınlanan The Times gazetesinin "dünyanın en ünlü ve en çok okunan ekonomisti" diye tanımladığı John Kenneth Galbraith'in öldüğünü duyunca, Amerika'nın bugünkü haline neden tahammül edemediğimi daha iyi anladım. Galbraith ile paylaştığımı hissettiğim bir duyguyu, büyük bir düş kırıklığını yansıtan bir tepkiydi benimki. Amerika'nın 11 Eylül sonrasındaki hali ne kadar yanıldığımı gösterdi, Galbraith'e duyduğum saygıyı ise azaltmadı, tersine artırdı. Çünkü, Amerika'nın saygıdeğer birçok aydını gibi Galbraith de George W. Bush yönetimini ülkenin

Yazının Devamı

Sanayinin küresel haritası değişirken

30 Nisan 2006

Fransa'nın önde gelen araştırma kuruluşlarından IFRI tarafından mart ayında yayınlanan bir araştırma raporu, dünya sanayinin 1990'lardaki haritasının 2000'lerde nasıl değiştiğini ortaya koyuyor. Küreselleşme süreci dünya sanayini kapsamlı bir dönüşüme zorluyor. Küreselleşme sürecinin farklı aşamalarında farklı sanayi sektörlerinin öne çıktığı ve atılım yapan ya da atılıma ayak uyduramayan ülkelerin de değiştiği görülüyor. Grafik 1'de de görüldüğü gibi, raporun en ilginç bulgularından biri şu: 1990'lı yıllarda dünya sanayi ihracatını en fazla etkileyen dinamik sektörler olarak öne çıkan bilgisayar, elektronik parçalar ve RTİ (Radyo Televizyon-İletişim) iletkenleri gibi yüksek teknoloji kullanan 'yeni ekonomi' sektörlerinin dünya sanayi ihracatına katkısı 2000 - 2004 döneminde düşüyor;Buna karşılık metal işleme, kimyasal maddeler, otomobil, makine, ev aletleri, gemi yapımı ve hatta gıda ürünleri üretimi gibi 'eski ekonomi'ye ait sayılan sanayi sektörlerinin önemi ve dünya sanayi ihracatına katkısı 2000'li yıllarda artıyor. Grafik 2 ise raporun ikinci önemli bulgusunu ortaya koyuyor. Bilgi ve iletişim sektörlerinin patlama yaptığı 1990'larda dünya imalat sanayi ihracatına en

Yazının Devamı

Cari açık sorununa IMF el atacak

26 Nisan 2006

Özellikle ABD'nin trilyon dolara doğru tırmanma eğilimindeki dev dış açığı ile Çin'in ve petrol ihracatçısı ülkelerin gene dev boyutlardaki dış fazlalarının yarattığı dengesizliğin küresel bir krize yol açmaması için yeni bir misyon üstlenecek olan IMF'nin, ilgili tarafları bir araya getirerek politika değişikliklerine ikna etmesi öngörülüyor. Bugüne dek üyesi olan ülkelerle teker teker ilişki kurarak tavsiyelerde bulunan IMF'nin bu yeni düzenlemeyle ülke gruplarını bir araya getirerek politika koordinasyonunu sağlamaya çalışacağı anlaşılıyor. Geçen hafta sonu Washington'da yapılan IMF (Uluslararası Para Fonu) ilkbahar toplantılarında, cari açık sorununu hafife alanlara darbe niteliğinde, önemli kararlar alındı. Büyük boyutlara varan dış ticaret ve cari işlemler hesabı dengesizliklerinin dünya ekonomisi için giderek büyüyen bir tehdit oluşturduğuna dikkat çeken G - 7 ülkelerinin maliye bakanları ve merkez bankası guvernörleri, bu dengesizlikleri gidermek üzere IMF'ye yeni görev ve yetkiler verilmesini kararlaştırdı. IMF'nin bu yeni rolde ne kadar başarılı olacağını şimdiden kestirmek zor ama alınan bu kararların, uluslararası piyasaların kendi içinde dengelerini bulacağını ve cari

Yazının Devamı

Krizi düşünmeye gerek var mı?

24 Nisan 2006

"Piyasalar" diye ifade edilen finans piyasalarının ise tüm bu gelişmeleri kendine göre bir algılayış biçimi var. Bu algılayış da zaman içinde değişebiliyor. Bugün gelinen noktada, dış dünyadaki gelişmelerin, örneğin ABD'deki faiz oranlarının ve Türkiye gibi ülkelere yönelik dış kaynak akışının bizim finans piyasalarını etkileme gücü çok fazla. Buna karşılık dış açık gibi Türkiye'ye özgü ekonomik göstergelerin ve siyasi gelişmelerin "piyasalar"ı çok fazla etkilemediği görülüyor. Türkiye 2001 yılına kadar sıkça ekonomik kriz yaşadığı için, genç insanların bile bir kriz hafızası var. Bu nedenle "Yeniden krize girer miyiz?" sorusu hâlâ sıkça sorulan bir soru. Kimileri Türkiye'nin dış açığının (cari açığın) büyümesinin, kimileri bazı sektörlerdeki sorunların, kimileri iç ve dış siyasetteki olası gelişmelerin, kimileri de bizim dışımızdaki etkenlerin yeni bir krize yol açıp açmayacağını soruyor. Dünya ekonomisindeki gelişmelerin algılanış biçimine baktığımızda da Türkiye'dekine benzer bir manzara çıkıyor karşımıza.Bir yanda geçmişin deneyimlerini iyi bilen ekonomistlerin ve yetkililerin kaygı dolu uyarılar yaptığını görüyoruz. Bunlar, dünya ekonomisindeki dengesizliklerin sürdürülemez

Yazının Devamı

Altın 850 dolara, petrol 80 dolara çıkarsa...

19 Nisan 2006

1980'lerin başında altın, dünyada da çok önemli bir yatırım aracıydı. Finansal küreselleşmenin yaygınlaşmadığı, dünyanın büyük bölümünün kambiyo serbestisine geçmediği, döviz piyasalarının böylesine gelişemediği, "hedge fund"ların ve "türev enstrümanlar"ın henüz ortaya çıkmadığı o günlerde, ekonomik ve jeopolitik risklerin ilk yansıdığı araç altındı. 1979 sonunda Rusya Afganistan'ı işgal ettiğinde altının onsu 847 dolara kadar çıkarak henüz kırılamayan bir rekora erişmiş, İran - Irak savaşının başladığı gün de altının onsu 800 dolara çok yaklaşmıştı. Benim ekonomi gazeteciliğine ilk heves ettiğim dönemde, bizim günlük gazetelerde her gün yer alan tek bir ekonomik gösterge vardı: Gazetenin küçük bir köşesine sıkıştırılmış olan altın fiyatları. Dövizin, faizin, hisse senedinin, tahvilin, bono piyasasının oluşmadığı ülkemizde, halkın her gün fiyatını izleyebildiği, alıp satabildiği tek yatırım aracı altındı. Küreselleşmenin damgasını vurduğu bugünün dünyasında, uluslararası finansal piyasalardaki iş hacmi ve oyuncu sayısı, 25 yıl önce hayal bile edilemeyecek rakamlara erişmiş durumda, akıllara durgunluk veren bir işlem hızı ve yatırım aracı çeşitliliği var. Altına el sürmeden, her

Yazının Devamı