Türkiye gibi ülkelere akan para ve AKP baharı

31 Mayıs 2006

Bu artıştan aslan payını alan ülke grubu ise Rusya ve Türkiye'yi içeren Avrupa ve Orta Asya ülkeleri olmuş. Bu ülkelere dışardan akan net yabancı sermaye 2002 sonunda 59.7 milyar dolardan, 2005 sonunda % 221'lik bir artışla 191.7 milyar doları bulmuş. Dünya Bankası'nın dün açıklanan Global Development Finance raporu, Türkiye'yi de içeren 'Gelişmekte olan Ülkeler'e akan özel yabancı sermaye miktarının 2005 yılında yeni bir rekora eriştiğini ortaya koyuyor. Söz konusu ülkeler grubuna yönelik özel sermaye akışının, Türkiye'de Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) 2002 kasımında seçimleri kazanarak iktidara gelmesi sonrasında hızlandığı görülüyor. 2002 ve 2005 sonunda yeni bir rekora eriştiği görülüyor. 'Gelişmekte olan Ülkeler'e net özel sermaye akışı 2002 yılı sonunda 171.5 milyar dolarken, 2005 sonunda bu rakam % 198'lik bir artışla 490.5 milyar dolara erişmiş bulunuyor. Tabloda da görüldüğü gibi 'Gelişmekte olan Ülkeler'e özel sermaye akışı hemen bütün finansman kategorilerinde ciddi artış göstermiş ama en çarpıcı artışlar hisse senetlerine yapılan portföy yatırımlarında ve net özel borçlanmada yaşanmış. Özel portföy yatırımları 2002' de 5.8 milyar dolardan 2005' de 61.4 milyar

Yazının Devamı

AB Partisi olmadan Türkiye AB'ye girebilir mi?

29 Mayıs 2006

Yemeğe katılan Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Hakan Yılmaz da, kendi yönetiminde gerçekleştirilen Muhafazakârlık Araştırması'nın Avrupa Birliği (AB) ile ilgili bulgularını hatırlattı bizlere.Hakan Yılmaz'ın verdiği bilgiye göre Türkiye'de AB üyeliğine verilen destek 2003 yılında yapılan araştırmada % 75 iken 2005 sonunda yapılan araştırmada bu oran % 65'e inmiş. Siyasi parti tercihleri hesaba katıldığında, AB'ye desteğin 2003'den 2005'e, AKP seçmeninde 20 puan arttığı, CHP seçmeninde 23 puan azaldığı görülmüş. AKP ve Hadep / Dehap dışındaki tüm partilerin seçmenlerinin AB'ye verdiği destek azalmış.Hakan Yılmaz, bu sonucu son aylardaki gelişmelerle birlikte yorumlarken, "AB katarını AKP tek başına çekmeye çalışıyordu, şimdi onda da yorgunluk belirtileri var", diyor. European Stability Initiative (ESI) adlı kuruluşun gerçekleştirdiği "Hollanda'daki Türkiye Tartışması" konulu araştırmanın bulguları geçen akşam Açık Toplum Enstitüsü'nün düzenlediği bir yemekte açıklandı. ESI'nin Hollanda'daki Türkiye tartışmasıyla ilgili araştırmasının bulgularını açıklayan Gerald Knaus'un vurguladığı noktalardan biri de siyasi partilerin Türkiye'nin AB sürecinde taşıdığı önemdi. Hollanda

Yazının Devamı

Gerçek zenginliğimiz nerede?

28 Mayıs 2006

Müthiş bir ağaç ve bitki çeşitliliği var Levent'te. Aslında yalnızca Levent'e özgü bir zenginlik değil bu. Geçen gün Meral Tamer'in de yazdığı gibi, İstanbul ve Türkiye, doğal zenginlikler bakımından müthiş şanslı. Benim gibi İstanbul'da doğup ömrünün büyük bölümünü bu eşsiz kentte geçirmiş biri için böyle bir ortamda bulunmak, yaşamın doğal bir parçası haline geldiği için yeterince bakmadığımı fark ettim ağaçlara, bitkilere, çiçeklere. İstanbul'un "kurtarılmış" semti Levent'in sokaklarında, başım havada yürüyorum son günlerde. Mutluluktan uçtuğum için ya da gurur duyulacak bir şeyler yaptığım için değil. Tam tersine, Türkiye'de olan bitenin fena halde içimi kararttığı ve beni umutsuzluğa ittiği bir ortamda, başka bir zenginliğin farkına varmak için yapıyorum bunu. Ağaçlara daha dikkatle bakmak, dallardaki ve yapraklardaki çeşitliliği keşfetmek için başım havada yürüyorum. Boğaziçi Üniversitesi'nin Robert Kolej'den devraldığı, şimdi "Güney Kampüs" diye adlandırılan alanda 1200'den fazla ağaç ve bitki türü varmış. Boğaziçi Üniversitesi Yayınları'nın Güney Kampüs Florası adıyla yayınladığı kitaptan öğrendim bunu. Benim öğrencilik hayatımın yedi yılı bu kampüste, sayılarını o zaman

Yazının Devamı

Hükümet ufuksuzluğun bedelini ödüyor

24 Mayıs 2006

Sayın Başbakan'ın ve AKP hükümetinin benim ölçülerime göre eleştirilmesi gereken davranışları hayli fazlaydı ama olumlu bulduğum yanları da vardı. AKP'nin 2006 yılında Türkiye'yi yeni çıkmazlara sürükleyebileceği kaygısını ise geçen yılın sonuna doğru duymaya başladım. Benim algılamama göre 2006 yılı dünya ekonomisi için olduğu kadar Türkiye'nin ekonomik ve siyasi geleceği açısından da kritik bir yıl olmaya adaydı. AKP hükümetinin, bu kritik yılı iyi yönetecek bir ufka ve birikime sahip olduğuna ise hiç de emin değildim. Yılın ilk günlerinde bu köşede yer alan birkaç yazıda bu kaygılarımı dile getirmeye çalıştım. Bu köşenin sürekli okurlarının bileceği gibi ben, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetine birinci günden cephe alan ve başarısız olması için dua eden takıma hiç katılmadım. Demokratik bir seçimle iktidara gelen AKP'nin icraatını, kendi ölçülerime göre objektif olmaya çalışarak değerlendirdim. Türkiye bu hükümeti çıkartabildiğine göre ona bir şans tanınması gerektiğini düşünüyordum. 2 Ocak 2006 günü bu köşede yer alan yazıda, yaşam tarzı tercihleri üzerine siyaset yapmanın riskini vurgulayarak şunları yazmışım: "Tehlike işte tam bu noktada ortaya çıkıyor. Yaşam tarzı

Yazının Devamı

İç ve dış kırılganlık çakışırsa

22 Mayıs 2006

Bugünkü koşullarla 2001 krizi öncesindeki koşullar arasında önemli farklar olduğunu anlatıyorum bu soruyu soranlara ve 2001'de yaşananların tekrarını beklemenin doğru olmadığını söylüyorum. Ancak bunun 2006 yılında her şeyin yolunda gideceği anlamına gelmediğini de hemen ekliyorum.Evet, 2001'in tekrarı yaşanmaz 2006'da ama dünyadaki ve Türkiye'deki kırılganlık sinyallerinin gerçek anlamıyla kırılganlığa dönüşmesi halinde ekonomide ve piyasalarda tatsız gelişmelerin yaşanması kaçınılmaz olabilir. Son haftalarda iç ve dış piyasalarda yaşanan ciddi çalkantılar, daha büyük sarsıntıların habercisi gibi de algılanabilir. Şu eski ünlü soru bir süreden beri gene çok sık soruluyor, bu konuda benim de bir fikrim olabileceğini düşünen herkes "yeni bir kriz yaşar mıyız?" diye soruyor. İnsanların kafasındaki "kriz" kavramı ise 2001 krizinin izlerini taşıyor ister istemez. Dünya piyasalarındaki çalkantı ilk bakışta ABD ekonomisinin gelişme yönüyle ilgili belirsizliğe bağlanabiliyor. ABD Merkez Bankası (FED) da öncelikli tehdidin enflasyonun başkaldırması mı, yoksa ekonominin yavaşlaması mı olduğuna karar verebilmiş değil. FED'in yeni başkanı Barnanke, nasıl bir faiz politikası izleyeceğine

Yazının Devamı

Hangi devalüasyon daha tehlikeli?

21 Mayıs 2006

Yıllarca sabit kur rejimi izleyip çoğu kez siyasi sonuçlar da doğuran büyük devalüasyonlar yaşamış olan bir ülkede, iktidardaki siyasi liderin "devalüasyon" sözcüğüne tepki göstermesi doğal. 1958 devalüasyonunu 1960'da 27 Mayıs, 1970 devalüasyonunu 1971'de 12 Mart, 24 Ocak 1980 devalüasyonunu 12 Eylül askeri müdahalelerinin izlediğini hatırlayan bir liderin bu deyime alerji duyması pek şaşırtıcı değil. Dalgalı kur rejimindeki bir ülkede paranın kısa sürede önemli ölçüde değer yitirmesine "devalüasyon" demenin doğru olup olmadığı ise bence çok da önemli olmayan bir ayrıntı. Aşırı değerlendiği ileri sürülen Yeni Türk Lirası'nın (YTL) kısa sürede hızla değer yitirmesi üzerine bazı yayın organlarının "devalüasyon" diye manşet atmaları Başbakan Erdoğan'ın tepkisine yol açtı. Dalgalı kur rejimindeki bir ülkede devalüasyondan söz etmenin cehaletten başka bir şey olmadığını söyledi Sayın Başbakan. Ekonomi yorumcuları da bu konudaki görüşlerini açıkladı. Penguin Yayınevi tarafından 2000 yılında yayınlanan Yeni İngilizce Sözlük'te "devalüasyon" sözcüğünün iki karşılığı var: (1) Bir ülke parasının değer kaybı (2) Statü ve itibar kaybı. "Devalüe olma" fiilinin karşılığına baktığımızda da şu

Yazının Devamı

Şampiyonluk tanrıdan, silkeleme piyasadan

17 Mayıs 2006

Teknik Direktör Gerets ve futbolcuları, gerçekten kutlanacak bir iş yaptı. Galatasaraylı olmasaydım da böyle düşünürdüm herhalde. Ancak GS Başkanı Özhan Canaydın benim gibi düşünmüyordu galiba. Şampiyonluğu kazanan futbolcularla soyunma odasında buluştuğunda, onların gösterdiği çabayı ve özveriyi öveceğine, kazanılan başarıyı "tanrının lütfuna" bağladı Sayın Canaydın. Olsa olsa böyle bir başkanı varken böyle futbolculara sahip olması Galatasaray'a "tanrının bir lütfu" olabilir diye düşündüm onu dinlerken. Galatasaray (GS) futbol takımı gerçekten inanılması zor olanı başardı ve bütün sezonu şampiyon edasıyla geçiren Fenerbahçe'yi (FB) son anda geçerek şampiyon oldu. FB, kendini "ABD sendromu"ndan kurtaramadığı için şampiyonluğu kaçırdı. Fenerbahçe'yi yönetenler, tıpkı ABD'yi yöneten zevat gibi "biz büyüğüz, rakipler küçük" havasına girince, bin bir zorlukla boğuşarak yarıştan kopmayan alçak gönüllü GS ipi göğüsleyiverdi. Futbolda sezon bitti ama mali piyasalarda sezon yeni açılıyor sanki. Şişen balonları söndürme, piyasaları silkeleme ve kan dökme sezonu bu. O hikmeti kendinden menkul piyasalar, ellerinden tutup zirveye çıkardıkları paraları, pulları, kâğıtları şimdi zirveden

Yazının Devamı

Piyasadaki 'hikâye'niz çizik yerse: (2) ABD ve dolar

15 Mayıs 2006

Türkiye gibi GSYİH' sının %7'sini bulan dev dış açıklar veren ve ekonomisinin çarklarını dış kaynak girişiyle çevirebilen ABD'nin 'hikâye'sine ilişkin kaygılar da giderek artıyor ve ABD ekonomisiyle birlikte ABD dolarının geleceği tartışılıyor. ABD ve özellikle dolar için olumsuz 'hikâye' daha inandırıcı görünmeye başladığından dolar dünyada değer kaybetmeye devam ediyor. Finans piyasalarının bir şirketi ya da ülkeyi kendi yazdıkları bir 'hikâye'ye göre değerlendirdiğini ve piyasaların sizin için yazdığı 'hikâye' olumlu iken göze batmayan olumsuzlukların, 'hikâye' olumsuza döndüğünde sorun yaratabildiğini dünkü yazımda belirtmiştim. Benim görebildiğim kadarıyla, piyasalarda Türkiye için yazılmış olan olumlu 'hikâye' şimdi gözden geçiriliyor ve bizim mali piyasalardaki son gelişmeler de kısmen bunu yansıtıyor. Geçen hafta Forum İstanbul'a katılan iki Amerikalı profesörün Başkan Bush'la ve yönetimiyle ilgili olarak söyledikleri, ABD'nin şu andaki çıkmazıyla ilgili iyi bir fikir veriyordu aslında. ABD'nin ve doların 'hikâyesi'ni yazarken piyasaların da artık göz ardı edemediği noktalar şunlar: Başkan George W.Bush'un kamuoyundaki desteği % 29'a düşmüş durumda. ABD tarihinde yalnızca

Yazının Devamı