<#comment>#comment> Devlet Bakanı Ali Babacan ile eski bakan Kemal Derviş’i geçen gece iki farklı TV programında izledim. NTV’nin Ekodiyalog programına katılan Babacan’ı dinlerken umutlanmamak, Kanal D’deki Arena programının konuğu olan Derviş’i dinlerken kaygılanmamak olanaksızdı. Aslında bugün gelinen noktada, bazı varsayımlar yaparak Türkiye ekonomisi için iyimser bir senaryo yazmak da mümkün, farklı varsayımlarla hayli karamsar bir senaryo yazmak da.
Konuşurken kitaplarda yazan genel doğruları tekrarlamayı biraz seven Babacan’ın söyledikleri arasında, Türkiye ekonomisinin yakın geleceği için olumlu beklenti yaratabilecek olanlar ise şunlardı:
Umut senaryosu
Başkan Bush’un Irak savaşı için düğmeye bastığı an devreye girmesi beklenen ve ilk bölümü köprü kredi olarak ABD’den derhal alınacak olan 24 milyar dolar mertebesindeki düşük faizli ve 15 yıl vadeli kredi tamamen dış ve iç borç tasfiyesi için kullanılacaktı.
Bu uygulama sayesinde kamu borcunun vadesi uzarken faizi de düşmüş olacak, hükümet, her borç itfasında yeniden borçlanmak zorunda kalmayacağı için para piyasada kalacak ve Hazine’nin borçlanma faizleri hızla düşecekti; bankalar parayı satacak yer
Türkiyede "İslamcı" bir geçmişin mirasçısı sayılmasına karşın ABDye ve Avrupaya yakın duran ve güçlü bir parlamento çoğunluğuna sahip bulunan, deneyimsiz bir yeni hükümetin işbaşına gelmiş bulunması ilk anda ABD yönetiminin işine geldi sanırım. Demokratik emperyalistler, Irak operasyonunda ve bölgeyi yeniden yapılandırma çalışmalarında, AKP hükümetiyle yakın bir işbirliği yapabileceklerini düşündüler. Savaş planları da buna göre yapıldı.Türkiyede de kamuoyunun savaşa karşı olduğu biliniyordu ama Meclise yeni girmiş, rahat bir çoğunluğa sahip AKP grubunun ABDye savaş için kolaylıklar sağlayan tezkerenin eninde sonunda onaylayacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Meclisimiz, cumartesi günü aldığı kararla bu beklentiyi yıkarken demokratik emperyalistlere de unutamayacakları bir demokrasi dersi verdi. Demokrasinin bu kadarı fazla mı gelmişti acaba Wolfowitz gibilerine? Devrilecek ilk hedef olarak Saddam Hüseyin rejimini seçen ve Ortadoğuyu bütünüyle yeniden biçimlendirmek hevesinde olan Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz gibi demokratik emperyalistlerin Bush yönetiminde önemli bir ağırlığı var. Saddamı askeri güç kullanarak devirmek ve Iraka zorla demokrasi getirmek isteyenlerin
<#comment>#comment> Devrilecek ilk hedef olarak Saddam Hüseyin rejimini seçen ve Ortadoğu’yu bütünüyle yeniden biçimlendirmek hevesinde olan Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz gibi ‘demokratik emperyalistler’in Bush yönetiminde önemli bir ağırlığı var. Saddam’ı askeri güç kullanarak devirmek ve Irak’a zorla demokrasi getirmek isteyenlerin başını da bunlar çekiyor. Dünyanın dört bir yanında yükselen savaş karşıtı dalga ise umurunda değil bu demokrasi zorbalarının.
Türkiye’de "İslamcı" bir geçmişin mirasçısı sayılmasına karşın ABD’ye ve Avrupa’ya yakın duran ve güçlü bir parlamento çoğunluğuna sahip bulunan, deneyimsiz bir yeni hükümetin işbaşına gelmiş bulunması ilk anda ABD yönetiminin işine geldi sanırım. ‘Demokratik emperyalistler’, Irak operasyonunda ve bölgeyi yeniden yapılandırma çalışmalarında, AKP hükümetiyle yakın bir işbirliği yapabileceklerini düşündüler. Savaş planları da buna göre yapıldı.
Türkiye’de de kamuoyunun savaşa karşı olduğu biliniyordu ama Meclis’e yeni girmiş, rahat bir çoğunluğa sahip AKP grubunun ABD’ye savaş için kolaylıklar sağlayan tezkerenin eninde sonunda onaylayacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Meclisimiz, cumartesi günü aldığı kararla bu
İkinci sahne, Cüneyt Beyin duasının nihayet kabul edildiği gün Amerikada yaşanıyor. İncilden bir bölüm okuyarak güne başlayan, eski alkolik, yeni Başkan ve Başkomutan George W. Bush, Iraka bomba yağdırmak için düğmeye basmak üzere, birden Türkiyeye verdiği sözü hatırlıyor, yanındakilere dönüp "Paragöz Türklerin parası hazır mı çocuklar?" diye soruyor ve hatırlatıyor: "Iraka bomba atmadan Türkiyeye 8.5 milyar dolar atacaktık, sakın unutulmasın."Üçüncü sahne ABDnin savaş kararını açıkladığı gün Türkiyede yaşanıyor. "Savaşa karşıyız" ya da "Müslüman kardeşlerimize karşı açılacak bir savaşa hiçbir şekilde destek sağlamayız" diyenlerin büyük çoğunlukta olduğu Türkiyede başta iktidar mensupları olmak üzere pek çok kimse, ABDden gelecek savaş dolarlarıyla neler yapacağını, nasıl köşeyi döneceğini düşünüyor. Iraka yağan bombalardan çok Amerikadan yağacak dolarlar konuşuluyor. Birinci sahne Türkiyede yaşanıyor. AKP lideri Tayyip Erdoğanın siyasi yakını (diğer sıfatları reddettiği için bu deyimi kullanıyorum) Cüneyt Zapsu Bey, dondurucu soğuğa aldırmadan evinin balkonuna çıkmış, yakarıyor, "Allahım" diyor, "George W. Bush kuluna kuvvet ve cesaret ver, artık şu savaş emrini versin ve akıllı
<#comment>#comment> Birinci sahne Türkiye’de yaşanıyor. AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın siyasi yakını (diğer sıfatları reddettiği için bu deyimi kullanıyorum) Cüneyt Zapsu Bey, dondurucu soğuğa aldırmadan evinin balkonuna çıkmış, yakarıyor, "Allahım" diyor, "George W. Bush kuluna kuvvet ve cesaret ver, artık şu savaş emrini versin ve akıllı bombalarını yağdırsın Irak’a, biz de dolarları alalım, ekonomimizi uçuralım."
İkinci sahne, Cüneyt Bey’in duasının nihayet kabul edildiği gün Amerika’da yaşanıyor. İncil’den bir bölüm okuyarak güne başlayan, eski alkolik, yeni Başkan ve Başkomutan George W. Bush, Irak’a bomba yağdırmak için düğmeye basmak üzere, birden Türkiye’ye verdiği sözü hatırlıyor, yanındakilere dönüp "Paragöz Türklerin parası hazır mı çocuklar?" diye soruyor ve hatırlatıyor: "Irak’a bomba atmadan Türkiye’ye 8.5 milyar dolar atacaktık, sakın unutulmasın."
Üçüncü sahne ABD’nin savaş kararını açıkladığı gün Türkiye’de yaşanıyor. "Savaşa karşıyız" ya da "Müslüman kardeşlerimize karşı açılacak bir savaşa hiçbir şekilde destek sağlamayız" diyenlerin büyük çoğunlukta olduğu Türkiye’de başta iktidar mensupları olmak üzere pek çok kimse, ABD’den gelecek savaş dolarlarıyla neler
Conference Board adlı kuruluşun satın alma gücü paritesi bazında hesapladığı verimlilik rakamlarına göre The Economist dergisinin yaptığı sıralamada Türkiye, diğer OECD ülkelerinin hayli gerisinde, sonuncu sırada yer alıyor. Çalışılan saat başına GSYİH Türkiyede 10 dolarken ABD, Almanya, Fransa, Hollanda, İrlanda gibi ülkelerde 40 dolar dolayında. Bu arada Fransa ve Almanyanın ekonomideki başarısıyla çok övünen ABDnin önünde bulunduğunu da vurgulayalım.Öte yandan Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan Global Bilgi Teknolojisi Raporunda da Türkiyenin Tayland, Çin, Meksika ve Arjantin gibi ülkelerin gerisinde, 51. sırada yer alabildiği görülüyor. Bu sıralamalarda yükselmedikçe umudumuzu savaş yardımlarına bağlamaya devam ederiz biz. Savaş pazarlıkları her şeyi unutturdu gene. Ekonomideki tartışma bir kez daha faize, borca, borsaya endekslendi; piyasaların umutları Amerikadan alınması beklenen savaş yardımına bağlandı. Ekonomide kalıcı başarının taşıma suyla elde edilemeyeceği, verimlilik düzeyini yükseltemeyen bir ülkede refah düzeyinde kalıcı bir yükselmenin de yaşanamayacağı unutuldu. Enseyi karartmanın tam zamanı... Ustat Çetin Altanın son zamanlardaki yazılarında sıkça
<#comment>#comment> Savaş pazarlıkları her şeyi unutturdu gene. Ekonomideki tartışma bir kez daha faize, borca, borsaya endekslendi; piyasaların umutları Amerika’dan alınması beklenen savaş yardımına bağlandı. Ekonomide kalıcı başarının taşıma suyla elde edilemeyeceği, verimlilik düzeyini yükseltemeyen bir ülkede refah düzeyinde kalıcı bir yükselmenin de yaşanamayacağı unutuldu.
Conference Board adlı kuruluşun satın alma gücü paritesi bazında hesapladığı verimlilik rakamlarına göre The Economist dergisinin yaptığı sıralamada Türkiye, diğer OECD ülkelerinin hayli gerisinde, sonuncu sırada yer alıyor. Çalışılan saat başına GSYİH Türkiye’de 10 dolarken ABD, Almanya, Fransa, Hollanda, İrlanda gibi ülkelerde 40 dolar dolayında. Bu arada Fransa ve Almanya’nın ekonomideki başarısıyla çok övünen ABD’nin önünde bulunduğunu da vurgulayalım.
Öte yandan Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan Global Bilgi Teknolojisi Raporu’nda da Türkiye’nin Tayland, Çin, Meksika ve Arjantin gibi ülkelerin gerisinde, 51. sırada yer alabildiği görülüyor. Bu sıralamalarda yükselmedikçe umudumuzu savaş yardımlarına bağlamaya devam ederiz biz.
Ustat Çetin Altan’ın son zamanlardaki yazılarında
Dünyada paraya yön verenlerin bakmadan edemedikleri Financial Times gazetesinin önceki günkü sayısında, gazetenin görüşü olarak yer alan değerlendirmede, Türkiyenin ABDden 92 milyar dolarlık bir mali destek istemesi "absürd" olarak niteleniyor ve şöyle deniyor: "Türk hükümeti, Türkiyede hiç de popüler olmayan bir savaşı haklı gösterebilmek için, elindeki kartların önemini abartarak aşırı taleplerde bulunmuştur. Türk hükümetinin, IMF ile yapılan anlaşma çerçevesinde uygulanmakta olan iddialı ekonomik reform programından sıyrılmak için Irak kozunu kullanmak istediği anlaşılıyor. Washington bu talebe karşı direnmekte haklıdır. Savaşın Türkiye ekonomisine maliyeti konusunda sağlıklı bir tahmin yapmak olanaksızdır, kısa bir savaşın Türkiyeye yararı bile olabilir. Fakat savaş olsun ya da olmasın, Türkiye IMFnin ilham ettiği reformları mutlaka uygulamak, engelleyici bürokrasiyi ve yolsuzluk düzenini yıkmak zorundadır. Washingtonun, savaşla ilgili bir mali destek paketini devreye sokarak Türkiyenin yeniden yapılanma gereğinden sıyrılmasına olanak tanıması, kendi hedefleriyle çelişir." AKPnin ham hayali AKP yönetimi ve Sayın Babacan bu tavır ve söylemle bazı kesimlerden puan alabilir,