Hrant Dink kararı

20 Eylül 2010


AİHM’in 2 Dairesi’nin oy birliği ile aldığı Dink kararı sürpriz olmadı. AİHM’in yerleşik ilkeleri çerçevesinde başka türlü bir karar çiıması beklenmezdi.
KarardaAvrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin dört kez ihlali söz konusu. Bunlardan üçü yaşam hakkına, biri ifade özgürlüğüne ilişkin. AİHM’e göre, İstanbul Savcılığnın ve İçişleri müfettişlerinin yaptıklari soruşturmalar, İstanbul ve Trabzon Emniyet Müdürlükleri ile Trabzon Jandarma Komutanlığı’nın Hrant Dink’in öldürüleceği, öldürülecek kişilerin kimliği ve bunun kısa bir sure içinde gerçekleşeceği hakkında bilgi sahibi olduklarını göstermekteydi. Buna karşıyık, bu üç makamdan hiçbiri cinayeti önleyecek bir önlem almadılar. AİHM, hükümetin Hrant Dink’in koruma istemediği savunmasını kabul etmiyor ve hükümetin yaaşamı koruma yükümlülüğünü yerine getirmeyerek Sözleşme’nin yaşam hakkına ilişkin 2. maddesinin ihlal edildiğine karar veriyor.
İkinci olarak AİHM, etkili bir soruşturma yapılıp yapılmadığını inceliyor. Trabzon’da Vali’nin iki jandarma assubayı dışındaki jandarma subaylarının yargi önüne çıkarılmasına izin vermediğini, polisle ilgili soruşturmanın savcının takipsizlik kararı nedeniyle sonuçsuz kaldığını, İstanbul’da

Yazının Devamı

OSMAN OLCAY

17 Eylül 2010

Osman Olcay’ın öldüğünü bir SMS mesajından öğrendim. Yaşadığı sürece hiçbir yere, hatta kendi kabına sığamayan Osman Bey’in ölümünün ufak bir cama sığması beni rahatsız etti. Tıpkı yaşamının son yıllarının, kişiliğine hiç uygun olmayan dar bir mekâna sıkışması gibi...
Türk Dışişlerinin en parlak mensuplarından Osman Bey’in ölüm haberini duyunca gözlerimin önüne muzip gülümsemesi, ince uzun parmaklarını kavuşturarak karşısındakini dinlemesi, kızınca kaşını kaldırarak sözcüklerin üstüne basarak konuşması, her davranışına egemen olan zariflik, yanında çalıştığım yıllardan ve yazları Marmaris Tatil Köyünde geçirilen tatillerden kalan bir yığın anı gözümün önüne geldi. Yanında çalışmış olmanın verdiği derin mutluluğu anımsadım.
Yaşamım boyunca rastladığım insanlar arasında belki de beni en çok etkileyendi. Olağanüstü bir zekâya, olağanüstü bir kişiliğe sahipti. Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde yanında çalışmak gibi büyük bir şansım oldu. Ben ilk dış görevinde çiçeği burnunda genç bir memur, Osman Bey Dışişleri Bakanı görevinden istifa ederek mesleğe dönmüş kıdemli bir Büyükelçiydi. Ama amir-memur ilişkisi dışında Osman Bey, sevdiğimiz, güvendiğimiz, saygıyla karışık

Yazının Devamı

Bağımlı bir yargıya doğru mu?

13 Eylül 2010

Dostum Taha Akyol görüşlerine saygı duyduğum, her zaman okuduğum değerli bir yazar, iyi bir hukukçu. 8 Eylül tarihli Milliyet’te sütununu benim HSYK konusundaki yazımın eleştirisine ayırmış. Kendisine teşekkür ederim.
Yargının bağımsızlığı HSYK’dan geçiyor. Bağımsız bir yargı için bu kurulun yürütmenin etkisinden korunması gerekir.
HSYK’dan söz ederken hangi bağlamda konuştuğumuzu gözden kaçırmamalıyız. Türkiye’de yargı ile kavgalı bir iktidar var. Sn. Başbakan yargının, hükümetin ayağındaki pranga olduğunu açıkça söylüyor. Yargı denetiminden kurtulmak istiyor. Yargıyı eleştirmek başka, yargı denetiminden kurtulmak başka... Günümüzde yargının siyasal iktidar üstündeki denetimi demokrasinin en temel koşullarından biri...
Uygulamaya bakıyorsunuz, Adalet Bakanı mevcut yetkileriyle HSYK’nın karar almasını önleyebiliyor. Her yıl kararnameler bloke oluyor. Haklarında Yargıtay kararı olan yargıçların, soruşturma açılmak istenen savcıların durumu HSYK’da ele alınamıyor.
Bunlar hükümetin anayasa değişikliği amacı hakkında bir karine oluşturuyor.
Sn. Akyol yazısında, bakanlıktan alınıp HSYK’ya bağlanacak yetkileri küçümsediğimi söylüyor. Bunları küçümsemiyorum. Ancak asıl sorunu

Yazının Devamı

“Hayır”ın kaçınılmazlığı

10 Eylül 2010

Referandum öncesi ortalığı öylesine bir toz duman kapladı ki, neyin doğru olduğuna karar vermek iyice güçleşti. İşin kolayına kaçıp “ben bu lidere ya da partiye güveniyorum. Onlar ne derse doğru odur” demek var. Buna karşılık kararlarını kendi veren bir bireyseniz, anayasa değişikliklerine akılcı, nesnel bir yaklaşımla bakıp, ona göre oy verirsiniz. Konuya böyle yaklaşırsanız, sizin gibi düşünmeyenlere “darbeci”, “vesayetçi”, “vatan haini”, “aklından zoru var”, “ahlak zafiyeti içinde” gibi nazik sıfatlar kullanmak gereğini duymazsınız.
Anayasa değişikliklerine bu açıdan bakınca şunları görüyoruz:
Meclis’te çoğunluğa sahip olan siyasal parti topluma danışmadan bir anayasa değişiklik paketi hazırladı. Değişikliklerin katılımcı bir yöntemle hazırlandığı ve toplumsal mutabakatı yansıttığı söylenemez. Siyasal iktidarın kendi ideolojisine göre bir toplum yaratmak amacıyla, tepeden inme, toplum için neyin doğru olduğuna karar veren paternalist bir metinle karşı karşıyayız. Bu yöntem 1982 Anayasası’ndan farklı değil. Anayasa bir birlikte yaşama belgesi olması gerekirken, bu anayasa tasarısı toplumdaki kutuplaşmayı keskinleştirdi.
Bunun yanında, iktidar halka referanduma sunulan ve

Yazının Devamı

Nasıl bir yargı istiyoruz?

6 Eylül 2010

Günlerdir süren anayasa tartışmaları ışığında, yargı bağımsızlığının anahtarı niteliğindeki HSYK ile ilgili eleştirileri ve bunlara verilen yanıtları masa üstüne yatırmak neye oy vereceğimizi bilmek bakımından yararlı olabilir.
HSYK’da son yargıç kararnamesi görüşmeleri sırasında Adalet Bakanı ile HSYK’nın yargıç üyeleri arasında çıkan anlaşmazlık, referandumdan “evet” sonucu çıkması durumunda yargıyı neyin beklediğini somut bir biçimde gösterdi.
HSYK ile ilgili değişikliklere ilişkin eleştirileri şöyle özetleyebiliriz:
Adalet Bakanı’nın başkanlığı ve müsteşarın üyeliği HSYK’nın bağımsız çalışmasını engelliyor. Mevcut durumda Adalet Bakanı şu yetkilere sahip: Gündemi Adalet Bakanlığı yapıyor. Son yargıç kararnamesinde de görüldüğü gibi, Adalet Bakanı gündemdeki bir maddenin görüşülmesi sırasında bile, istemediği bir öneri ile karşılaşırsa, maddeyi gündemden çekerek görüşülmesini önlüyor. Kurul, Bakan’ın daveti üzerine toplanabiliyor. Kurulda Bakan’ın istemediği bir karar kabul edilmesi olasılığı varsa, müsteşar toplantıdan çıkarak oylama yapılmasını önlüyor.
Yeni anayasa paketinde bunlara ek olarak Bakan’a şu yetkiler veriliyor:
Anayasa’ya Kurul’un yönetimi ve temsilinin

Yazının Devamı

Demokrasinin prangaları

3 Eylül 2010

Sn. Başbakan yargıdan şikâyetçi: “Yargı ayaklarımızda pranga. Parlamentonun %65’ine sahibiz ama prangaları çözemiyoruz” diyor. Bu nedenle referandumda “evet” denilmesini istiyor.
Pranga ağır cezalı mahkûmların ayağına takılan kalın zincir... Osmanlı döneminde bu zincirin ağırlığı, halkaları ile birlikte iki okka yüz dirhem.
Başbakan’ın yakınmalarının nedeni hukuk devleti. Bu yakınmalar gerçekte hukuk devletinin işlediğini gösteriyor. Başbakan yargıdan hoşnut olsaydı, o zaman bir sorun var demekti. Böyle kalsa, yargının kararları eleştirilebilir, yargının daha iyi işlemesi için neler yapılması gerektiği düşünülebilirdi. Ama iktidar ayağındaki prangalardan yani hukuk devletinden kurtulmak için Anayasa’yı değiştirmeye kalkınca, işin niteliği de değişiyor. Bir demokrasi ve hukuk devleti sorunu ortaya çıkıyor.
Yürütme ve yasamanın yargı tarafından denetimi, Avrupa’da yeni anayasacılık akımıyla birlikte, Almanya, İtalya, İspanya ve Portekiz’de diktatörlüklerin sona ermesiyle, bu deneyimlerin ışığında ortaya çıktı. Doğu Avrupa’da demokrasilerin kurulmasıyla yeni bir ivme kazandı. Türkiye’de ise, 1960 öncesinde iktidarın hukuk dışı, keyfi davranışlarına tepki olarak ortaya çıktı.
Günüm

Yazının Devamı

Referandumda halk iradesi

30 Ağustos 2010

Referandum halka gitmekse, o zaman halk iradesinin serbestçe açığa vurulmasının güvence altına alınması referandumun en temel koşulu. Bunun için gereken önlemlerin alınması hükümetin sorumluluğu. Hükümetin somut olarak yapması gerekenler Venedik Komisyonu’nun “Referandumlara İlişkin İyi Uygulama Raporu” başlıklı 2007 raporunda yer alıyor.
Raporda “Fırsat Eşitliği” başlığı altında şunlar belirtiliyor: Referanduma sunulan öneriyi destekleyen ve karşı çıkanlar arasında fırsat eşitliği garanti altına alınmalıdır. Bu, yönetimin tarafsızlığıyla sağlanabilir. Tarafsızlık özellikle şunları kapsamalı:
- Referandum kampanyasında eşitlik
- Devlet radyo ve televizyonlarında eşitlik
- İlan ve panolarda eşitlik
Rapor ayrıca referandum kampanyası sırasında yapılan harcamaların saydamlığı üzerinde duruyor.
Raporda, referandumda hükümetin bir öneriyi destekleyebileceği, ancak aşırı tek yanlı bir kampanya ile referandumun sonucunu etkilememesi ve devlet olanakları ile kampanya yürütmemesi gerektiği belirtiliyor.

Yazının Devamı

Referandum ve ramazan pidesi

27 Ağustos 2010

Sevgili dostum; Bir süredir hakkında fazla bir şey bilmediğim bir ülkedeyim. Havaalanından kente giderken yol boyunca üstünde kocaman harflerle “evet” yazılı panolar dikkatimi çekti. Yanımdaki arkadaşıma bunların ne olduğunu sordum. Arkadaşım “Yakında referandum var. Halkın ‘evet’ demesi isteniyor” dedi. “ ’Hayır’ denemez mi?”, “Denebilir ama bu pek makbul bir davranış olmaz.” “Nasıl yani?” “Hayır derseniz vesayetçi, darbeci, demokrasi karşıtısınız demektir. Bir Devlet Bakanı geçenlerde ‘hayır’ diyenin ya aklından zoru vardır ya da vatan sevgisiyle ilgili bir sıkıntısı vardır, dedi.” “Peki, tarafsız kalırsanız?” “Onun yanıtını da Başbakan verdi. Tarafsız olan bertaraf olur, dedi” Geriye fazla bir seçenek kalmadığını düşündüm.
İleri bir demokrasi anlayışını gösteren bu sözler bende merak uyandırdı. Bizim dilimizde yazılmış bir anayasa metni bularak otel odasında okumaya başladım. Birbirleriyle ilgisi olmayan birçok konuyu içeren bu pakette, doğrusu bazı maddelere aklım yattı. Bazılarını ise yanlış buldum. “Olabilir” diye düşündüm. “Böylesine geniş bir pakette, tümünün iyi ya da kötü olması beklenemez. Oy verenler de bazılarına ‘evet’, bazılarına ‘hayır’ oyu verebilirler. Sonra

Yazının Devamı