Batı’da “Türkiye’yi kaybetmek” kaygısı

24 Ekim 2009

ABD’de ve Avrupa’da Türk dış politikasında bir “eksen kayması”ndan söz edenler, bir “durum tespiti” yapmanın ötesinde, duydukları bir endişeyi de dile getiriyorlar. O da, “Türkiye’yi kaybetmek” kaygısı...
Batı’da Türkiye’yi yakından izleyen çevrelerin bu tespiti yapmalarına yol açan Türk dış politikasındaki son gelişmeleri dünkü yazımızda anlatmıştık. Birçok gözlemci bu tabloya bakıp, Türkiye’nin giderek Batı’dan uzaklaşmakta ve Doğu’ya (özellikle de Ortadoğu’ya) yaklaşmakta olduğu sonucunu çıkarıyor.
Bu gelişmelerin gerçekten bir “sapma” ve hele “Batı’dan kopma” noktasına gelip gelmeyeceği tartışılır. Nitekim konu Türkiye’de ve Batı merkezlerinde de şu sırada epey tartışılıyor.
Ama şu bir gerçek ki, Türk dış politikasında bir süredir önemli hamleler ve açılımlar gerçekleştiriliyor. Bu çabaların büyük kısmı da, Türkiye’nin yakın coğrafyasında ve özellikle Ortadoğu’da odaklanıyor.
Bu olayı Türk dış politikasında ciddi bir değişiklik veya bir “eksen kayması” olarak görenlerin aldığı tavır ilginç: Hiçbiri “Ne yapalım, Türkiye öyle istiyorsa, kendi bilir” demiyor; aksine, “Türkiye’yi kaybedemeyiz” diye düşünüyor veya “Türkiye’yi kazanmak için ne yapmalıyız?” diye soruyor.
Bu

Yazının Devamı

Eksen kayması mı, rota ayarı mı?

23 Ekim 2009

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan “İstanbul Forumu”ndaki konuşmasında kesin bir dil kullandı: “Türkiye’nin dış politikasında bir eksen kayması yok. İşin başında nerede duruyorsak, şimdi de orada durmaya devam ediyoruz.”
Başbakan’ı böyle konuşmaya iten neden, son günlerde içeride ve özellikle dışarıda, Ankara’nın dış ilişkilerinde Batı ekseninden ayrılmakta ve Doğu’ya kaymakta olduğu yönünde yapılan yorumlardır.
Bu yeni bir olay değil. Bir süreden beri özellikle Batı’da, Türkiye’yi yakından izleyen çevreler bu görüşü savunuyorlar. Bu konuda dış basında pek çok yazı da çıkıyor.
Böyle değerlendirmelerin yapılması sebepsiz değil tabii. Türkiye son zamanlarda dış politikada inisiyatifini kullanmaya, bölgesel odaklı yeni hamlelere girişmeye ve uluslararası sorunlarda da daha bağımsız bir tavır almaya başladı.
Bunun birçok örneği var. Türkiye’nin Ortadoğu’da Batı’nın ve özellikle ABD’nin politikalarından farklı bir çizgi izlediği durumlar oldu: Örneğin, Ankara Bush döneminde ABD’nin Irak politikasına bulaşmamaya özen gösterdi, Hamas ile diyalog kurdu, Suriye’ye yaklaştı, İran ile sıkı ilişkiler kurdu... Gürcistan-Rusya savaşında da Ankara Moskova’yı rahatsız edecek davranışlardan sakındı

Yazının Devamı

Bakü’den beklenen...

21 Ekim 2009

TÜRKİYE’nin Ermenistan açılımına karşı Azerbaycan’ın daha baştan gösterdiği tepki, son günlerde Ankara ile Bakü arasındaki ilişkileri kritik bir noktaya getirmiş bulunuyor.
Zürih’te protokollerin imzalanmasından sonra Azerilerin sergilediği öfkenin, bu hafta Bakü’deki Türk şehitliğinden Türk bayrağının indirilmesine kadar tırmanmış olması, çok üzücü olduğu kadar, iki ulus arasındaki bağların geleceği açısından da kaygı vericidir...
Dost ve müttefik ülkeler, hatta birbirlerini kardeş sayan halklar arasında da, zaman zaman bazı anlaşmazlıklar çıkabilir. Bu yüzden bazı kırgınlıklar da olabilir. Bu gibi hallerde tarafların soğukkanlılık ve sağduyuyla hareket etmesi ve özellikle birbirlerinin kalbini kırmamaya özen göstermesi gerekir.
Bu bağlamda iki milletin de çok duyarlı olduğu ve kutsal saydığı ulusal bayrak gibi sembolik değerlere saygıda kusur etmemesi çok önemlidir.
Açıkçası Bakü’de Türk şehitliğindeki hareket, Türkiye’yi yaralamıştır.
Azerbaycan’da Türkiye’ye karşı gösterilen tepki, bir süredir duyulan güvensizlikten ve kızgınlıktan kaynaklanıyor. Azeriler, “kardeş” Türkiye’nin, “düşman” Ermenistan’la anlaşmasını bir türlü sindiremiyorlar, bunun Erivan’ın işine

Yazının Devamı

AB ile devam, ama nasıl?

20 Ekim 2009

HAFTA sonunda, üst düzey Türk ve AB yetkililerinin katılımıyla İstanbul’da gerçekleşen 6. Boğaziçi Konferansı’ndan çıkan başlıca sonuç, tüm ilgili tarafların Türkiye-AB müzakere sürecinin devamı konusunda mutabık olduklarıdır. Ancak bunun şartları ve nihai amacı konusunda görüşler hâlâ farklı...
British Council, AB Komisyonu Türkiye delegasyonu ve TESEV tarafından düzenlenen konferansa katılanlar, Türk tarafından AB’den sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış’ı ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i, AB adına genişlemeden sorumlu Komiser Olli Rehn’i ve ayrıca Fransa’dan da AB ilişkilerini yürüten Devlet Bakanı Pierre Lellouche’u dinlemek imkânını buldular.
Türk tarafının çeşitli AB ülkelerinden gelen konuklara verdiği mesajı şöyle özetleyebiliriz: Türkiye, AB üyeliği hedefine ulaşmaya kararlı. Bu amaçla Ankara son zamanlarda önemli reformlar yaptı, cesur açılımlara girişti. Türkiye bugün güçlü ekonomisi ve bölgesel rolüyle, AB için bir yük değil, aksine, bir katman değer ifade etmektedir...
Bu arada Egemen Bağış, müzakere sürecini yakında tehlikeye sokabilecek Kıbrıs’la ilgili bir gelişmeyi gündeme getirdi. Sorun, önümüzdeki aralıkta Türkiye’nin limanlarını ve havaalanlarını Rumlara açmak

Yazının Devamı

Ortadoğu stratejisinde yeni ayar

17 Ekim 2009

TÜRKİYE’nin “komşularla sıfır sorun” stratejisini uygulamaya çalıştığı ve özellikle bölge ülkeleriyle yakınlaşmak için açılım üstüne açılım yaptığı bir sırada, İsrail ile ilişkilerinin bozulması, hatta bir kriz aşamasına girilmesi bir çelişki oluşturuyor.
Önceki günkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, Türk dış politikası bugünlerde Ortadoğu’yu, Kafkasya’yı ve Balkanlar’ı kapsayan “bölgesel ağırlıklı“ bir atağa kalkmış durumda. Bunun somut sonuçları da ortada: Suriye ile entegrasyon sürecine giren bir işbirliği kuruluyor... Irak ile de aynı şekilde iki tarafın bakanlarını bir araya getiren bir Konsey -ve imzalanan 50’ye yakın mutabakatla- bir stratejik ortaklığın temeli atılıyor... Bu arada Ermenistan ile protokoller imzalanıyor, Cumhurbaşkanı Sarkisyan maç vesilesiyle Bursa’da ağırlanıyor ve iki ülke arasında yeni bir dostluktan söz ediliyor...
Bu tabloyu tamamlayan başka adımlar da atılıyor. Örneğin Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun dün başlayan Bosna-Hersek ve Arnavutluk ziyaretleri; yani yeni açılımların Balkan ayağı... Başbakan Erdoğan’ın önümüzdeki hafta İran seyahati. Bu da Ortadoğu stratejisinde yeni bir hamle daha...
İsrail ile ilişkilerdeki yeni sıkıntıyı bu çerçevede

Yazının Devamı

Dış politikada bölgesel boyut

14 Ekim 2009

TÜRK diplomasisi bugünlerde nefes kesen bir hızla hamle üstüne hamle (veya moda deyimiyle açılım üstüne açılım) yapıyor.
Geçen hafta sonu itibariyle, olup bitenlere ve önümüzdeki birkaç gün için planlanan gelişmelere bir bakalım:
Geçen cumartesi sabahı, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu İstanbul’da düzenlenen bir Balkan konferansı vesilesiyle Türkiye’ye gelen Sırbistan ve Bosna-Hersek dışişleri bakanlarıyla bir toplantı düzenledi ve iki ülke arasındaki uyuşmazlığı ve gerginliği gidermek için yeni bir girişimde bulundu.
Bu inisiyatif önümüzdeki günlerde Türkiye’nin hazırlayacağı bir Eylem Planı ile geliştirilecek. Bu amaçla, önümüzdeki cumartesi Davutoğlu Bosna’ya giderken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Sırbistan’ı ziyaret edecek...
İstanbul’daki Balkan konferansı, Yunanistan’ın yeni Başbakanı ve aynı zamanda Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu’nun daha görevine başlar başlamaz Türkiye’ye gelmesine imkân verdi. Bu, Yunan lideriyle ikili ilişkiler ve Kıbrıs konusunda önemli görüşmelerin yapılması ve Ankara ile Atina arasında yeni bir diyaloğun başlaması için bir fırsat yarattı.
Tabii geçen cumartesi, Türkiye ile Ermenistan arasında iki protokolün imzalanmasıyla tarihi bir gün

Yazının Devamı

Zürih’teki kriz neyi gösterdi?

13 Ekim 2009

EĞER Zürih’te Türkiye ile Ermenistan dışişleri bakanlarının iki protokolü imzalamalarından sonra yapacakları konuşmaların metni önceden karşılıklı olarak teati edilseydi, herhalde herkesin gözü önünde yaşanan kriz önlenmiş olacaktı.
Bu tür törenlerde, tarafların yapacağı konuşmaların mutlaka karşılıklı onaydan geçmesi diye bir kural yoktur. Ama genelde bütün ayrıntıların büyük dikkatle belirlendiği toplantılarda konuşma metinleri üzerinde de önceden bir mutabakat sağlanmasına özen gösterilir.
Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanlarının Zürih’te yapmayı düşündükleri konuşmalar için önceden böyle karşılıklı bir onaya ihtiyaç duymamaları, daha işin başında havayı bulandıran gereksiz bir gerginliğe neden olmuştur.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun deyişiyle, bu bir “prosedürel kriz”di. Yoksa, hazırlanması aylarca süren, tüm cümleleri çok büyük titizlikle yazılan iki protokolün içeriğiyle ilgili yeni bir uyuşmazlık söz konusu değildi.
Ama açıkçası, daha yeni sürece “start” verilirken, işin esasına henüz inilmeden, böyle bir krizin çıkması iyi olmadı. Sonunda bu 3 saatlik kriz “konuşmalardan vazgeçilmesi” formülüyle atlatılabildi; ancak bu olanlar, iki noktada

Yazının Devamı

Tarihi uzlaşma sürecine start

10 Ekim 2009

SON dakikada beklenmedik bir pürüz çıkmadığı takdirde, Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanları bugün Zürih’te tarihi bir uzlaşmanın yolunu açacak olan iki belgeye imzalarını atacaklar.
Bu vesileyle düzenlenecek törene, ABD, Rusya, Fransa dışişleri bakanları ile AB Yüksek Temsilcisi’nin katılması, uluslararası camianın da bu mutabakata ne kadar büyük önem verdiğini gösteriyor.
Bu mutabakatın belli başlı dış güçlerin desteğini kazanması, protokollerin imzalanmasıyla başlayacak sürecin başarı şansını artırıyor.
Evet, bugün Zürih’te, uzun ve zorlu bir sürece start veriliyor.
Bu iki protokolün hazırlanması kolay olmadı. Bu noktaya gelininceye kadar aylarca, hatta yıllarca “sessiz ve derinden” diplomatik çabalar harcandı.
Şimdi ise, imzalanacak olan protokollerin hayata geçirilmesi aşamasına giriliyor. Yani asıl iş şimdi başlıyor.

Yazının Devamı