“Türkiye ile konuş”

8 Kasım 2008

TÜRKİYE’de 3 yıllık görevini tamamlamak üzere olan ABD Büyükelçisi Ross Wilson’a sorduk: “Sizin, giderayak, yeni başkan seçilen Barack Obama’ya mesajınız veya tavsiyeniz ne olacak?”
Kısa yanıtı hemen şöyle oldu:
“Türkiye ile konuş”...
Sonra bu cevabını açtı: Geçmişte Türk-Amerikan ilişkilerinde, üst düzeyde doğru dürüst bir diyalog kurulmadığı hallerde, anlaşmazlıklar çözülemedi. Oysa, geçen yıl Başbakan Erdoğan ile Başkan Bush arasında yapılan görüşme sayesinde anlaşmazlıklar giderildi, işbirliği sağlandı...
Dolayısıyla, Büyükelçi Wilson yeni Amerikan yönetimi ile Türk hükümeti arasında en üst düzeyde bir diyalog kurulmasını öneriyor.
Bu mesajını Barack Obama’ya veriyor; ama aynı zamanda Türk tarafına da, yeni yönetimle daha şimdiden -yani Obama’nın görevi devralacağı 22 Ocak’a kadarki geçiş sürecinde- temas kurmasını tavsiye ediyor.
Büyükelçi’nin de belirttiği gibi, Obama Türkiye’yi ziyaret etmedi, Türkiye’yi tanımıyor; ama onun yardımcıları ve danışmanları öyle değil. Onların arasında Türkiye’yi yakından izleyen ve bilen kimseler var. Bu çevreler Türkiye’nin önemini ve oynadığı riski takdir ediyorlar.

Yazının Devamı

Dünyada “umudumuz Obama” havası...

7 Kasım 2008

AVRUPA’dan Asya’ya, Kara Afrika’dan Latin Amerika’ya kadar, dünyada bir “Obama rüzgârı” esiyor.
Barack Obama’nın ABD’nin Başkanı seçilmesi, sanki sadece Amerikalıların değil, dünyanın da zaferi.
Amerikan tarihinde pek az başkana nasip olan bir ayrıcalık ve onur bu. (John F. Kennedy bile seçildiği gün o kadar popüler değildi)...
Son yıllarda anti-Amerikanizmin yaygınlaştığı bir dünyada, çeşitli ırk ve dinlere mensup insanların Obama tişörtleri ve Amerikan bayraklarıyla sokaklarda yeni Başkan’ın zaferini kutlaması, çok anlamlı.
“Obamania” dalgasının başlıca odak noktası, Barack Obama’nın “kökleri”nin bulunduğu Kenya tabii. Kenyalılar için Obama, aynı zamanda kendilerinin de başkanı. Bu nedenle dün bu ülkede milli bayram ilan edildi, halk sokaklarda dans ederek olayı kutladı...
Avrupa’da da Obama’yı kendileri seçmiş gibi sevinenler çok. Benzer bir durum da, Venezuela’dan Küba’ya, İran’dan Pakistan’a kadar ABD ile ilişkileri bozuk veya kesik olan ülkeler için de geçerli. Bu ülkelerde dahi, “umudumuz Obama” havası esiyor adeta...

Yazının Devamı

ABD’de ‘değişim’in ilk işareti

6 Kasım 2008

AMERİKALILAR dün Barack Obama’yı başkan seçmekle, Demokrat liderin seçim kampanyasında slogan olarak kullandığı DEĞİŞİM’in hayata geçirilişinin ilk sinyalini vermiş oldular.
Gerçekten Amerikalıların bir zenciyi başkan seçmesi, bir değişimden de öte, adeta bir devrim.
Obama’nın rakibi John McCain’i açık farkla yenmesi, “Beyazlar bir zenciye oy vermezler, veya son dakikada bundan vazgeçerler” diyenlerin ne kadar yanıldığını ortaya koydu.
Bugünkü Amerika, henüz 40 yıl öncesine kadar ırk farkının resmen gözetildiği, Martin Luther King gibi eşitlik mücadelesi veren zenci liderlerin öldürüldüğü Amerika değil artık. Dr. King’in “Bir rüyam var” dediği durum, bugün bir gerçek.
Beyaz Saray’a girme hakkını kazanan Barack Obama şimdi gururla, “Amerikan rüyası”nın gerçekleşmesinden ve ABD’nin “fırsatlar ülkesi” olmasından söz edebiliyor...

Nasıl başardı?

Yazının Devamı

Bush’un bıraktığı miras...

5 Kasım 2008

ŞU satırları okuduğunuz saatlerde ABD’de kimin başkan seçildiğini hepimiz öğrenmiş olacağız. Ama büyük saat farkı nedeniyle bu yazıyı yazarken, Beyaz Saray’a Barack Obama’nın mı, yoksa John McCain’in mi gireceğini bilemiyoruz.
Yeni başkanla ilgili değerlendirmeyi yarına bırakıp şimdi bu liderin -kim olursa olsun- selefi George W. Bush’tan nasıl bir miras devraldığına bir bakalım.
Basit bir deyişle, bir enkaz devralıyor!
Bu seçimlerin en önemli yanlarından biri, 8 yıllık “Bush döneminin sonu” anlamını taşımasıdır.
“New York Times”ın deyişiyle, George W. Bush’un başkanlığı, “Amerikan tarihinin en kötü dönemi” olarak hatırlanacaktır.
Bush, halefine gerçekten altından kalkılması zor, ağır bir miras bırakıyor.

Yazının Devamı

Sürpriz olur mu?

4 Kasım 2008

SÜRPRİZ derken kastettiğimiz şey, bugün ABD’de yapılacak başkanlık seçimlerini John McCain’in kazanmasıdır.
Gerçekten Cumhuriyetçi adayın kazanması, sürpriz sayılacak. Zira bütün anketler Barack Obama’nın bir hayli farkla önde gittiğini gösteriyor. Sonuçta da sandıktan Demokrat adayın çıkacağı yönünde yaygın bir kanaat var.
Ama biz gene de ihtiyatı elden bırakmayalım. Geçmişte tatsız tecrübeler yaşandı çünkü...
1948’de, anketler gibi, ilk seçim sonuçları da Cumhuriyetçi Thomas E. Dewey’i önde gösteriyordu. Buna dayanarak, ertesi sabah ünlü Chicago Tribune gazetesi Dawey’i başkan ilan ediyordu... Oysa, sabahın erken saatlerinde oy sayımı tamamlanınca, seçimleri Demokrat Harry S. Truman’ın kazandığı anlaşıldı. Aynı gazete “Extra” baskılar yayımlayarak düştüğü yanlışı düzeltmek zorunda kaldı...

‘Bradley faktörü’
Bugünlerde çok sözü edilen bir başka örnek var: 1982’de zenci politikacı (Demokrat) Tom Bradley, California Valisi olarak adaylığını koymuş, anketler de ona yüksek şans tanımıştı. Bir siyahın California Valisi olması büyük önem taşıyordu. Oysa sandıktan çıkan sonuç öyle olmadı: Oyların çoğunluğu Cumhuriyetçi rakibi George Deukmejian (Dökmeciyan)’a gitti.

Yazının Devamı

AB için stratejik önem yeterli mi?

1 Kasım 2008

AB Komisyonu’nun önümüzdeki hafta yayımlanacak İlerleme Raporu’nda Türkiye’nin stratejik önemine vurgu yapılması, Birliğin Ankara’ya bakışında bir değişikliği yansıtıyor.
Raporun Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili bölümünde, Türk diplomasisinin Balkanlar’da, Kafkasya’da ve Ortadoğu’da oynadığı yapıcı rolden ve bölgenin istikrarına yaptığı katkılardan övgüyle söz ediliyor, jeostratejik konumu itibariyle Türkiye’nin bir kilit ülke olduğu belirtiliyor.
Açıkçası, daha yakın zamanlara kadar, AB’nin gözünde Türkiye’nin stratejik konumu önemsenen bir faktör değildi. AB diplomatları ve Komisyon yetkilileriyle vaktiyle yaptığımız söyleşilerde, Türkiye’nin stratejik önemini gündeme getirdiğimizde, bize söylenen hep şuydu: “Türkiye’nin stratejik konumu ve fonksiyonu NATO için çok önemli olabilir. Ama AB için bu bir kıstas olamaz. AB’nin değer ölçüleri farklıdır”...
Bu ölçüler bugün için de geçerlidir kuşkusuz. Ama Komisyon yetkilileri ve hepsi değilse bile AB üye ülkelerinin önemli bir kısmı, artık Türkiye’nin jeostratejik öneminin Avrupa için de ne ifade ettiğini yavaş yavaş anlamaya başlıyor...

Övenler çok...
Türkiye’ye karşı tavrı malum olan Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin

Yazının Devamı

Farklı bir Barzani

31 Ekim 2008

“TÜRKİYE’ye barış ve kardeşlik mesajı gönderiyorum. Akan kanın durması için hepimizin çalışması gerek, çünkü kan akması kimsenin yararına değil”...
Bu sözleri söyleyen, Irak Kürt lideri Mesud Barzani...
İlk bakışta inanılması zor görünüyor. Aynı Barzani’nin daha birkaç ay öncesine kadar Türkiye hakkında söyledikleriyle mukayese edildiğinde, tutum değişikliğinin ne kadar büyük olduğu kolayca anlaşılabilir.
Bu değişikliğin çeşitli nedenleri var. Bunların başında, Türkiye’nin PKK’nın artan terör eylemlerinden sonra giriştiği yoğun diplomatik girişimler ve bu arada yıllardan beri ilk kez Mesud Barzani ile direkt temas kurma girişimi geliyor.
Geçen ay bir Türk heyetinin Bağdat’ta Barzani ile yaptığı görüşme sonucunda, önemli bir dönüm noktası sayılan, yeni bir süreç başladı.
Halen bu süreç, gizli tutulan temaslarla -veya “sessiz diplomasi” ile- devam ediyor ve gelişiyor. Resmi ağızlar, bazı somut sonuçlar ortaya çıkıncaya kadar, bu sürecin detayları üzerinde konuşmamayı tercih ediyorlar. Ama işlerin iyi gittiğini ve şimdi olumlu bir havanın oluşmakta olduğunu da belirtiyorlar.
Barzani’nin önceki akşam Washington’da, onuruna verilen bir resepsiyonda söylediği yukarıdaki sözler, bu

Yazının Devamı

Cumhuriyetin dış politika kriterleri

29 Ekim 2008

BUGÜN 85. yıldönümünü kutladığımız cumhuriyetin, daha kuruluş yıllarında, en büyük başarısı dış politika alanında olmuştur.
Bu başarı, büyük Atatürk’ün modern Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde izleyeceği yol konusunda ortaya koyduğu temel ilkeler ve hedefler sayesinde mümkün olmuştur.
Bu parametreler yıllar boyunca Türkiye’nin dış politikada bir nevi pusulası ve yol haritası işlevini görmüştür.
Günümüzde de Türk diplomasisine ilham ve yön veren bu belli başlı kriterleri şöyle özetleyebiliriz:

BARIŞ YOLU
Atatürk’ün slogan haline gelen “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü, cumhuriyet Türkiye’sinin temel dış politika hedefi oldu. Dağılmış bir imparatorluğun, Kurtuluş Savaşı’nda yıkılmış bir ülkenin toprakları üzerinde kurulan modern devletin toparlanması, kalkınması ve güvenliğini sağlaması için, gerçekten içte ve dışta barışa ihtiyacı vardı.

Yazının Devamı