ULUSLARARASI ilişkilerde “vesile” yaratmanın büyük yararı var. Geçen eylülde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Erivan’daki bir “futbol maçı vesilesiyle”, ilk kez Ermenistan’ı ziyaret etmiş ve meslektaşı Serj Sarkisyan ile görüşmüştü.
Önceki gün Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbantyan, dönem başkanı seçildiği Karadeniz Ekonomik İşbirliği örgütü “KEİ’nin İstinye’deki merkezini ziyaret vesilesiyle” İstanbul’a geldi ve meslektaşı Ali Babacan ile de uzun bir görüşme yaptı...
Öyle anlaşılıyor ki, Türk ve Ermeni liderlerinin bir araya gelmesi ve ilişkilerin normalleşmesi için, yeni birçok “vesileler” olacak. Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın rövanş maçı için önümüzdeki yıl İstanbul’a gelmesi de bu vesilelerden biri daha...
Bu temaslar sayesinde artık iki ülke arasında aktif bir diyalog süreci başlamış bulunuyor.
Önümüzdeki haftalarda -gene çeşitli vesilelerle- iki ülkenin Dışişleri bakanları ve diplomatları buluşacak ve bu arada ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde ilk somut adımlar atılacak.
Tavırlar değişti
Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin Bulgaristan’dan üç uçak dolusu silah satın alması, Erbil ile Bağdat arasında giderek derinleşen kopukluğun yeni bir işaretini veriyor.
“Washington Post” gazetesinin bu konuda verdiği haberin doğruluğu açık: Kürt makamları yaptıkları açıklamada, kendi kontrolleri altındaki bölgenin güvenliği için silah ithali hakkına sahip olduklarını öne sürerken, Irak İçişleri Bakanı El Bolani, bu yetkinin ancak merkezi Irak hükümetine ait olduğunu ve dolayısıyla Kürt yönetiminin mevcut yasaları ihlal ettiğini söylüyor.
Belli ki Amerikan gazetesinin bu haberi Bağdat’taki resmi makamları şaşırttı ve sinirlendirdi.
Merkezi hükümetin bir süredir peşmergelerin faaliyetine kuşkuyla baktığı, son olarak da Barzani’nin ABD’ye Kuzey Irak’ta üs vermeyi önermesinden de çok rahatsız olduğu biliniyor.
Şimdi Amerikan kuvvetlerinin Irak’tan çekilmesini öngören anlaşmaya varıldığı bir sırada ortaya çıkan bu olay, herhalde Irak hükümeti ile Barzani yönetimi arasındaki kuşku ve güvensizliği daha da artıracak...
Anlaşma ve sonrası
GÜN geçmiyor ki, ABD’de dev şirketlerden birinin -veya birkaçının birden- iflasın eşiğine geldiği, işsizler ordusuna on binlerce çalışanın daha katıldığı ve Wall Street borsasının daha da dibe vurduğu haberleri gelmesin...
Hafta başında General Motors ve Ford başta olmak üzere, otomotiv sanayisinin kurallarının devlete avuç açtığı bir ortamda, şimdi de finans sektörünün bir “Herkül”ü daha -Citigroup- “imdat” sinyalleri gönderiyor.
Daha birkaç ay öncesine kadar kim Amerikan ekonomisinin devlerinin bu durumlara düşeceğini tahmin edebilirdi?
Bu olanlar sadece büyük Amerikan şirketlerinin zincirleme çöküşünün değil, aynı zamanda ABD’nin, -siyasal ve askeri yönleriyle- gerilemesinin de belirtileri...
Trend, ABD’nin ekonomide olduğu gibi, diplomatik, siyasal ve askeri alanlarda ve dolayısıyla uluslararası arenada eski gücünü ve etkinliğini kaybetmesi yönünde gelişiyor.
ABD Ulusal İstihbarat Konseyi’nin önceki gün yayımladığı “Küresel Eğilimler” başlıklı 121 sayfalık rapor, bu konuda kara bir tablo çiziyor.
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın bugün başlayacak olan Hindistan ziyareti, 2000 yılından beri bir Türk hükümeti başkanının bu ülkeye yaptığı ilk resmi gezi olması açısından, önem taşıyor.
Bu ziyaretin zamanlaması da ilginç. İlk bakışta ekonomik ağırlıklı görünüyor. Başbakan, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK)‘in Yeni Delhi’de düzenlediği bir foruma katılacak. Bu vesileyle kalabalık bir işadamı grubu da, Başbakan’ın seyahatine katılıyor.
Erdoğan Hindistan Başbakanı Manmohan Singh başta olmak üzere, birçok Hint yetkilisiyle görüşecek. Kuşkusuz ticaretten enerjiye kadar birçok alanlarda işbirliğinin artırılması konusu, bu temaslarda öncelik taşıyacak.
Aslında bu alanlarda, mevcut büyük potansiyel dikkate alındığında, birlikte yapılabilecek çok iş var. Son zamanlarda ticarette belirli bir artış kaydedilmekle beraber, hâlâ rakamlar düşük ve de dengesiz (ihracatımız 450 milyon, ithalatımız ise 2 milyar dolar civarında)...
Ama iki tarafta da ticaretin yanı sıra, özellikle enerjide ve teknolojide yeni projeleri gerçekleştirme isteği var. Rusya’dan, Türkiye ve İsrail yolu ile Hindistan’a petrol sevkini öngören iddialı proje, bunlardan biri...
Başarı öyküsü
21. yüzyılda, açık denizlerde, Ortaçağa taş çıkartacak cinsten korsanlık olaylarının cereyan etmesi, inanılması güç, garip bir durum.
Bir süredir, hafta geçmiyor ki bir -veya birden fazla- yabancı gemi, Kenya’dan Aden Körfezi’ne kadar uzanan engin denizlerde, Somalili korsanların eline geçmesin.
Bu yılın başından bu yana, saldırıya uğrayan gemilerin sayısı 88’i buluyor. Bunların arasında iki Türk gemisi de var.
Korsanların dün Kenya açıklarında ele geçirdikleri ve Somali’ye götürdükleri gemi ise, büyüklüğü ve önemi bakımından, bir rekor! Suudi süper tankeri 100 milyon dolar değerinde ham petrol yüklü. Onun saldırıya uğraması hemen dünya petrol fiyatlarında bir artışa neden oldu...
Somalili korsanlar, aylardan beri bu işi büyük bir cüretle -bütün dünyaya meydan okurcasına- yapıyorlar ve gemilerin mensup olduğu şirketleri büyük fidyeler ödemeye zorluyorlar. Nitekim bu yıl ellerine geçen para 50 milyon dolar olarak hesaplanıyor.
Modern korsanlar, “mesleklerini” icra etmek için modern araçlar ve yöntemler kullanıyorlar. Bölgedeki gemi hareketlerini, Somali’nin Eyl Limanı’ndaki “karargahlarından” çağdaş iletişim araçlarıyla izliyorlar, gemilere yetişmek için süratli tekneler ve
ABD’nin beş buçuk yıldır işgal altında tuttuğu Irak’tan çekilme takvimi nihayet kesinleşti.
Amerikan makamlarının Irak hükümeti ile giriştiği çetin müzakereler sonunda varılan anlaşmaya göre, nihai çekilme tarihi 31 Aralık 2011 olarak saptandı. Ancak güvenlik durumu düzelirse, bu 3 yıllık süre beklenmeyecek, Amerikan askeri varlığı daha önce de sona erebilecek.
Anlaşmanın önemli bir özelliği de, geri çekilme sürecini hemen 2009’un ilk haftalarından itibaren başlatmasıdır. Nitekim 2009’un Haziran ayına kadar, Amerikan askerleri Irak’ın tüm kent ve kasabalarından çekilmiş olacak. Güvenliğin sağlanması görevini Bağdat’taki merkezi hükümet ve yeniden yapılanmakta olan Irak ordusu devralacak.
Irak makamları, anlaşmaya ülkenin egemenliğini ve hükümetin otoritesini teyit eden bazı önemli maddeler de koymayı başardı. Örneğin ABD, Irak topraklarından herhangi bir komşu ülkeye karşı askeri bir harekâta girişemeyecek. (Bu, özellikle İran’a bir garanti oluşturuyor)... Irak’taki Amerikan askerleri, üsleri dışında, bir suç işledikleri takdirde bu tür davalar Irak mahkemelerinde görülecek...
Saldırılar duracak mı?
Bu anlaşma ile, Amerikan işgalinin sona erme süreci -yeni yıl itibariyle-
TÜRKİYE’nin ABD ile İran arasında arabuluculuk rolünü üstlenmesi şansı nedir? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu hafta “New York Times” gazetesine verdiği demeçte, yeni Obama yönetimi ile Tahran arasında böyle bir rol oynamaya hazır olduğunu ve bunun “yararlı olacağına inandığını” söyledi.
Başbakan’a göre, Barack Obama’nın başkan seçilmesi, ABD-İran ilişkilerinde yeni bir fırsat yaratıyor.
Gerçekten Obama’nın seçim kampanyasında söyledikleri, Washington’un İran politikasında bir değişiklik olacağı beklentisini yarattı. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın Obama’ya tebrik mesajı göndermesi, yeni Başkan’ın da bu mesajı değerlendirmekte olduğunu ve yakında buna cevap vereceğini açıklaması da bu umutları artırdı.
İşte Başbakan Erdoğan, böyle bir hava içinde, arabuluculuk önerisini ortaya attı.
Aslında Türkiye “İran krizi”nde geçen yazın başlarında devreye girmiş, “kolaylaştırıcı” diye tanımlanan bir rol üstlenmişti. Bu kez Başbakan’ın önerisi, şimdiye kadar yapılandan biraz farklı görünüyor.
Daha önce Türk diplomasisi “İran nükleer krizi”nin çözümüne yardımcı olmak için, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve Almanya’dan oluşan “Altılar” grubu ile, Tahran arasında bir
BEYAZ Saray’a taşınıp yeni Başkan olarak görevini devralmasına daha 69 gün var ama Barack Obama kollarını sıvamaya başladı bile...
Başkan George W. Bush geride o kadar acil ve önemli sorunlar bırakıyor ki, Obama zaman kaybetmeden işe sarılmak durumunda. Dün Beyaz Saray’da gerçekleştirilen mutat halef-selef görüşmesinin aceleye getirilmesi de bu yüzden...
Obama’nın önünde öncelikle ele alması gereken yığınla dosya var. Bunların başında kuşkusuz ekonomik sorunlar geliyor.
Ama yeni Başkan, daha resmen görevine başlamadan bile, birtakım dış meselelere de eğilmek zorunda. Başkan seçilmesinin bütün dünyada yarattığı büyük beklentiler ve kendisine olmadık yerlerden dahi gelen mesajlar üzerine, Obama’nın şimdiden bazı temel stratejik pozisyonlar belirlemesi gerekiyor.
Irak, İran, Pakistan, Rusya ile ilişkiler, uzun “acil dış meseleler” listesinin başında geliyor.
Kafaların takıldığı sorun