AMERİKAN helikopterlerinin Suriye’nin Irak sınırına yakın bir bölgesine karşı giriştiği saldırıyla, ABD ilk kez Suriye’ye karşı -dolaylı da olsa- bir askeri müdahalede bulunmuş oldu.
Eğer bu, havadan bir bombalama harekâtı olsaydı, teröristlerin peşine düşen uçakların veya helikopterlerin sınırı şaşırıp “kazaen” Suriye topraklarını vurdukları söylenebilirdi.
Oysa bu olay farklı. Irak’taki bir üsten kalkan 4 helikopter, planlandığı gibi, Suriye’nin sınırdan 10 kilometre içlerindeki Ebu Kamel bölgesine uzanarak, buradaki bir köye komandolarını indirdi. Bu özel ekip köydeki bir binayı ve orada bulunanları hedef alıp bombaladı ve işini bitirdikten sonra helikopterlerine binip bölgeden uzaklaştı...
ABD’nin birdenbire böyle bir operasyona girişmesi, Suriye için bir şok, dünya için de sürpriz oldu.
Kontrol edilemiyor
ABD ve Irak hükümeti, öteden beri Suriye’yi, El Kaide ve diğer terör gruplarının sınır bölgesindeki faaliyetlerine göz yummakla suçluyor. Irak’a eylem yapmak üzere giren yabancı militanların yüzde 90’ının Suriye sınırından sızdıkları öne sürülüyor.
ÖNCEKİ günkü “New York Times” gazetesinin birinci sayfasında yer alan bir haberde, mali kriz yüzünden birçok Amerikalının, günlük yaşamlarında kullandıkları bazı ilaçları almaktan vazgeçtikleri bildiriliyordu.
Haberi göre, Amerikalılar kriz nedeniyle yiyecek, ev, ulaşım gibi temel ihtiyaçlarıyla ilgili harcamalarını kısarken, şimdi bu listeye bazı ilaçları da eklemiş bulunuyorlar.
Bu nedenle büyük ilaç fabrikaları, daha şimdiden satışlarında yüzde 10-15 oranında bir düşüş ile karşılaşıyorlar.
Oysa, Amerikalıların sağlıklarına çok düşkün oldukları ve ilaçları bolca kullandıkları biliniyor. Şimdi mali kriz nedeniyle bu huylarından vazgeçiyorlar!
Kemerleri sıkıyorlar
Son günlerde Amerikan basını, mali krizin Amerikalının günlük hayatı üzerindeki etkilerine ilişkin haberlerle dolu. Örneğin artık birçok çalışan Amerikalı, öğle yemeği için sandviçleri evinde hazırlayıp işyerine getiriyor... Araba sahipleri, yeni model araç almak bir yana, mevcut olanını da eskisi gibi kullanmıyor ve otobüse veya metroya binmeyi tercih ediyor... Amerikan aileleri mutfak masraflarını da iyice kısıyor, daha önce planladıkları tatillerini de iptal ediyor...
DÜNYAYI kasıp kavuran mali kriz, Türkiye’nin AB’ye katılım sürecini daha da tıkar mı, yoksa yeni bazı umutlar yaratabilir mi?
Bu soru, önceki akşam euractiv.com.tr’nin kuruluşunun birinci yıldönümü kutlaması vesilesiyle İstanbul’da düzenlediği bir toplantıda tartışıldı.
euractiv.com.tr 9 ülkede 9 dilde AB ile ilgili kapsamlı yayın yapan, Brüksel merkezli euractiv adlı bağımsız bir uluslararası kuruluşun Türkiye kolu.
AB uzmanı gazeteci Zeynep Göğüş’ün başında bulunduğu euractiv.com.tr’nin bir yıldan beri Türkçe olarak yaptığı yayın, aralarında işadamlarının, bürokratların ve akademisyenlerin de bulunduğu 50 bin kişi tarafından izleniyor. Bu düzenli bilgi akışı, Türkiye ile AB arasında daha iyi bir anlayışın ve yakınlaşmanın sağlanmasına katkıda bulunuyor.
Karışık duygular
Kuruluşun birinci yaş günü kutlaması çerçevesinde düzenlenen “Küresel Finans Krizi: Avrupa ve Türkiye’ye Etkileri” başlıklı panele, Euractiv’in Uluslararası Başkanı Christophe Leclerq ve İş Portföy Genel Müdürü Dr. Gürman Tevfik katıldı.
DIŞİŞLERİ Bakanı Ali Babacan dün NTV’ye verdiği demeçte, Türkiye’nin yeni seçildiği BM Güvenlik Konseyi’nde nasıl bir politika izleyeceğine ilişkin soruyu şöyle yanıtladı: “Bizim özgün bakışımız çok önemli burada. Bize oy veren ülkelerin çoğunun beklentisi de bu. Pek çok konuda inisiyatif geliştiren, ortaya kendi teklifini koyan ve pozitif yaklaşımlarıyla çözüm üreten bir ülkeyiz”...
Türkiye bu başarısıyla, şimdi uluslararası sahnede önemli bir aktör olarak öne çıkıyor.
Bu yeni rol, birtakım avantajlar ve fırsatlarla beraber bazı riskler ve güçlükler de getiriyor.
Ankara bunun bilincinde ve bu sorumluluklarını gereği gibi karşılamak için kollarını şimdiden sıvıyor.
Babacan’ın da belirttiği gibi, Türkiye üyesi olduğu bu forumda, şimdiye kadar belki fazla ilgi duymadığı -Kara Afrika’nın ve Latin Amerika’nın siyasal sorunlarından, küresel ısınma ve gıda krizine kadar çeşitli problemlerle meşgul olmak, bu konularda net tavır alıp Konsey’de oyunu ona göre kullanmak zorunda.
Bu bakanlıkta ve BM’deki delegasyonda çok sıkı ve ayrıntılı çalışmaların yapılmasını gerektirecek. Tabii bunun için Türk delegasyonunun ve Dışişleri Bakanlığı kadrolarının takviye edilmesi de şart...
ARTIK iyice anlaşıldı ki, ABD’de başlayan, Avrupa’ya hızla ulaşan ve Asya-Pasifik’e kadar uzanan finansal krizden etkilenmeyecek ülke yok...
Dünyanın neresinde olursa olsun, zengin veya fakir, gelişmiş veya gelişme halindeki ülkeler, Wall Street’teki şiddetli mali depremin artçı sarsıntılarından, bir şekilde etkilenmeye başladılar bile...
Bu şokun ekonomik, sosyal ve siyasal sonuçları zamanla daha net ortaya çıkacak. Uzmanlara göre, dünya henüz bu krizin ilk aşamasında bulunuyor ve bunun en az iki yıl daha sürmesi bekleniyor.
Şimdilik bundan en çok etkilenen ülkelerin başında ABD geliyor. (Aslında ekonomisi topyekûn çöken İzlanda’dır)... Gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri de hemen onun ardından geliyor.
Ama bu kriz, sadece Batı kapitalist sistemini derinden sarsmış değil. Aynı sarsıntının dalgaları, Rusya’ya, Çin’e ve “Üçüncü Dünya” ülkelerine kadar ulaşmış bulunuyor.
Onları kim kurtaracak?
ABD’deki başkanlık seçimlerini kim kazanacak? Cumhuriyetçi John McCain ile Demokrat Barack Obama’dan hangisi “bizim için” daha iyi?..
Son iki gün, aralarında “baba” Bush’un güvenlik danışmanlığını yapmış olan emekli Korgeneral Brent Scowcorft, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz, Amerikan-Türk Konseyi üyeleri ve ABD’nin önde gelen yazarlarının da dahil olduğu üç ayrı heyetle yaptığımız sohbetlerin ışığında, şöyle bir değerlendirme yapabiliriz.
Seçim tarihine iki buçuk hafta kala, birinci soruya verilecek yanıt nispeten kolay: Obama’nın kazanma şansı giderek artıyor. Özellikle son haftalarda ABD’yi kasıp kavuran ekonomik kriz, Obama’nın daha çok destek kazanmasına yol açtı. TV’deki ikili tartışmalardan da Demokrat aday daha üstün çıktı.
Bir sürpriz olabilir mi? İhtiyatlı konuşanlar “olabilir” diyor; ama çoğunluk açıkçası McCain’in kazanabileceğine inanmıyor...
Farklı tavırlar
Gelelim bizi ilgilendiren ikinci soruya.
TÜRKİYE’nin Kuzey Irak’taki bölgesel yönetime yönelik yeni açılımından bir sonuç alınabilir mi?
Geçen salı günü, Türkiye’nin Irak Özel Temsilcisi Murat Özçelik’in Bağdat’ta bölgesel Kürt lideri Mesut Barzani ile yaptığı görüşmeden sonra bu soru hararetle tartışılıyor.
Irak’taki Kürt yönetimine böyle bir açılıma prensipte karşı olanlar, PKK’nın Kuzey Irak’taki varlığına son verilmesi bağlamında, bu temastan hiçbir sonuç beklemiyorlar.
Buna karşılık yeni diplomatik girişimi gerçekleştirenler, ihtiyatlı bir şekilde umutlu görünüyorlar.
İnce ayarlar
Ankara’nın bu yeni açılımıyla ilgili, önce şu tespitleri yapmakta yarar var:
İSVEÇ’in İstanbul Başkonsolosu Ingnar Karlsson, deneyimli bir diplomat olmanın yanı sıra, tanınmış bir araştırmacı ve yazardır. 65 yaşındaki diplomat, Ortadoğu dahil, dünyanın çeşitli bölgelerindeki elçiliklerde görev yapmış, bu arada siyasi konular üzerinde 13 kitap yazmıştır. Bunlardan bazısı ve bu arada geçen yıl yayımlanan “Avrupa ve Türkiye” adlı eseri, Türkçeye de çevrilmiştir.
Önceki akşam Ingnar Karlsson, 2 ay önce İsveç’te yayımlanan ve Türkçe tercümesi de henüz basılan “Bir Diplomatın Gözüyle Kürt Sorunu” adlı kitabının tanıtımını, İsveç Başkonsolosluğu’nda verdiği bir resepsiyonda yaptı.
Türkiye’de 7 yıl gibi rekor bir süre görev yapan ve şimdi emekliye ayrılmakta olan İsveçli diplomat, bölgedeki Kürt sorununu yıllardan beri inceliyor. Bu uzun ve kapsamlı çalışmalarının ürünü, işte yeni çıkan kitabı.
Resepsiyonda yaptığı konuşmada, Karlsson bu kitabının İsveç’te büyük ilgi gördüğünü, basında da çok iyi karşılandığını söyledi; ancak, bazı militan Kürt çevrelerinin kendisini çok sert şekilde eleştirdiğini de ekledi.
Kitabı okuyunca buna şaşmamak gerekir...
Neden “ütopya”?