Operasyona doğru mu?

13 Nisan 2007

Yorum Daha açık bir deyişle, Ankara'nın Bağdat'a ve de Washington'da Kuzey Irak'taki PKK varlığına kesinkes son verilmesi için harekete geçmesini isteyen ve bunun için de bir zaman limiti veren notaları, Org. Büyükanıt'ın ifadelerinden sonra bir ağırlık kazanıyor.Bağdat'ın ve Washington'un bu yeni gelişmenin ışığında ne yapacaklarına karar vermeleri -ve beklenen zaman içinde harekete geçmeleri- gerekiyor.Aksi halde ne olur? Türkiye Kuzey Irak'a karşı bir askeri operasyona girişir mi? Genelkurmay Başkanı açık konuştu, TSK'nın bunun lehinde olduğunu, böyle bir harekâtı yararlı bulduğunu ve bundan mutlaka sonuç alınacağına inandığını vurguladı. Ancak, bunun için de siyasi iradeye ihtiyaç olduğunu, yani bu konuda hükümetin (ve de Meclis'in) karar vermesi gerektiğini de belirtti.Gerek içeride gerek dışarıda psikolojik bir baskı oluşturacak olan bu konuşmadan sonra, Türkiye'nin Kuzey Irak'a karşı bir askeri müdahalesi olasılığı daha artmış görünüyor.Şimdi her şey, Bağdat'tan son Türk notasına gelecek yanıta ve Washington'un da bu konuda alacağı tavra bağlı... GENELKURMAY Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın dün Kuzey Irak ile ilgili söyledikleri, hükümetin son diplomatik girişimlerine güç

Yazının Devamı

AB'yi beklemeden...

12 Nisan 2007

Yorum Bu gelişmelerden biri de, AB ile ilintili. Gerçi bu "cephe"de artık eski ilgi ve heyecan yok. Müzakere sürecinde nihayet yeni (ikinci) bir faslın açılması da, "teknik" veya "rutin" sayıldığı için, kamuoyunun dikkatini pek çekmedi.Ancak bizim değinmek istediğimiz gelişme, aslında AB ile ilintili olmakla beraber, Ankara'nın ondan bağımsız bir hareketini sergilemesi bakımından önemli.Hükümet, yoğun çalışmalardan sonra, 2007-2013 yılları arasında, AB üyelik sürecini yeni bir perspektife oturtarak "yol haritası" niteliğinde bir program hazırladı.Geçen gün İstanbul'da bir grup gazeteciyle bu 343 sayfalık program taslağı üzerinde bilgi veren Devlet Bakanı Ali Babacan'ın dediği gibi, Türkiye bu çalışmayla reformları gerçekleştirmeye kararlı olduğunu gösteriyor. Bu dönemin sonunda Türkiye AB üyeliğine hazır olacaktır. Bakalım AB o zaman hazır olacak mı? SON günlerde özellikle Barzani'nin demeçleri ve Kuzey Irak'taki durum, dış politika alanındaki diğer gelişmeleri arka plana itti. Program taslağı gerçekten iddialı hedefler koyuyor. AB'nin öngördüğü 32 faslın hepsi bütün ayrıntılarıyla bu programda yer alıyor. AB'nin geçen aralıkta Kıbrıs Rumlarının manevraları sonunda "dondurduğu"

Yazının Devamı

Barzani'nin tuzağına düşmemeli

11 Nisan 2007

Yorum Irak Kürt liderinin Türkiye aleyhtarı ifadelerine kızmamak mümkün değil tabii. Ancak Türkiye'nin bu tür beyanlar karşısında nasıl davranması veya ne gibi bir karşılık vermesi gerektiği konusunu soğukkanlılıkla değerlendirmek gerek.Bu bağlamda Ankara'da yapılan resmi açıklamalar ve gerek Irak hükümeti gerek ABD yönetimi nezdindeki girişimler, Barzani'ye bu aşamada gereken cevabı vermiştir.Onun söylediklerine aşırı önem verip sanki Türkiye'nin kendisi tarafından zor durumlara düşürüldüğünü, Ankara'nın bu tehditleri karşısında bir şey yapamadığını iddia etmek, doğrusu kendi kendimize haksızlık etmek olur.Güçlü Türkiye, Barzani karşısında böyle bir komplekse kapılacak bir ülke mi?Kaldı ki eğer onu "basit bir aşiret reisi" olarak görüyorsak, onun söylediklerini hiç kaale almamamız, onu görmezlikten gelmemiz gerekmez mi? BARZANİ'ye acaba değerinden fazla mı önem veriyoruz?.. Örneğin, onun bir Arap televizyon kanalına son söylediklerine karşılık bu kadar öfkelenmemize veya telaşlanmamıza gerek var mı? Barzani hayaller görebilir (bağımsız ve hatta büyük bir Kürdistan), şu anda Irak'taki anormal şartlardan (ABD'nin Kuzey Irak'ta olanlara seyirci kalmasından veya destek vermesinden)

Yazının Devamı

Barzani sorunu

10 Nisan 2007

Yorum KDP liderinin öteden beri Türkiye'yi çok rahatsız eden, hatta öfkelendiren laflar ettiğini biliyoruz. Örneğin Barzani bundan önceki demeçlerinde Türkiye'nin PKK'ya yönelik bir müdahalesine karşı çıkacağını, Ankara'nın Kerkük konusunda müdahale etmesine izin vermeyeceğini, hatta hiçbir gücün Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürdistan'ın kurulmasına engel olamayacağını açıkça söylemekten çekinmemiştir.Son olarak "El Arabiya" televizyonuna verdiği mülakatta Barzani bu bilinen görüşlerini tekrarladı; ama buna ek olarak çok önemli -ve çok kışkırtıcı- bir laf daha etti: "Eğer Türkiye Kerkük'e karışırsa, biz de Diyarbakır'a karışırız" şeklinde bir tehditte bulundu.İşte bu yeni ifade, Barzani'nin nasıl bir strateji geliştirmekte olduğu ve tehditlerini savururken neyi amaçladığı ve neye güvendiği hakkında bir fikir veriyor. Kuzey Irak'taki Kürt yönetiminin başı Mesud Barzani bir kez daha ateşle oynadı. Hem de bu sefer bu ateşi kökünden körüklemeye kalkışmakla... Evet, Barzani Türkiye'ye bu şekilde meydan okurken, neye veya kime güveniyor?Çeşitli olasılıklara bakalım:1) Bir hayli güçlendiği söylenen kendi peşmerge kuvvetlerine... Herhalde Barzani peşmergelerin TSK'yla boy ölçüşecek durumda

Yazının Devamı

Görevimiz tehlike...

7 Nisan 2007

Yorum Bu, ülkenin nispeten güvenli bölgesi sayılan başkent Kâbil'in de şiddet eylemlerine sahne olduğunu gösteriyor. Ve Bölge Komutanlığı'nı üstlenen Tuğgeneral Kasım Erdem'in görevinin zor ve tehlikeli olduğunu da hatırlatıyor.Aynı şey, personel sayısı 750'den 1150'ye çıkarılan Türk birliği için de söylenebilir.Gerçi Türk birliği sadece Kâbil kenti içinde görev yapıyor. Görevi de devriyenin yanı sıra, daha çok, Afgan halkına çeşitli alanlarda -sağlıktan eğitime kadar- destek olmaktır. Yani, örneğin, çok daha tehlikeli olan güney bölgesindeki NATO gücü gibi, Taliban -veya El Kaide- ile savaşmak değil.Değil ama, görev ne kadar sınırlı olursa olsun, Kâbil ne ölçüde güvenli sayılırsa sayılsın, Afganistan'da "asker olmak" güç ve riskli bir iş... Türkiye'nin Afganistan'da, NATO'nun Kâbil Bölge Komutanlığı'nı devraldığı bir günde, rejim karşıtlarının bir intihar saldırısı düzenlemesi (ve bu olayda 6 sivilin ölmesi), kötü bir rastlantı... Ne var ki Türkiye bu konuda oldukça deneyimli. Nitekim Türk Silahlı Kuvvetleri dün komutanlık görevini de üçüncü kez üstlenmiştir.İlk kez bir Türk komutan Haziran 2002'de ISAF'ın (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) başına geçmiştir... Benzer bir görev

Yazının Devamı

Rehine krizinden alınacak dersler...

6 Nisan 2007

Yorum İran Körfez'deki tartışmalı sularda 15 İngiliz denizcisini yakaladığı an (bazı "askeri uzmanlar"ın tavsiye ettiği gibi) İngilizler silahlarını çekip direnselerdi, kanlı bir çatışma çıkardı. Bunun Körfez'de hazır duran iki ülkenin savaş gemilerinin harekete geçmesine dahi yol açabilirdi...Aynı şekilde eğer İngiltere -baştaki sert çıkışlarına rağmen- işi sakin diplomasiyle halletmeyi tercih etmeseydi, İran da "rehine kartını" başka şekilde kullanmaya kalkışabilirdi. O zaman belki de haftalarca, aylarca süren bir gözaltı ve yargılama süreci -ve dolayısıyla tırmanan bir gerginlik- yaşanmış olacaktı...Bu "kötü senaryo" tahminlerini daha uzatabiliriz. Neyse ki bunların hiçbiri olmadı. Blair hükümeti işi alttan aldı ve diplomasi çarkını çalıştırdı... Ahmedinecad yönetimi de krizi kontrol altında tutmayı bildi ve sonunda İngilizleri "af" edip salıvermeyi yeğledi... GEREK İngiltere, gerek İran "rehineler krizi"ni kötü yönetselerdi, bugün bölge tehlikeli bir gerilim içinde olacaktı. Bu 13 günlük serüvenin cereyan şekli ve sonucu, dikkatle incelenmesi gereken sonuçlarla ve alınmasında yarar olan derslerle dolu. Hem İngiltere, hem İran, hem dünya için... İran, İngiltere gibi Körfez'de

Yazının Devamı

İran kazançlı çıktı

5 Nisan 2007

Yorum Böyle anlaşmazlıklarda taraflar kendi paylarına kazanç çıkarırlar. Örneğin İngilizler "özür dilemeden", denizcileri kurtarmayı başarı sayıyorlar. İranlılar ise, Londra'nın "bir daha bu hatayı tekrarlamayacağını" bildirmesini kendi zaferleri olarak gösteriyorlar.Ancak bu oyunu İran'ın birçok bakımdan kazandığı açık.Tahran baştan sona inisiyatifini elinde tuttu, Blair hükümetini zorladı, İngiliz halkını -ve dünyayı- heyecanlandırdı. Sonunda da kararını ilan ederken İngiltere'ye -adeta haddini bildiren bir üslupla- mesajını verdi... Hatta bu açıklamayı Paskalya yortusuna denk getirerek, mesajını bir "bayram hediyesi" olarak tüm Hıristiyan dünyasına sunmuş oldu...Daha ayrıntılı yorum, yarına... İran'ın elindeki "İngiliz rehineler" meselesi, nihayet çözüldü. Başta koparılan gürültüden sonra, "sakin diplomasi" ile "mutlu son" -yani 15 denizcinin serbest bırakılması- sağlandı... SURİYELİLERİN şu sırada mutlu olması için en az üç neden sayabiliriz. Birinci neden: Halep'teki Halk Olimpiyat Stadyumu'nun açılışı vesilesiyle Başbakan Erdoğan'ın Suriye gelmesi ve Devlet Başkanı Beşar Esad ile Türk-Suriye ilişkilerinde yeni bir sayfa açacak olan görüşmeler yapması...İkinci neden: ABD

Yazının Devamı

Kerkük'te 'anormal' gidiş...

3 Nisan 2007

Yorum Nitekim Bağdat'ta resmi ağızlar, Maliki hükümetinin bu kararını, "normalleşme" süreci çerçevesinde atılan bir adım olarak nitelendiriyorlar.Karara göre, Saddam Hüseyin'in ta 1968'de Kerkük'ün "Araplaştırılması" için bu tarihi kente sevk ettiği (çoğu Şii) Araplar, istedikleri takdirde, eski köy ve kasabalarına dönebilecekler. Irak hükümeti, bu "gönüllü" davranışı, aile başına 15 bin dolar ve bir arsa vererek ödüllendirecek...Karar "insani" amaçlarla alınmış görünse de bunun hukuki ve siyasi yönleri, bölgenin "anormal gidişatı"nın hızlanacağına işaret ediyor. Irak hükümetinin Kerkük'te yaşayan Arap ailelerinin eski yurtlarına dönüşlerini "teşvik etme" kararı, ilk bakışta Saddam döneminde girişilen art niyetli uygulamanın "düzeltilmesine" yönelik bir hareket olarak görünebilir. Kararın alındığı geçen perşembeden bu yana Kerkük'ten gelen haberler, "teşvik" kapsamına alınan Araplardan çoğunun -para ve arazi cazibesine rağmen- Kerkük'ü terk etmeye "pek gönüllü" olmadıklarını ortaya koyuyor. Nitekim gazetecilerle konuşanlar, (ki bir kısmı da ikinci kuşak Kerküklüdürler) kendilerini "buralı" saydıklarını, evlerinin, işlerinin burada olduğunu, bazısının da Türkmenlerle, Kürtlerle ve

Yazının Devamı