Yorum Etrafımız derken, bu kez -Irak veya İran'ı değil- Rusya'yı kastediyoruz.Bir dizi olay, dünya aktüalitesinde Rusya'yı ön plana çıkarmış bulunuyor.Bunun nedenini bir cümleyle ifade etmek gerekiyorsa şöyle diyebiliriz: Rusya artık eski Rusya değil...Bir bakıma ABD de artık eski ABD değil.Rusya'nın güçlenmesine karşılık, ABD giderek güç kaybına uğruyor.Arada bir de Avrupa var. AB şimdi daha genişletilmiş ve potansiyelini artırmış bir AB... Ama aynı zamanda görüş birliği gevşemiş bir AB...Şu sırada ABD ile Rusya ve AB ile Rusya arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkları, işte bu çerçevede görmek lazım... BİZ enerjimizi iç politika tartışmalarıyla tüketirken, etrafımızda -sonuçta bizi de etkileyecek olan- önemli gelişmeler oluyor. Evet, Rusya eski Rusya değil artık. Putin yönetiminin ülkesine belirli bir siyasal istikrar, ekonomik toparlanma ve uluslararası etkinlik kazandırdığı açık. Tabii şartlar da ona yardımcı oldu. Bu arada petrol ve doğalgaz fiyatlarının artması, ona bir "enerji ülkesi" olarak büyük avantaj sağladı.Putin bu avantajını her fırsatta iyi kullanıyor. Geçen hafta sonu, Kazakistan ve Türkmenistan ile imzaladığı anlaşmayla Orta Asya doğalgazı, Rusya yoluyla Avrupa'ya
Yorum Son günlerde İstanbul'un ev sahipliği yaptığı çeşitli uluslararası toplantılarda (Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki "Global Liderlik Forumu"ndan Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) yıllık konferansına kadar) bu konu üzerinde duruldu.IPI kongresi için İstanbul'a gelen pek çok gazeteciden duyduğumuz söz şu oldu: "Böyle bir konferansı için bundan daha ilginç bir zaman düşünülemezdi. Bu vesileyle, demokrasi ile İslam konusundaki gerçekleri burada daha iyi öğrenebiliyoruz"...Bir Avrupalı meslektaş sohbetimizde şöyle dedi: "Batı demokrasilerinde laiklik ve hele ordunun rolü gibi faktörlerin sözü bile geçmez. Ama bu ülkede bunlar tablonun bir parçasıdır ve bunları dikkate almak zorundayız".İzmir mitingi, Türkiye'yi daha iyi anlamaya çalışan yabancılara laikliğin demokrasinin nasıl ayrılmaz parçası olduğunu daha iyi kavrama fırsatını sağladı... Bahçeşehir'deki sempozyumda konuşan ABD'nin eski Türkiye büyükelçisi Morton Abramowitz bunu bir cümleyle şöyle ifade etti: "Laiklik olmadan demokrasiyi yürütemezsiniz"... Türkiye'de cumhurbaşkanı seçimi krizinin yol açtığı demokrasiyle ilgili tartışmalar, gün geçmiyor ki yabancı basında ve akademik çevrelerde tartışılmasın. Türkiye, özellikle
Yorum İsminin açıklanmasını istemeyen Amerikalı konuşmacı, Türk akademisyenlerinin sorularını yanıtlarken de zaman zaman ABD'nin veya İsrail'in şimdiki hükümetin bazı davranışlarından rahatsızlık duyduğunu ve bunu da açıkça dile getirdiğini hatırlattı ve dolayısıyla AKP'ye körü körüne bir destek verildiği yönündeki bir algılamanın yanlış olduğunu belirtti.ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın önceki gün Senato'da söyledikleri, Washington'un bu konudaki duruşuna biraz daha açıklık getiriyor. Rice'ın ifadesince, "Bugünkü Türk hükümeti, İslam kökenli AKP tarafından yönetildiği halde, Türkiye'yi AB ile bütünleşmeye adadı... Bu hükümet halk tarafından seçildi. ABD'nin rolü, Türkiye'deki demokratik ve anayasal süreci desteklemek yönündedir"... Hafta içinde Yeditepe Üniversitesi'nde, ABD Kongresi'nde çok etkili olan bir siyasi örgütün lideri, Washington'un Türkiye'ye bakışını anlatırken, şu tespiti yaptı: "ABD için (aynı şey genelde Batı ve İsrail için de geçerli), Ankara'da iktidarda kim bulunursa bulunsun, önemli olan Türkiye ile yakın ilişkilerin sürdürülmesidir... Yani bu ilişkiler çerçevesinde AKP için bir tercih veya bir karşıtlık söz konusu olamaz". ABD'nin veya Türkiye ile
Yorum l Birincisi: Blair'in gidişi, Türkiye için ciddi bir kayıp. Kendisi gerçekten bir "Türk dostu" idi. Bunu her fırsatta gösterdi. Bu da Türkiye'ye jeostratejik konumu ve bölgede oynayabileceği rol nedeniyle verdiği önemden kaynaklanıyor. Blair'in son dönemde Türkiye'nin AB üyeliğine aktif desteği unutulmayacaktır.Ne yazık ki onun görevinden ayrılmasıyla, yakın bir geçmişe kadar AB'de Türkiye'ye sahip çıkan Avrupalı liderlerin (Almanya'da Schröder, İtalya'da Berlusconi, Fransa'da Chirac gibi) sayısı artık iyice azalmış bulunuyor. Neyse ki Blair'in yerine geçmesi beklenen Gordon Brown'un aynı tutumu sürdürmesi umudu var...l İkincisi: Blair'in çekilme şekli, tüm politikacıları düşünmeye sevk etmesi gereken bir örnek. Blair bu kararı zorlayıcı veya dayatmacı herhangi bir davranış sonunda değil, kamuoyunda artık eski desteğini kaybettiğini sezmesi üzerine vermiştir. Daha seçimlere bir yıl var. İsteseydi, koltuğunda kalmakta ısrar edebilirdi. Ama çekilme zamanını bizzat seçti. Kendisini daha fazla yıpratmadan ve de ülkesini daha zora sokmadan... İNGİLTERE Başbakanı Tony Blair'in İşçi Partisi liderliğinden ve 10 yıldan beri sürdürdüğü başbakanlık görevinden çekilme kararını önce bizi
Yorum Politikacıların iktidara geldiklerinde muhalefette veya seçim kampanyasında söylediklerinden farklı hareket ettikleri çok görülmüştür. Ancak konuştuğumuz birçok analist, Sarkozy'nin bir çırpıda değişmesini beklememek gerektiği kanısındalar. Bunun başlıca nedeni, muhafazakâr liderin, Türkiye'nin Avrupa'da yeri olmadığı veya olmaması gerektiği konusundaki güçlü inancıdır. Sarko'yu böyle düşünmeye sevk eden faktörleri de dün belirtmiştik.Bununla beraber, Sarkozy'nin Türkiye'ye AB kapısını tamamen kapatmak -ve ona başka bir statü veya rol vermek- hevesinin karşısına, bazı engellerin çıkması olasılığı vardır.Fransız diplomasisi bu engelleri zamanında dikkate alır ve Elysee Sarayı'na gereken uyarıları yaparsa, Sarkozy'nin zamanla Türkiye'yi dışlamak sevdasından vazgeçmesi mümkündür. YENİ Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin Türkiye'yi karşı tutumunu değiştirmesi şansı, daha açıkçası işbaşına geçtikten sonra Türkiye'nin AB üyeliğini engellemekten vazgeçmesi olasılığı var mı? Ama bunu şimdiden kimes garantileyemez. "Merkel örneği"ni Sarkozy için de emsal saymak da yanıltıcı olabilir. Unutmamalı ki Almanya Şansölyesi, Türkiye'ye AB'de özel bir statü verilmesi gerektiğini savundu
Yorum Bununla ilintili olarak önce şu soruya yanıt bulmak gerek: Sarko'nun özellikle seçim kampanyası sırasında sergilediği Türkiye karşıtı tavır, ne ölçüde onun gerçek düşünce ve inançlarını yansıtıyor?Eğer Sarkozy Türkiye'nin AB üyeliğine karşı söylediklerini gerçekten inanarak dile getiriyorsa ve bu düşüncelerini Fransa'nın politikası haline getirmeyi planlıyorsa, gerek AB sürecinde, gerekse Türk-Fransız ilişkilerinde sıkıntılı bir döneme girilecek demektir.Yok, eğer Sarkozy, bu sözlerini popülist bir yaklaşımla, yani oy kazanmak amacıyla söylemişse, Elysee Sarayı'na girdikten sonra, zamanla daha esnek bir tavır alabilir ve o sert çıkışları geride kalabilir.Yalnız Fransa'da değil, pek çok demokratik ülkede, politikacıların muhalefette iken veya seçim kampanyalarında söyledikleri ile iktidara geldikten sonra yaptıkları arasında önemli farkların ortaya çıktığı çok görülmüştür.Bu Sarkozy için de söz konusu olabilir mi? Birçok analistin yaptığı değerlendirmelerin ışığında, buna vereceğimiz yanıt -ne yazık ki- olumlu değil. Nicolas Sarkozy'nin Fransa'nın yeni cumhurbaşkanı olarak seçilmesi, Türkiye'yi nasıl etkileyecek? Bunun çeşitli nedenleri var.Sarkozy öteden beri Türkiye'nin
Yorum Bütün göstergeler, seçimlerin yarınki ikinci turunda, sandıktan Nicolas Sarkozy'nin çıkacağını ortaya koyuyor.Güvenilir anketçilerin TV'deki Sarkozy-Royal karşılaşmasının ardından yaptıkları tespitler bu yönde. IPSO adlı kamuoyu araştırma kurumuna göre, Sarko'nun şansı yüzde 54, Sego'nunki ise yüzde 46...Anlaşılan Royal bu kez ilk turdan (yüzde 25.9) çok daha iyi bir sonuç alacak. Ama Sarkozy ile (ilk turdaki 31.2 oyuna karşılık) aradaki farkı kapatması pek mümkün görünmüyor. Fransa'nın başında Türkiye'ye soğuk bakan ve Türk-Fransız ilişkilerini daha da soğutacak olan bir cumhurbaşkanı görmeye şimdiden alışalım. 53 yaşındaki Sego TV tartışmasında iyiydi, ataktı, rakibini birçok meselede sıkıştırabildi, kendi programını da net anlatabildi. Ama 52 yaşındaki Sarko da, bilgisi, deneyimi ve kendine olan güveniyle de etkileyiciydi.TV'de 2.5 saat süren bu tartışma, kişilik farkından çok, ekonomiden asayişe, eğitimden sosyal haklara kadar, çeşitli alanlarda iki rakip aday arasındaki temel görüş ayrılıklarını ortaya koydu. Aslında tartışılan, iki farklı vizyondu. Gerçi ikisi de seçim kampanyası boyunca hep "Fransa'nın yenilenmesi"nden söz ettiler, ama temelde sergiledikleri tutum,
Yorum Dış dünyanın Türkiye'nin iç politikasıyla bu kadar ilgilenmesi, ilginç...Türkiye'deki cumhurbaşkanı seçimi yabancı medyada neredeyse bu hafta sonu noktalanacak olan Fransız seçimlerinin önüne geçmiş durumda!Nedir bu kadar ilginin sebebi?Bunun çeşitli nedenleri var. Türkiye artık dünyanın -ve dış basının- çok yakından izlediği bir ülke. Geçmişte böyle bir ilgi yoktu. Yabancı gazetelerin çoğu, Türkiye'de özel muhabir bulundurmak gereğini görmüyordu. Bugün Türkiye, yabancı basın için "öncelikli haber değeri" taşıyan ve ilk elden izlenmesi gereği duyulan bir ülke. TÜRKİYE'deki siyasal gelişmeler, günlerden beri dünya basınında birinci sayfalarda, hatta manşetlerde yer alıyor. Uluslararası TV kanallarında da çoğu zaman birinci veya ikinci haber. Bunun da çeşitli nedenleri var. Türkiye dünyayı açıldığı gibi, dünya da Türkiye'ye açıldı. Türkiye Avrupa'dan Körfez ülkelerine, Japonya'dan Kanada'ya kadar, finans ve ticaret çevrelerinin merceği altında. Çünkü hatırı sayılır yatırımlar ve ekonomik bağlantılar söz konusu.Bunun yanı sıra turizm de pek çok dış ülkede Türkiye'ye ilginin artmasına neden oluyor. Türkiye'yi görenler ve tanıyanlar, ülkede olup bitenleri merak ediyor