Papa samimi mi?

2 Aralık 2006

Ruh halindeki bu değişiklik iki taraf için de geçerli. Türkiye ziyaret öncesi oldukça tedirgindi. Halkın bir kesiminin bu geziye karşı olması bir yana, resmi çevreler de yakın geçmişteki konuşmalarıyla Türkiye'yi ve İslam dünyasını rahatsız eden Papa'nın burada nasıl davranacağını, neler söyleyeceğini merakla bekliyordu. En iyimser beklenti, dini liderin İslam dünyasına Regensburg Üniversitesi'ndeki o mahut konuşmasından farklı bir mesaj vereceğiydi... Sonuçta korkular gerçekleşmediği gibi, iyimser beklentiler geniş ölçüde karşılandı. Papa ziyaret öncesi aynı şekilde tedirgindi. Geziden birkaç gün önce Türkiye'de yapılan aleyhteki gösteriler, suikast tehditleri ve başbakanın kendisiyle görüşmeyeceğine dair demeçleri karşısında, Vatikan çevreleri bunun "riskli bir ziyaret" olacağını söylüyorlardı... Ama bu korkuların yersiz olduğu Türk tarafının gösterdiği konukseverlik ve yakınlıkla ortaya çıktı. O kadar ki Papa Türkiye'den ayrılırken, "kalbinin bir kısmını İstanbul'da bıraktığını" dahi söyledi... Başta ifade edilen kuşkular ve kaygılarla sonda duyulan rahatlama ve memnuniyet, Papa 16. Benedictus'un Türkiye ziyaretinin izlediği ilginç seyri açıkça yansıtıyor. Gerçekten Papa'nın

Yazının Devamı

Tren böyle gitmez

30 Kasım 2006

Komisyon'un tavsiye kararını beklenenden daha erken almasına bir diyeceğimiz yok. Ancak, Kıbrıs şartına bağlı olarak hiçbir dosyanın "kapatılmaması" kararı, gerçekten kötü bir sürpriz oldu.Böylece Komisyon, Türkiye'nin limanlarını Rumlara açmaması nedeniyle "cezalandırılması"nı isteyenlere boyun eğmiş oldu.İngiltere Başbakanı Tony Blair'in dediği gibi, bu "ağır bir ceza". Ve sonuçta kriz ve gerginlik yaratacak olan yanlış bir karar... AB Komisyonu Türkiye ile müzakereler konusunda iki sürpriz yaptı. Birincisi, 6 Aralık'ta ilan etmesi beklenen "tavsiye" kararını dün alelacele açıkladı. İkincisi, 8 başlığın (veya dosyanın) askıya alınmasını ve daha önemlisi -Türkiye Kıbrıs Rumlarına limanlarını açmadığı sürece- görüşülecek fasılların "kapatılmamasını" istedi. Komisyon yetkilisi Olli Rehn, dünkü basın toplantısında kararın içeriğini açıklarken, Türkiye'nin "lehindeki" bazı unsurları saydı ve bardağın dolu tarafını göstermeye çalıştı.Nedir bunlar? Örneğin "tren kazası" olmayacak, "tren ilerlemeye devam edecek". Yani müzakere süreci kesilmeyecek, "dondurulan" 8 dosya dışındaki diğer fasıllar masaya yatırılabilecek. Hatta bunların dördü hemen müzakereye açılacak. Türkiye'nin limanlarını

Yazının Devamı

AB treni yavaşlarsa ne olur?..

29 Kasım 2006

Birliğin dönem başkanı Finlandiya'nın Kıbrıs'la ilgili "limanlar sorunu"na bir çözüm getirememesi sonucunda varılan nokta bu.Tren örneğini esas alırsak, "lokomotif yanlış yere saptı ve limanda durakladı" diyebiliriz.Şimdi AB "makinistleri" bir geri manevrayla katarı gene yola koymanın çabası içindeler.Önlerinde üç tarih ve üç senaryo var...Tarihler şöyle: Komisyon 6 Aralık'ta (yani 8 gün sonra) daha önce yayımladığı İlerleme Raporu'nun "tavsiyeler bölümünü" dolduracak, yani karar mercilerine Türkiye ile müzakereler konusunda ne yapmaları gerektiğini bildirecek."AB dışişleri bakanları 11 Aralık'ta (yani 13 gün sonra) toplanıp bu tavsiyelerin ışığında Türkiye ile müzakereler bağlamında "tamam mı", "devam mı" veya "başka bir formül mü" seçenekleri arasında bir karar verecek.AB devlet veya hükümet başkanları 14 Aralık'ta (yani 16 gün sonra) zirve toplantısında, dışişleri bakanlarının kararını gerekirse son rötuşları da yaparak kesinleştirecek. Haftalardan beri AB ile Türkiye arasında bir "tren kazası" olasılığından söz edenler, şimdi "trenin durmayacağını, ama yavaşlayacağını" söylüyorlar. Gelelim üç senaryoya: En iyi -ve iyimser- senaryo, müzakerelere "devam" kararıdır. Ancak gerek

Yazının Devamı

Papa'dan beklenen...

28 Kasım 2006

YIL 1979... Papa 2. Jean Paul'ün kasım ayında Türkiye'yi ziyareti öncesinde "Papa Neden Geliyor?" başlıklı Yorum'da da şunları yazıyordum: "Papa 2. Jean Paul'ün gezisi, aslında Hıristiyanlık dünyasını çok yakından ilgilendiren bir konu ile ilgili. Papa Fener'i ziyaretinde, Ortodoks Patriği 1. Dimitrius ile kiliseler arasındaki eski uyuşmazlığın giderilmesi için teolojik bir diyaloğun kurulması imkânlarını görüşecek. Amaç, bu sayede Katolik ve Ortodoks kiliselerini yakınlaştırmak ve 'kiliseler arası birliği' gerçekleştirmektir... Papa 6. Paul ile Patrik Athenagoras'ın ölümünden sonra diyalog eski hızını kaybetmişti... Papa 2. Jean Paul'ün Patrik Dimitrius ile görüşmesi, bu yolda yeni bir aşama olacaktır"...YIL 2006... Papa 16. Benedictus'un bugün başlayacak olan Türkiye ziyaretinin esas amacı artık açıkça anlaşılıyor. Tıpkı şimdiki Papa'nın seleflerinin 1967'deki ve 1979'daki ziyaretleri gibi, bu gezinin esas amacı -veya "misyon"u da Katolik ve Ortodoks kiliselerini yakınlaştırmak, eski uyuşmazlıkları diyalog yoluyla gidermek ve mümkünse ileride "kiliseler arası birliği" sağlamaya çalışmaktır... YIL 1967... Papa 6. Paul'ün temmuz sıcağında İstanbul'a gelişinin nedenlerini anlatan

Yazının Devamı

Irak'ta iç savaşın kurbanları...

25 Kasım 2006

Amerika'da ve Irak'ta resmi ağızlar bu sözcüğü kullanmaktan çekiniyorlar; ama gerçek bu...Önceki günkü katliam, son üç yılın "en kanlısı" olarak nitelendirildi. Doğrusu her hafta, hatta her gün, yeni rekorlar kırılıyor. Gene resmi yetkililere göre, ekim ayı 3709 kişinin ölümüyle "en kanlı ay" olmuş. Herhalde kasım ayı "ondan daha da kanlı" bir ay olarak kayda geçecek...Bu hafta BM ve diğer tarafsız kaynakların yayımladığı rakamlar gerçekten dehşet verici: ABD'nin Irak'ı işgalinden bu yana -yani üç yılda- ölen ve yaralanan Iraklıların sayısı yarım milyona yaklaşıyor... Bu zaman zarfında 1.6 milyon insan evlerini terk edip Irak'ın başka yerlerine göç etmek zorunda kaldı. Yurtdışına kaçanların sayısı ise 1.8 milyon. Bunların bir kısmı iyi eğitim görmüş, meslek sahibi Iraklılar. Halen bu "beyin göçü" tırmanarak devam ediyor... Buna resmen ve alenen iç savaş demek için daha ne bekliyorlar? Bağdat'ta önceki günkü bombalı saldırıda 200'den fazla kişinin ölmesi ve bir o kadar sivilin yaralanması bir iç savaşın açık belirtisi değil mi? Amerikalı ve Iraklı yetkililer bu olanları hâlâ iç savaş olarak kabul etmese, ne fark eder?Bağdat başta olmak üzere birçok kentlerde Sünni ve Şii semtler

Yazının Devamı

Bölge dengeleri değişirken...

24 Kasım 2006

Bu görüşü ilk öne süren İngiltere Başbakanı Blair oldu. Ardından ABD'de son seçimleri kazanan bazı ünlü Demokratlar bu yönde tavır aldılar.ABD ve İngiltere yöneticileri, bu konuda fikir egzersizi yaparken Suriye ve İran'dan ilginç diplomatik ataklar geldi.Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim Bağdat'a gidip Iraklı meslektaşı Hoşyer Zebari ile, 1982'den beri kesik olan ilişkileri yeniden kurdu. Suriye bu vesileyle Irak'ta iç çatışmaların son bulmasına yardımcı olacağı sözünü de verdi...İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad Irak'ta istikrarın kurulması amacıyla Irak, Suriye ve İran arasında üçlü bir zirve önerdi. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani Tahran'a daveti hemen kabul etti. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın ise (hele Lübnanlı politikacı Piyer Cemayel'in öldürülmesinden sonra) bu toplantıya katılıp katılmayacağı henüz belli değil.Ama önemli olan şu: İran ve Suriye, ABD ve İngiltere daha davranmadan, Irak konusunda inisiyatiflerini kullanarak harekete geçtiler. GEÇEN hafta Washington ve Londra'da Irak'taki şiddete ve kaosa nasıl son verilebileceği tartışmalarında şöyle bir fikir ortaya atılmıştı: İran ve Suriye ile diyalog kurulsun ve onların devreye girmesi sağlansın... Bu

Yazının Devamı

Beyrut cinayeti dengeleri sarsıyor

23 Kasım 2006

İşin ilginç yanı, dördünün de cinayetten hemen sonra olayı şiddetle kınamasıdır. Tabii ki suikastın arkasında olanlar, çıkıp sorumluluklarını itiraf edecek değiller...Dolayısıyla Lübnan'da bir kez daha (bu iki yılda altıncı büyük siyasi suikast) "faili meçhul" bir cinayet işlenmiş bulunuyor. Bundan öncekiler gibi bu da, her türlü spekülasyona ve komplo teorilerine açık.Gerçeğin ortaya çıkması için belki uzun zaman beklemek gerekecek. Veya belki gerçek -tarihteki benzer olaylarda olduğu gibi- hiçbir zaman ortaya çıkmayacak...Bu nedenle biz burada ünlü bir politikacı ailesine mensup olan genç Piyer Cemayel'i kimin, neden vurduğu üzerinde durmaktansa bu olayın Lübnan ve bölge politikalarına etkilerini değerlendirmeyi yeğliyoruz. SURİYE... Hizbullah... İsrail... ABD... "Piyer Cemayel'i kim öldürdü?" sorusunun yanıtını arayanlar, bu dört "yabancı güce" de işaret ediyorlar... Bu suikastın zamanlaması bir ipucu veriyor. Lübnan geçen eylülde İsrail saldırılarıyla yaşadığı felaketten sonra, bir toparlanma sürecine girer gibi oldu. Yaraları sarmak, hayatı normale döndürmek hiç de kolay değil. Ama Başbakan Fuat Sinyora'nın hükümeti, büyük bir gayret içinde.Son günlerde bu hükümet bir

Yazının Devamı

AB ile ilişkiler uçurumun kenarında...

22 Kasım 2006

Oldukça riskli bir tavır bu. Zamanında ve yerinde frene basılmazsa, uçuruma yuvarlanmak da mümkün...AB dönem başkanı Finlandiya'nın son çıkışı, Türkiye-AB ilişkilerini uçuruma biraz daha yaklaştırmış oldu.Fin Başbakanı Matti Vanhanen'in açıklamasına göre, AB Komisyonu Kıbrıs'la ilgili "limanlar krizi"ni halletmek için, AB Konseyi'ne "tavsiyelerini" 6 Aralık'ta sunacak. Dolayısıyla Türkiye'nin o tarihe kadar Kıbrıs Rumlarına deniz ve havalimanlarını açması kararını vermesi isteniyor. Ankara'nın olumlu veya olumsuz bu kararı da 11 Aralık'ta yapılacak AB Dışişleri Bakanları toplantısında değerlendirilecek.Bu ne demek? Eğer Türkiye o tarihe kadar limanları açmaya razı olduğunu bildirirse mesele yok: O takdirde büyük olasılıkla üyelik müzakereleri devam edecek... Eğer Ankara buna "hayır" demeye devam ederse, müzakerelerin geleceği üzerine nihayet bir karar alınacak: Ya tamamen kesilecek, ya kısmen askıya alınacak veya bir süre ertelenecek... AB'nin şu sırada Türkiye'ye karşı izlediği politikaya, İngilizce diplomasi dilinde "brinkmanship" derler. Bunun Türkçe anlamı, "uçurumun kenarına kadar" gitmektir. Peki, Fin diplomasisi böyle zorlamalarla sorunun çözümlenemeyeceğini bilmiyor mu?

Yazının Devamı