Rusya ile anlayış sorunu...

25 Şubat 2004

Abdullah Gülün şu sırada gerçekleştirdiği gezi, Türk dış politikasındaki bir eksiği gidermesi açısından önemli bir gelişmedir.Böyle bir ziyaret için neden bu kadar "ara" verildiğini, geçmiş hükümetlerin niçin buna ihtiyaç - veya imkan - görmediklerini anlamak güç doğrusu.Oysa ki, son zamanlarda Türk - Rus ilişkilerinde hissedilir bir gelişme var: İkili ticaret bir hayli ilerledi, yeni ekonomik işbirliği bağları kuruldu, turizm adeta patladı, çeşitli alanlarda anlaşmalar da imzalandı...Buna rağmen, ilişkiler özellikle siyasal ve stratejik alanda, beklenen düzeye ulaşamadı, karşılıklı anlayış ve güven havası tam kurulamadı...***ANKARAdaki Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)nin Rusya uzmanı Sinan Oğanın deyişi ile, Türkiye ile Rusya arasında hala "birbirini anlama sorunu" var.Rus basınına bakıldığında, bu anlayış eksikliği daha iyi fark ediliyor. Rus medyasında - özellikle Çeçenistandaki olaylar nedeni ile - Türkiyeye karşı yürütülen kampanya karşısında Türkiyenin kendisini doğru dürüst anlattığı söylenemez.Sinan Oğanın belirttiği gibi, Türkiye, Rus aydınlarına, medyasına ve kamuoyuna sesini duyurmuyor. Örneğin Dışişleri Bakanının ziyareti, Moskovadaki düşünce

Yazının Devamı

Rusya ile anlayış sorunu...

25 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
BİR Türk Dışişleri Bakanı'nın Moskova'yı 8 yıldan beri ilk kez ziyaret etmesi, iki komşu ülke arasındaki temasların yeteri kadar sık - ve sıkı - olmadığını gösteriyor.
Abdullah Gül'ün şu sırada gerçekleştirdiği gezi, Türk dış politikasındaki bir eksiği gidermesi açısından önemli bir gelişmedir.
Böyle bir ziyaret için neden bu kadar "ara" verildiğini, geçmiş hükümetlerin niçin buna ihtiyaç - veya imkan - görmediklerini anlamak güç doğrusu.
Oysa ki, son zamanlarda Türk - Rus ilişkilerinde hissedilir bir gelişme var: İkili ticaret bir hayli ilerledi, yeni ekonomik işbirliği bağları kuruldu, turizm adeta patladı, çeşitli alanlarda anlaşmalar da imzalandı...
Buna rağmen, ilişkiler özellikle siyasal ve stratejik alanda, beklenen düzeye ulaşamadı, karşılıklı anlayış ve güven havası tam kurulamadı...

Yazının Devamı

AB yolu açılıyor

24 Şubat 2004

"Böyle bir tespiti yılın başlarında yapmak mümkün değildi" diyen diplomat, şimdi AB yönetiminde ve üye ülkelerin iktidar çevrelerinde, "Türkiyenin oldukça lehinde bir havanın esmekte olduğunu" düşünüyor.Gerçekten bunun sinyallerini görüyoruz. AB yöneticilerinden (Komisyon Başkanı Romano Prodi gibi) hükümet başkanlarına kadar (Almanya Başbakanı Gerhard Schröder gibi) çeşitli liderlerin yaptığı açıklamalar, Türkiyenin beklentisinin gerçekleşme şansının artık bir hayli yüksek olduğunu gösteriyor.***ON bir yıllık bir aradan sonra bir Alman Şansölyesinin Türkiyeye ilk resmi ziyaretini gerçekleştiren Schröderin dün verdiği destek sözü, gerçekten önemli. Hem Türkiyeye cesaret verici bir mesaj olması bakımından önemli, hem de Birliğin başını çeken bir güç olarak "şüpheciler" veya "retçiler" üzerinde yapabileceği etki açısından önemli...Helmut Kohlün döneminden bugüne Almanyada bu konuda görülen "hava değişimi", gerçekten dikkat çekici. Gerçi Berlinde hala kuşkuları, tereddütleri olanlar var. Hıristiyan Demokrat lider Angela Merkelin ardından Cumhurbaşkanı Johannes Raunun son (şaşırtıcı) demeci, bunun bir örneği.Ama, diğer bir gerçek, Almanyada - son bir ankete göre - halkın yüzde 54ünün

Yazının Devamı

AB yolu açılıyor

24 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
TÜRKİYE - AB ilişkilerini yakından izleyen bir Avrupalı diplomatın deyişi ile "AB'nin bu yıl sonu, Ankara'ya müzakere tarihini vermesi artık kaçınılmaz görünüyor."
"Böyle bir tespiti yılın başlarında yapmak mümkün değildi" diyen diplomat, şimdi AB yönetiminde ve üye ülkelerin iktidar çevrelerinde, "Türkiye'nin oldukça lehinde bir havanın esmekte olduğunu" düşünüyor.
Gerçekten bunun sinyallerini görüyoruz. AB yöneticilerinden (Komisyon Başkanı Romano Prodi gibi) hükümet başkanlarına kadar (Almanya Başbakanı Gerhard Schröder gibi) çeşitli liderlerin yaptığı açıklamalar, Türkiye'nin beklentisinin gerçekleşme şansının artık bir hayli yüksek olduğunu gösteriyor.
***
ON bir yıllık bir aradan sonra bir Alman Şansölyesi'nin Türkiye'ye ilk resmi ziyaretini gerçekleştiren Schröder'in dün verdiği destek sözü, gerçekten önemli. Hem Türkiye'ye cesaret verici bir mesaj olması bakımından önemli, hem de Birliğin başını çeken bir güç olarak "şüpheciler" veya "retçiler" üzerinde yapabileceği etki açısından önemli...

Yazının Devamı

Bir çeşit seçim...

21 Şubat 2004

Zorla devre dışı bırakılan "reformcular" için tek "güç testi", seçimlere katılma oranı idi. Düşük katılım "boykot"un, yani muhafazakârlara karşı "direniş"in bir göstergesi sayılacaktı... Kendi saflarındaki 2400 adayın "devlet" tarafından "diskalifiye" edilmesinden, Cumhurbaşkanının kardeşi olan Muhammed Rıza Hateminin önderliğindeki reformcu "İslam Katılım Cephesi" merkezinin basılmasından ve reform yanlısı gazetelerin kapatılmasından sonra, ne yapılabilirdi ki?Ayetullah Hamaneyin "rehberliğindeki" rejim, reformcuları "düşman" ilan etmişti bir kere. "Devlet" kurumlarının patronu durumundaki radikal "seçilmemişler"in seçim ve demokrasi anlayışı buydu...* * *SEÇİMLERİN "muhafazakârlar"ın "zaferi" ile sonuçlanması İranın siyasal geleceği açısından ne anlam taşıyor? Bu, reform hareketinin sonu mu? Son yıllarda esen değişim rüzgârları kesilecek mi? Bu arada reformcuların umut bağladığı Cumhurbaşkanı Hateminin tutumu ve durumu ne olacak?Kuşkusuz seçim sonucu, İran toplumundaki çatlağı daha derinleştiriyor. Reformcular (kendi aralarında bölünmüş de olsalar) herhalde sinmeyecek. Çünkü değişim baskısı, halkın etkin kesimlerinden (gençler, aydınlar, orta sınıf gibi) geliyor. Ama

Yazının Devamı

Bir çeşit seçim...

21 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
İRANLILAR dün sandık başına giderken merak edilen konu, bu seçimleri kimin kazanacağı değildi. Çünkü sonuç, önceden belli idi: Elbet "muhafazakârlar" kazanacak ve bu kez (4 yıl önceki seçimlerin aksine) 290 sandalyeli Meclis'e büyük çoğunlukla hâkim olacaktı...
Zorla devre dışı bırakılan "reformcular" için tek "güç testi", seçimlere katılma oranı idi. Düşük katılım "boykot"un, yani muhafazakârlara karşı "direniş"in bir göstergesi sayılacaktı... Kendi saflarındaki 2400 adayın "devlet" tarafından "diskalifiye" edilmesinden, Cumhurbaşkanı'nın kardeşi olan Muhammed Rıza Hatemi'nin önderliğindeki reformcu "İslam Katılım Cephesi" merkezinin basılmasından ve reform yanlısı gazetelerin kapatılmasından sonra, ne yapılabilirdi ki?
Ayetullah Hamaney'in "rehberliğindeki" rejim, reformcuları "düşman" ilan etmişti bir kere. "Devlet" kurumlarının patronu durumundaki radikal "seçilmemişler"in seçim ve demokrasi anlayışı buydu...
* * *
SEÇİMLERİN "muhafazakârlar"ın "zaferi" ile sonuçlanması İran'ın siyasal geleceği açısından ne anlam taşıyor? Bu, reform hareketinin sonu mu? Son yıllarda esen değişim rüzgârları kesilecek mi? Bu arada reformcuların umut bağladığı

Yazının Devamı

Daha epey gün var...

20 Şubat 2004

Kıbrıs Barış Harekatından sonra devre dışı kalan bu modern havaalanı 12 Şubat 1977de ilk kez, "tarihi" bir Kıbrıs zirvesine sahne olmuştu. O zamanki aktörler, Rum Cumhurbaşkanı Makarios, BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim ve Kıbrıs Türk lideri Rauf Denktaştı.Bu toplantı, gerçekten Kıbrıs meselesinde bir dönüm noktası sayılan 4 maddelik Makarios - Denktaş mutabakatı ile sonuçlanmıştı. Bu anlaşma ile Rum tarafı ilk kez Kıbrısta iki kesimli bir federasyonun kurulmasını kabul ediyor ve böylece ilk önemli tavizi veriyordu. Bu anlaşma aynı zamanda, belirli bazı kriterlere göre toprak ayarlamasını da öngörüyordu ki bu da, Türk tarafının bir ödünü olarak kabul ediliyordu...Ancak bu anlaşmanın daha mürekkebi kurumadan, iki taraf da o 4 maddeyi farklı şekilde yorumluyor ve sonuçta "şeytanın ayrıntıda olduğu" lafı bir kez daha doğrulanıyordu. Nitekim sonra başlayan kapsamlı müzakerelerden hiçbir sonuç çıkmadı ve iki taraf arasındaki uçurum kendini gösterdi...***HALEN kendi haline terk edilmiş, BM denetimindeki eski Lefkoşa Havaalanı, yeniden bir zirveye sahne oluyor. Bu kez, aktörler - Denktaş dışında - değişik. Rum kesiminden Tasos Papadopulos, BMden Alvaro de Soto ve ek olarak ABden

Yazının Devamı

Daha epey gün var...

20 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
YENİ Kıbrıs müzakere sürecinin BM kontrolündeki eski Lefkoşa Uluslararası Havaalanı'nda başlaması ile ilgili görüntüler, bizi 27 yıl öncesine götürdü.
Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra devre dışı kalan bu modern havaalanı 12 Şubat 1977'de ilk kez, "tarihi" bir Kıbrıs zirvesine sahne olmuştu.
O zamanki aktörler, Rum Cumhurbaşkanı Makarios, BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim ve Kıbrıs Türk lideri Rauf Denktaş'tı.
Bu toplantı, gerçekten Kıbrıs meselesinde bir dönüm noktası sayılan 4 maddelik Makarios - Denktaş mutabakatı ile sonuçlanmıştı. Bu anlaşma ile Rum tarafı ilk kez Kıbrıs'ta iki kesimli bir federasyonun kurulmasını kabul ediyor ve böylece ilk önemli tavizi veriyordu. Bu anlaşma aynı zamanda, belirli bazı kriterlere göre toprak ayarlamasını da öngörüyordu ki bu da, Türk tarafının bir ödünü olarak kabul ediliyordu...
Ancak bu anlaşmanın daha mürekkebi kurumadan, iki taraf da o 4 maddeyi farklı şekilde yorumluyor ve sonuçta "şeytanın ayrıntıda olduğu" lafı bir kez daha doğrulanıyordu. Nitekim sonra başlayan kapsamlı müzakerelerden hiçbir sonuç çıkmadı ve iki taraf arasındaki uçurum kendini gösterdi...

Yazının Devamı