Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     EVET, böyle olacağı çoktan belli idi... Biz iki yıl önce "Milliyet"te manşet olan bir yazımızda AB'nin Kıbrıs'ı, çözüm olsun veya olmasın, belirlenen tarihte üye olarak kabul edeceği yönünde güvenilir bir duyum aldığımızı açıkladığımızda, bazı çevreler (bu arada bazı meslektaşlar) bu bilginin doğruluğunu sorgulamışlardı...
     Aradan zaman geçince, gerçek ortaya çıktı. Bu kez AB Komisyonu'nun Başkanı'ndan üye ülkelerin Dışişleri bakanlarına kadar birçok üst düzey yetkili bu gerçeği açıkça dile getirdi.
     Ve işte şimdi o "tarih" geldi: Bugün "Kıbrıs Cumhuriyeti" diğer dokuz aday ile birlikte, AB'ye törenle üye olarak kabul ediliyor. Çözüm gerçekleşmediği için, Kıbrıs devleti adına sadece Rum kesiminin üyeliği Atina'da (Yunanistan dönem başkanı olarak ev sahipliği yaptığı için) BM Genel Sekreteri ve 40 Avrupalı lider tarafından alkışlanacak...
     * * *
     BU gelişme Kıbrıs Rum ve Yunan tarafı için ne kadar önemli bir başarı ise, maalesef Denktaş yönetimi ve Türk diplomasisi için de o kadar ciddi bir yenilgidir.
     Gerçi böyle bir sonuca varılmasında, AB'nin de, BM'nin de bir ölçüde kabahati var. Ama bunun bütün suçunu onlara yüklemek ve Türk tarafının yaptığı hataları görmezlikten gelmek, bizi bundan sonrası için de yanlış yola iter...
     Ne yazık ki Denktaş'ın yıllardır takdirle izlediğimiz diplomatik hüneri, son müzakere sürecinde kendini belli etmedi. Rum tarafı, aslında hoşlanmadığı Annan planını peşinen kabul etmekle, buna karşılık planın üç ayrı versiyonuna da "hayır" demek sorumluluğunu Türk tarafına yüklemekle, başarılı bir manevra çevirdi. Bu da ona, hem BM Güvenlik Konseyi'nin (önceki gün kabul edilen 1575 sayılı kararı ile) Denktaş'ı adeta suçlu sandalyesine oturtmasını sağlamak, hem de AB üyeliğini garantilemek imkanını vermiş oldu...
     * * *
     BUGÜN Kıbrıs Rum kesiminin AB'ye katılması ile bu toplulukta (1 Mayıs 2004 itibariyle) iki "Elen" devleti yer almış olacak.
     Eğer çözüm gerçekleşseydi, "Kıbrıs Cumhuriyeti"nin bir parçası ve ortağı olarak, Kıbrıs Türkleri de Rumlarla aynı heyetin içinde, AB'de temsil edilmiş olacaktı. AB platformunda Türkçe ilk defa (resmi dillerden biri olarak) duyulacaktı. Türk temsilcileri, Rum tarafının AB'de Türkiye'nin aleyhinde tavır almasını engelleyebilecekti...
     Tekrar edelim: Mesele sadece Türkiye'nin AB üyelik şanslarının tıkanması ihtimalinden ibaret değil. Bir an için Türkiye'nin AB'siz de yaşayabileceğini, gerekirse ona sırt da çevirebileceğini varsayalım: Ya Kıbrıs Türklerinin geleceği? Onların daha iyi yaşama olanaklarına kavuşması? KKTC gibi, Türkiye'nin de uluslararası camiada yalnızlığa düşmesi, yeni sıkıntılarla karşılaşması?..
     Bütün bu olumsuzlukları daha baştan hesaba katmak gerekmez miydi?
     * * *
     ŞİMDİ ne yapılabilir?
     İki yol var: Ya olup bitenlere kızar ve "herkes kendi yolunda" dersiniz. Sonuçta, KKTC, daha sıkı biçimde Türkiye'ye bağlanır... Veya, "zararın neresinden dönülse kardır" diye düşünüp, hala masada duran Annan planını yeniden müzakere etmeye başlarsınız. Çözüm için de, Kıbrıs Türklerinin AB üyeliği için de süreç bitmemiştir.
     Bakalım Ankara ve Denktaş şimdi hangi yolu seçecek?..