Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Herhalde "sokaktaki adam" da TV ekranlarından Atina'daki görkemli töreni karışık duygular ile izlemiştir. Kıbrıs Rum kesiminin yeni üyeler arasında yer almasına kimi gıpta, kimi öfke ile bakmış; kimi törende 40 küsur dünya liderinin arasında Türkiye Başbakanı'nı görmemekten üzüntü, kimi de memnunluk duymuştur...* * *BİZ açıkçası birinci kategoridekiler arasındayız. Gözümüz dünkü törende Papadopulos'un yanında Denktaş'ı, onların arkasında da Başbakan Erdoğan'ı veya Dışişleri Bakanı Gül'ü görmek isterdi.Eğer aylarca süren ve özellikle Lahey'de fiyasko ile sonuçlanan müzakerelerde bir uzlaşma sağlansaydı, içimizi ısıtacak böyle bir görüntü pekala gerçekleşebilirdi.Ve eğer, Ankara AB'nin üye sayısının 15'ten 25'e yükselmesini, simgeleyen "Atina'daki büyük gösteri" konusunda bocalamasaydı ve doğru kararını verebilseydi, gene Türkiye'nin Başbakanı'nı veya Dışişleri Bakanı'nı diğer ulusların liderleri arasında görebilecektik...Ama nedeni - şekilcilik veya popülizm - ne olursa olsun, Ankara Güney Kıbrıs'ı tanımadığını göstermek uğruna, uluslararası ilişkilerde artık pek itibar edilmeyen "törene katılmama" yolunu seçmiştir. İleride (Mayıs 2004'ten itibaren) AB ile ilişkilerinde sık sık Kıbrıs'la karşılaşacağını ve her zaman böyle kaçamayacağını unutarak... Törende Dışişleri Bakanı yerine büyükelçi ile temsil edilmiş olmanın, diplomatik teamülde, "tanımama" anlamına gelmediğini de göz ardı ederek...* * *HÜKÜMET böyle gerçekçi olmayan bir davranış gösteriyor da, muhalefet ne yapıyor veya ne diyor?CHP Genel Başkanı Baykal, bir yandan AB'nin Güney Kıbrıs'ı üyeliğe kabul etmesine kızıyor, bir yandan da şöyle diyor: "AB ve bütün dünya KKTC'ye daha fazla haksızlık etmemeli ve onu derhal tanımalıdır..."Dışişleri Bakanlığı da yapmış olan bir parti liderinin, bu aşamada böyle bir dileği veya beklentisi nasıl olabilir? Bunun gerçeğe uyan bir yanı var mı?Aslında peş peşe gelen iki olay - yani BM Güvenlik Konseyi'nden Türk tarafını suçlayan kararın çıkması ve Kıbrıs Rum kesiminin AB'ye üye kabul edilmesi - Ankara'da daha ciddi değerlendirmelere ve yeni strateji belirleme çalışmalarına yol açmalıdır.* * *DÜN de belirttiğimiz gibi, Türk diplomasisi bir yol kavşağındadır: Ya hala mevcut görüşme ve uzlaşma olanaklarını kullanıp bir çözüm arayacak, ya da bugünkü halin, yani statükonun devamını seçecek...Bunun elbet AB ile ilişkisi vardır. Ama bu, AB'nin ötesinde, Kıbrıs Türk'ünün daha rahat yaşam koşullarına sahip olması, yalnızlıktan kurtulması, dünya ile entegre olması meselesidir. Tıpkı Türkiye için olduğu gibi...Dışişleri Bakanı Gül'ün Atina'ya törene değil, yemeğe gitmesini dahi sindiremeyen Denktaş, "herhalde bu karar alınırken, başka hesaplar yapılmıştır" şeklinde konuştu. Yavruvatana ilgi ve desteğini hiçbir zaman esirgemeyen anavatanın da, kendi ulusal çıkarlarının hesabını yapması kadar doğal ne olabilir ki? skohen@milliyet.com.tr DÜN bir televizyon kanalımız, Kıbrıs dahil 10 ülkenin AB'ye girmesine ilişkin haberi verirken, "İşte AB onları üye olarak kabul ederken, Türkiye hala bekleme odasında" şeklinde bir yorum yaptı.