AKP’nin önündeki fırsat

5 Kasım 2002


<#comment>Dış basına bakarsanız, Türkiye’de seçimleri bir "İslamcı parti" kazandı. Yabancı televizyonların ve gazetelerin çoğu, AKP’yi böyle tanımlıyor. Kimi partiyi "eski İslamcılar", kimi de "yeni (neo) İslamcılar" ile özdeşleştiriyor. Bazısı AKP’yi "ılımlı Müslüman", bazısı da "İslam tabanlı" bir parti olarak tanıtıyor.
Bu terimler, özellikle Batı’da son zamanlarda İslam imajının yarattığı hassasiyeti yansıtıyor ve AKP liderlerinin son dönemde yaptığı açıklamaları da pek dikkate almıyor. Oysa ki, seçim kampanyası sırasında R. T. Erdoğan defalarca AKP için bir İslamcı parti sıfatının kullanılmasına karşı çıktı ve onu "muhafazakar demokrat" olarak tanımlamayı yeğledi.
Buna rağmen, yabancı basının kullandığı çeşitli terimler dış dünyanın AKP’yi siyasi veya ideolojik yelpazede nereye yerleştireceğini henüz kestiremediğini gösteriyor.
AKP’nin hele iktidara geldikten sonra izleyeceği politikalar bu kavram kargaşasına (ve AKP’nin gözündeki bu yanlış değerlendirmeye) son verebilir.
Doğru mesajı vererek bu ayarı yapmak şimdi AKP’ye düşüyor.
***

Yazının Devamı

Oyunun kuralları aynı...

2 Kasım 2002

İstanbulda önceki akşam gerçekleşen Fenerbahçe - Panathinaikos maçının genel havası, kısa zamanda iki ülkenin ilişkilerinde, nereden nereye gelindiğini gözlerin önüne serdi.Aslında kriz ve gerginlik yaşayan ülkelerin ilişkilerini düzeltmeye başlaması aşamasında, işadamı, akademisyen, yazar - çizer, sanatçı gibi kesimlerin katkıları, çok etkili olur. Ancak geniş halk kitlelerine hitap eden sportif temaslar, nahoş sürtüşmelere yol açma riskini de taşır. Bu nedenle dostluk kurmaya çalışan yetkililer, genelde futbol maçı veya benzeri spor karşılaşmalarına, ancak havanın düzeldiği anlaşıldıktan sonra, karar verirler.Atina ve Ankaranın bu bağlamda attığı cesur adım, öyle bir noktaya gelindiğini gösteriyor. Türk seyircisi ve halkı da yöneticilerin bu kararlarında yanılmadıklarını kanıtladı.***ÜÇ yıl gibi kısa bir zamanda bu kadar büyük bir mesafe nasıl kat edildi? Bu, liderlerin işi mi? Yoksa halkların baskısının sonucu mu?İkisi de... Anımsayalım: Ağustos 1999 depremi, Türk - Yunan ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştu. Yunanlılar bu felaket üzerine hemen yardım elini uzatmıştı.Gerçi daha önce iki hükümet - ve özellikle iki Dışişleri Bakanı - arasında yapıcı bazı girişimler başlamıştı.

Yazının Devamı

Oyunun kuralları aynı...

2 Kasım 2002


<#comment>Fazla gerilere gitmeye gerek yok: Örneğin beş yıl önce, bir Türk - Yunan "dostluk maçı" düşünülebilir miydi? Böyle bir spor olayının iki ülke arasındaki yakınlaşmanın bir simgesi sayılabileceği akla gelir miydi?
İstanbul’da önceki akşam gerçekleşen Fenerbahçe - Panathinaikos maçının genel havası, kısa zamanda iki ülkenin ilişkilerinde, nereden nereye gelindiğini gözlerin önüne serdi.
Aslında kriz ve gerginlik yaşayan ülkelerin ilişkilerini düzeltmeye başlaması aşamasında, işadamı, akademisyen, yazar - çizer, sanatçı gibi kesimlerin katkıları, çok etkili olur. Ancak geniş halk kitlelerine hitap eden sportif temaslar, nahoş sürtüşmelere yol açma riskini de taşır. Bu nedenle dostluk kurmaya çalışan yetkililer, genelde futbol maçı veya benzeri spor karşılaşmalarına, ancak havanın düzeldiği anlaşıldıktan sonra, karar verirler.
Atina ve Ankara’nın bu bağlamda attığı cesur adım, öyle bir noktaya gelindiğini gösteriyor. Türk seyircisi ve halkı da yöneticilerin bu kararlarında yanılmadıklarını kanıtladı.
***
ÜÇ yıl gibi kısa bir zamanda bu kadar büyük bir mesafe nasıl kat edildi? Bu, liderlerin işi mi? Yoksa halkların baskısının sonucu mu?

Yazının Devamı

Kafalar iyice karıştı!

1 Kasım 2002

AB konusunda da Kopenhag zirvesine 41 gün kala, üyelik müzakereleri için Türkiyeye bir tarih verilip verilmeyeceği, verilmediği takdirde Ankaranın ne yapacağı da belli değil. ABde her kafadan bir ses çıkıyor...Çoğu insan bu durumda "hayırlısı ile 3 Kasımı da 12 - 13 Aralıkı da bir atlatalım da, önümüzü bir görelim" demekten başka çare bulamıyor...***BÜTÜN bu hayhuya rağmen, AB konusunda bizim izlenimimiz, Kopenhag zirvesinin Türkiyeyi eli boş göndermemek için büyük gayret göstereceğidir. ABnin "açık - seçik bir tarih" vermesi olasılığı zayıf. Ama doruktan "tarihe benzer bir şey", örneğin şartlı bir tarih çıkar.Hemen belirtelim ki, "şartlı" derken kastedilen şey, henüz yerine getirilmeyen "Kopenhag kriterleri" bağlamındaki (yani insan hak ve özgürlükleri alanındaki bazı yasal düzenlemeler ve özellikle uygulamalar ile ilgili) koşullardır. Yoksa, "ilaveten" Türkiyenin önüne konan yeni şartlar değil...Hükümet yetkilileri sürekli olarak "AB mutlaka şimdi tarih versin" diye tutturmasaydı, Türk kamuoyunda düş kırıklığına kolayca dönüşebilecek beklentiler de herhalde bu derecede öne geçmeyecekti. Kuşkusuz 2004te ABnin saflarına yeni üyeler katılmadan, tarihin belirlenmesi önemli. Ama

Yazının Devamı

Kafalar iyice karıştı!

1 Kasım 2002


<#comment>Su sırada seçim gibi, AB konusunda da kafalar epey karışık. Sandık başına gitmeye iki gün kala, kime oy verileceği bir yana, AKP’nin kazanması halinde kimin başbakan olacağı veya Cumhurbaşkanı’nın hükümeti kurmakla kimi görevlendireceği konusu belirsizliklerle dolu. Herkes bu bağlamda kendine göre bir tahmin veya yorum yapıyor...
AB konusunda da Kopenhag zirvesine 41 gün kala, üyelik müzakereleri için Türkiye’ye bir tarih verilip verilmeyeceği, verilmediği takdirde Ankara’nın ne yapacağı da belli değil. AB’de her kafadan bir ses çıkıyor...
Çoğu insan bu durumda "hayırlısı ile 3 Kasım’ı da 12 - 13 Aralık’ı da bir atlatalım da, önümüzü bir görelim" demekten başka çare bulamıyor...
***
BÜTÜN bu hayhuya rağmen, AB konusunda bizim izlenimimiz, Kopenhag zirvesinin Türkiye’yi eli boş göndermemek için büyük gayret göstereceğidir. AB’nin "açık - seçik bir tarih" vermesi olasılığı zayıf. Ama doruktan "tarihe benzer bir şey", örneğin şartlı bir tarih çıkar.
Hemen belirtelim ki, "şartlı" derken kastedilen şey, henüz yerine getirilmeyen "Kopenhag kriterleri" bağlamındaki (yani insan hak ve özgürlükleri alanındaki bazı yasal düzenlemeler ve özellikle

Yazının Devamı

Rusya ile ilişkilerde sıkıntı...

31 Ekim 2002

Bu soru, Rusyanın Ankaraya bir nota göndermesi üzerine, gündeme gelmiş bulunuyor.Rus hükümeti bu notada Çeçen teröristlerinin Türkiyedeki bazı Çeçen grupları ile bağlantıları olduğunu, Moskovadaki son baskının ışığında bu konuda bazı kanıtlar bulunduğunu öne sürüyor. Notada ayrıca Rusyanın illegal saydığı Çeçenistan devletinin İstanbulda temsilciliğinin faaliyetine son verilmesi isteniyor.Türk yetkililer "Çeçenistan temsilciliği" konusunda Rusyanın Ankaraya ilettiği iddiayı kabul etmiyor. Yani Türkiyede böyle bir temsilciliğin bulunmadığını belirtiyor.Görüştüğümüz bir yetkilinin verdiği izahat şöyle: "Birileri Türkiyede böyle bir iddia ile ortaya çıksa dahi, bu böyle bir temsilciliğin var olduğu anlamına gelmez. Kaldı ki, Türkiyede bu isim altında bir temsilciliğin faaliyette bulunduğu doğru değil... Gerçi bazı Kafkas dernekleri var. Ama Rusyanın kastettiği herhalde bu gruplar olmasa gerek...***BİR başka Türk yetkilisinin deyişi ile, Türkiye Moskovadaki son olayın iki ülke arasındaki ilişkileri bozmaması için büyük gayret içinde. "İlişkilerimizin bundan etkilenmesi için neden yok" diye konuşan yetkiliye göre, her iki tarafta da bu yönde "güçlü bir siyasi irade var."Öyle

Yazının Devamı

Rusya ile ilişkilerde sıkıntı...

31 Ekim 2002


<#comment>Moskova’daki Çeçen eylemini izleyen gelişmeler Türk - Rus ilişkilerini nasıl etkileyecek?
Bu soru, Rusya’nın Ankara’ya bir nota göndermesi üzerine, gündeme gelmiş bulunuyor.
Rus hükümeti bu notada Çeçen teröristlerinin Türkiye’deki bazı Çeçen grupları ile bağlantıları olduğunu, Moskova’daki son baskının ışığında bu konuda bazı kanıtlar bulunduğunu öne sürüyor. Notada ayrıca Rusya’nın illegal saydığı Çeçenistan devletinin İstanbul’da temsilciliğinin faaliyetine son verilmesi isteniyor.
Türk yetkililer "Çeçenistan temsilciliği" konusunda Rusya’nın Ankara’ya ilettiği iddiayı kabul etmiyor. Yani Türkiye’de böyle bir temsilciliğin bulunmadığını belirtiyor.
Görüştüğümüz bir yetkilinin verdiği izahat şöyle: "Birileri Türkiye’de böyle bir iddia ile ortaya çıksa dahi, bu böyle bir temsilciliğin var olduğu anlamına gelmez. Kaldı ki, Türkiye’de bu isim altında bir temsilciliğin faaliyette bulunduğu doğru değil... Gerçi bazı Kafkas dernekleri var. Ama Rusya’nın kastettiği herhalde bu gruplar olmasa gerek...
***

Yazının Devamı

Dramın iki yüzü

30 Ekim 2002

Bir de bu dramın diğer bir yüzü var: Esas negatif ve trajik olan yüzü...Bu olaydan ne Çeçenler, ne Ruslar kazançlı çıktı: Çeçen eylemcilerinin tiyatroyu basıp yüzlerce insanı rehin alması tipik bir terörist eylem olarak algılandığı gibi, "Çeçen davası"nı da siyasi bakımdan hedefine (yani bağımsızlığa) yaklaştırmadı... Rus güçlerinin ne olduğu hâlâ belirsiz bir gaz kullanarak rehineleri kurtarayım derken, yüzden fazlasının ölümüne neden olması, dünyayı ayağa kaldırdı ve Putinin eski Sovyet yöntemlerine başvurmakla suçlanmasına - yani sonuçta Moskovanın prestij kaybetmesine - yol açtı.Bunun en negatif sonucu ise, iki tarafı daha da sertleştirerek, barış şanslarını büsbütün zedelemiş olmasıdır.* * *OLAYIN terörizm mi, yoksa bir bağımsızlık mücadelesi mi olduğu konusu herhalde daha uzun süre tartışılacaktır. Ruslara göre bu düpedüz terörizmdir. Hatta 11 Eylül saldırısına benzer bir tedhiş hareketidir. Bunun uluslararası terörizm ile de ilintisi (bazı "dış mihraklar"la bağlantısı) dahi vardır... Çeçenlere göre ise, bu bir bağımsızlık savaşıdır. Rusyanın Çeçenistanda giriştiği zulüm ve katliama karşı mücadelenin bir parçasıdır.Kuşkusuz Rus liderleri ile Çeçen savaşçılarının terörizm ile

Yazının Devamı