Diğer adaylar ne yapar?

22 Mayıs 2002

Bu öyküyü geçenlerde Slovenyada katıldığımız bir uluslararası konferansta, Çekoslovakyanın eski Dışişleri Bakanı Jiri Diensthierden dinledik.Gerçekten şimdi iki devlet de ABye üye olmak yolundalar.***ÇEKOSLOVAK diplomatın konferansta sözünü ettiği karikatürün verdiği mesaj açıktı: Bağımsız devlet olarak varlıklarını sürdürmeye karar veren iki ulus da, daha o zaman AB üyeliğini bir vizyon olarak benimsemiş, geleceklerini Avrupa ile entegrasyona bağlamıştı. Tıpkı - Macaristandan Polonyaya, Estonyadan Slovenyaya - kadar diğer Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri gibi...Konferansta adaylığı olgunlaşmış ve üyeliği garantilemiş ülkelerin liderlerini veya temsilcilerini dinlerken aynı yolun yolcusu olan Türkiye ile bazı mukayeseler yapmamak mümkün değildi.Naklettikleri görüşler ve deneyimler, şunu gösteriyor: Bu ülkeler adaylıklarını koydukları andan itibaren, bunun uzun ve çetin bir yol olduğunu anladılar ve kendilerini ona göre hazırladılar. Bu yola bir Avrupa vizyonu ile ve heyecan duyarak çıktılar. Üyeliğin, ülke çıkarları için çok yararlı olacağı inancı ile, gereken fedakârlıkları yapmayı göze aldılar. Belirli bir takvim içinde, uyum sağlayacak reformları, değişiklikleri hızla

Yazının Devamı

Diğer adaylar ne yapar?

22 Mayıs 2002


<#comment>Bundan dokuz yıl önce Çekoslovakya’yı oluşturan Çekler ile Slovaklar, ayrılmaya karar verdiklerinde, Prag’daki bir gazetede anlamlı bir karikatür çıkmıştı. Bu karikatürde Çek ulusunun temsilcisi, Slovak meslektaşına "merak etme, nasıl olsa Avrupa Birliği’nde gene bir araya geleceğiz" diyordu...
Bu öyküyü geçenlerde Slovenya’da katıldığımız bir uluslararası konferansta, Çekoslovakya’nın eski Dışişleri Bakanı Jiri Diensthier’den dinledik.
Gerçekten şimdi iki devlet de AB’ye üye olmak yolundalar.
***
ÇEKOSLOVAK diplomatın konferansta sözünü ettiği karikatürün verdiği mesaj açıktı: Bağımsız devlet olarak varlıklarını sürdürmeye karar veren iki ulus da, daha o zaman AB üyeliğini bir vizyon olarak benimsemiş, geleceklerini Avrupa ile entegrasyona bağlamıştı. Tıpkı - Macaristan’dan Polonya’ya, Estonya’dan Slovenya’ya - kadar diğer Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri gibi...
Konferansta adaylığı olgunlaşmış ve üyeliği garantilemiş ülkelerin liderlerini veya temsilcilerini dinlerken aynı yolun yolcusu olan Türkiye ile bazı mukayeseler yapmamak mümkün değildi.

Yazının Devamı

Hastalık ve... Dış politika

21 Mayıs 2002

Ancak Türkiye ile ilgili dış çevreler - ve tabii Türkiyedeki yabancı diplomatlar - gelişmeleri çok yakından izliyorlar. Batıdaki Türkiye uzmanları bundan sonra neler olabileceği - ve bu arada hükümet değişikliğinin veya erken seçimin söz konusu olup olamayacağı - üzerinde çeşitli spekülasyonlar yapıyorlar.Bu aşamada dış çevreler Türkiyenin siyasal geleceğinden pek kaygılı görünmüyorlar. Bir analistin deyişi ile, Türkiyede siyaset geniş ölçüde kurumlaşmıştır ve bu tür krizleri aşabilecek duruma gelmiştir.Ancak gene de, Türkiyenin tam işler yoluna girmek üzere olduğu bir sırada, bir "belirsizliğe doğru" gittiğini ve bunun özellikle ekonomide ve dış politikada bazı aksamalara yol açabileceğini düşünenler var...***GERÇEKTEN Başbakanın hastalığının dış politikada (ekonomide olduğu gibi) Türkiye için kritik sayılan bir döneme rastlaması bir talihsizlik.Ankaranın dış politika gündeminde, AB ile ilişkilerden Kıbrıs sorununa kadar dinamik kararlar - ve de kararlılık - gerektiren bir dizi ivedi konu var.Böyle bir zamanda özellikle Ecevit gibi dış meselelerde deneyimi olan bir liderin gereği kadar devrede olamaması, dış politikada olumsuz etkilere yol açabilir.Bir yabancı diplomatın ifadesi

Yazının Devamı

Hastalık ve... Dış politika

21 Mayıs 2002


<#comment>Başbakan Bülent Ecevit’in rahatsızlığı dünyanın yoğun gündemi içinde, dışarıda sanıldığı gibi pek dikkat çekmedi. Hastaneye yattığı gün ajansların verdiği haber dışında, dış basın da bu konuya çok az ilgi gösterdi.
Ancak Türkiye ile ilgili dış çevreler - ve tabii Türkiye’deki yabancı diplomatlar - gelişmeleri çok yakından izliyorlar. Batı’daki Türkiye uzmanları bundan sonra neler olabileceği - ve bu arada hükümet değişikliğinin veya erken seçimin söz konusu olup olamayacağı - üzerinde çeşitli spekülasyonlar yapıyorlar.
Bu aşamada dış çevreler Türkiye’nin siyasal geleceğinden pek kaygılı görünmüyorlar. Bir analistin deyişi ile, Türkiye’de siyaset geniş ölçüde kurumlaşmıştır ve bu tür krizleri aşabilecek duruma gelmiştir.
Ancak gene de, Türkiye’nin tam işler yoluna girmek üzere olduğu bir sırada, bir "belirsizliğe doğru" gittiğini ve bunun özellikle ekonomide ve dış politikada bazı aksamalara yol açabileceğini düşünenler var...
***
GERÇEKTEN Başbakan’ın hastalığının dış politikada (ekonomide olduğu gibi) Türkiye için kritik sayılan bir döneme rastlaması bir talihsizlik.

Yazının Devamı

Kafkasya açılımı

18 Mayıs 2002

Annanın Lefkoşada görüşmelerini sürdürdüğü sırada, NATO toplantısı vesilesi ile İzlandanın başkenti Reykjavikte bulunan Türk, Azeri ve Ermeni Dışişleri bakanları bir araya geldiler.Bu toplantı, Türk diplomasisinin yeni bir açılımının ürünüdür. Bundan 2 yıl önce İsmail Cem, TESEVin İstanbulda düzenlediği bir Kafkasya sempozyumunda, bu inisiyatifin ilk işaretini vermişti. Bakan o zaman Türkiyenin arzu edildiği takdirde Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki anlaşmazlığın çözümüne direkt katkıda bulunabileceğini söylemişti.Türkiyenin Ermenistan ile diplomatik ilişkilerinin bulunmaması nedeni ile Erivanın Ankaranın böyle bir arabuluculuk çabasına sıcak bakıp bakmayacağı sorgulanmıştı.İlk kez üçlü toplantının gerçekleşmesi, Erivanın böyle bir itirazı veya tereddüdü olmadığını ortaya koydu. Bu bakımdan böyle bir toplantının yapılması dahi, kendi başına olumlu bir gelişme sayılır...***REYKJAVİKte aslında bir değil, iki "buluşma" gerçekleşti. Birincisi, bir buçuk saat süren "üçlü" toplantı. Diğeri de, Cem ile Ermeni meslektaşı Vartan Oskanyan arasındaki "ikili" görüşme.Üçlü toplantıda Kafkasyadaki genel durum, 11 Eylül sonrası gelişmeler, bölgedeki sorunlar ve özellikle Yukarı Karabağ

Yazının Devamı

Kafkasya açılımı

18 Mayıs 2002


<#comment>Hafta içinde dış politika alanında dikkatler BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Kıbrıs’taki temasları üzerinde toplandığı için, bir başka önemli gelişmeye gereken ilgi gösterilmedi.
Annan’ın Lefkoşa’da görüşmelerini sürdürdüğü sırada, NATO toplantısı vesilesi ile İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te bulunan Türk, Azeri ve Ermeni Dışişleri bakanları bir araya geldiler.
Bu toplantı, Türk diplomasisinin yeni bir açılımının ürünüdür. Bundan 2 yıl önce İsmail Cem, TESEV’in İstanbul’da düzenlediği bir Kafkasya sempozyumunda, bu inisiyatifin ilk işaretini vermişti. Bakan o zaman Türkiye’nin arzu edildiği takdirde Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki anlaşmazlığın çözümüne direkt katkıda bulunabileceğini söylemişti.
Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik ilişkilerinin bulunmaması nedeni ile Erivan’ın Ankara’nın böyle bir arabuluculuk çabasına sıcak bakıp bakmayacağı sorgulanmıştı.
İlk kez üçlü toplantının gerçekleşmesi, Erivan’ın böyle bir itirazı veya tereddüdü olmadığını ortaya koydu. Bu bakımdan böyle bir toplantının yapılması dahi, kendi başına olumlu bir gelişme sayılır...
***

Yazının Devamı

Başarılı oldu mu?

17 Mayıs 2002

Bunu doğru değerlendirebilmek için, kendisinin adaya gelirken ne düşündüğünü ve ne söylediğini anımsamak gerek.Kendi deyişi ile amacı, tıkanmış olan Denktaş - Klerides müzakerelerini hızlandırmak ve çözüme bir an önce varılması için tarafları cesaretlendirmekti. Annan bir "mucize beklenmemesini" de özellikle belirtiyordu. Cebinde taraflara sunacağı veya kabul ettireceği bir "plan", elinde de bir sihirli değnek yoktu...Ne oldu? Annanın gayreti ile, diyalogdaki tıkanma gideriliyor. İki taraf, meseleleri yeni bir yaklaşımla müzakere etmeye razı oluyor.Bu ilk bakışta "ufak bir başarı" olarak görünebilir. Ama Kıbrıs platformunda gene de önemli bir gelişme. Kofi Annanın adadan "eli boş" ayrıldığını söylemek yanlış...***GENEL Sekreter nerede "sonuç alamadığını" bizzat dün açıkladı. "Zaman ve içerik açısından iki taraf arasındaki görüş ayrılıkları devam ediyor" dedi.Onun düşüncesi - diğer bütün ilgililer gibi - haziranın sonuna kadar gözle görülür bir ilerleme olacağı ve bir mutabakat çerçevesi ortaya çıkacağı idi.Annan çok uğraştı, ama Denktaştan bu konuda kesin bir söz alamadı. Bu durumda diyaloğun hazirandan sonra da süreceği ortada. Bu uzayan süre içinde anlaşma sağlanıp

Yazının Devamı

Başarılı oldu mu?

17 Mayıs 2002


<#comment>BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Kıbrıs’taki görüşmelerinin ardından akla ilk gelen soru başlıktaki gibi...
Bunu doğru değerlendirebilmek için, kendisinin adaya gelirken ne düşündüğünü ve ne söylediğini anımsamak gerek.
Kendi deyişi ile amacı, tıkanmış olan Denktaş - Klerides müzakerelerini hızlandırmak ve çözüme bir an önce varılması için tarafları cesaretlendirmekti. Annan bir "mucize beklenmemesini" de özellikle belirtiyordu. Cebinde taraflara sunacağı veya kabul ettireceği bir "plan", elinde de bir sihirli değnek yoktu...
Ne oldu? Annan’ın gayreti ile, diyalogdaki tıkanma gideriliyor. İki taraf, meseleleri yeni bir yaklaşımla müzakere etmeye razı oluyor.
Bu ilk bakışta "ufak bir başarı" olarak görünebilir. Ama Kıbrıs platformunda gene de önemli bir gelişme. Kofi Annan’ın adadan "eli boş" ayrıldığını söylemek yanlış...
***

Yazının Devamı