Yeni bir barış süreci mi?

28 Şubat 2002

Son günlerde tüm dünyanın dikkatlerini çeken Suudi barış planının acaba başarı şansı nedir? ™nce bunun "yeni bir plan" olup olmadığını araştırmak lazım.Fikir, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah'ın iki hafta "nce, "New York Times"ın ünlü yazarı Thomas Friedman'a verdiği bir demeç ile ortaya çıktı. Prens bu s"yleşi sırasında, şimdiye kadar Suudilerin ağza pek almadığı bir konuyu gündeme getirdi: Arap ülkeleri, İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeye ve ona güvenlik güvencesi vermeye hazırdır, yeter ki, İsrail 1967'de işgal ettiği topraklardan çekilsin... Bu ilk bakışta "yeni bir fikir" olarak g"zükmeyebilir. Nitekim, geçmişteki BM kararları, Mısır'dan šrdün'e kadar birçok ülkenin "nerileri, aşağı yukarı bu parametreleri içeriyor. Prens Abdullah'ın s"yleşi sırasında s"yledikleri, d"rt başı mamur bir "plan" da sayılmayabilir. Nitekim Prens'in Danışmanı Adil el - Cubeyir de bunun aslında "bir plan değil, bir vizyon olduğunu" s"yledi ve esas müzakerelerin de İsrail ile komşuları Suriye, Lübnan ve Filistin arasında yapılması gerektiğini belirtti.* * * SUUDİ Prensi'nin inisiyatifi "yeni bir plan" sayılmasa dahi üstünde ciddiyetle durulmaya değer. Nitekim belli başlı Arap

Yazının Devamı

Yeni bir barış süreci mi?

28 Şubat 2002


<#comment>Ortadoğu'da barışın sağlanması için yıllardan beri ortaya atılan planların haddi hesabı yoktur. Ne yazık ki, bu planların hiçbiri (hatta ateşin kesilmesini amaçlayan son Mitchell ve Tenet gibi planlar) bir türlü yaşama geçirilememiştir.
Son günlerde tüm dünyanın dikkatlerini çeken Suudi barış planının acaba başarı şansı nedir?Önce bunun "yeni bir plan" olup olmadığını araştırmak lazım.
Fikir, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah'ın iki hafta önce, "New York Times"ın ünlü yazarı Thomas Friedman'a verdiği bir demeç ile ortaya çıktı. Prens bu söyleşi sırasında, şimdiye kadar Suudilerin ağza pek almadığı bir konuyu gündeme getirdi: Arap ülkeleri, İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeye ve ona güvenlik güvencesi vermeye hazırdır, yeter ki, İsrail 1967'de işgal ettiği topraklardan çekilsin...
Bu ilk bakışta "yeni bir fikir" olarak gözükmeyebilir. Nitekim, geçmişteki BM kararları, Mısır'dan Ürdün'e kadar birçok ülkenin önerileri, aşağı yukarı bu parametreleri içeriyor.
Prens Abdullah'ın söyleşi sırasında söyledikleri, dört başı mamur bir "plan" da sayılmayabilir. Nitekim Prens'in Danışmanı Adil el - Cubeyir de bunun aslında "bir plan değil, bir

Yazının Devamı

Sorun yalnız para değil...

27 Şubat 2002

İngiltere Başbakanı Blair ile Başbakan Ecevit arasında önceki akşam yapılan telefon görüşmesinin ışığında, ortaya çıkan durum bu.İngilterenin bu konuda bu kadar hevesli ve aceleci davranmasının başlıca nedeni 3 ay için üstlendiği ISAF komutanlığı misyonunun 22 Nisanda sona ermesidir. Blair hükümeti - özellikle muhalefetin de baskısı ile - bu görevi o tarihte mutlaka devretmek istiyor.Peki, neden Türkiye? Bunun da çeşitli nedenleri var: Ankaranın başta Afganistana asker gönderme ve ISAFın komutanlığını üstlenmek konusunda gösterdiği ilgi, İngiltere ve ABDyi cesaretlendirdi. Batının önde gelen ülkeleri, NATO üyesi Müslüman bir ülke Türkiyeyi bu iş için "biçilmiş kaftan" olarak görüyor. ***AFGANİSTANA barışı korumak amacı ile çokuluslu bir güç gönderme kararı alınırken Türkiye buna katılmak istediğini ilan eden ilk ülkeler arasında yer aldı.Balkanlardan sonra, Afganistanda da Mehmetçiğin görev yapması fikri, kamuoyunda heyecan yarattı.Ancak Ankarada siyasi ve askeri yetkililer, konuyu etraflıca inceleyince, bunun göründüğü gibi kolay bir iş olmadığı sonucuna vardı.Nitekim 261 kişilik Türk birliğinin Afganistana sevki zaman aldı."Şimdi de 17 ülkeden 4 bin küsur askerin oluşturduğu

Yazının Devamı

Sorun yalnız para değil...

27 Şubat 2002


<#comment>İNGİLTERE, Afganistan’daki çokuluslu gücün (ISAF) komutasını Türkiye’ye devretmek konusunda çok istekli. Türkiye’nin ise bu görevi teslim almak hususunda tereddütleri devam ediyor.
İngiltere Başbakanı Blair ile Başbakan Ecevit arasında önceki akşam yapılan telefon görüşmesinin ışığında, ortaya çıkan durum bu.
İngiltere’nin bu konuda bu kadar hevesli ve aceleci davranmasının başlıca nedeni 3 ay için üstlendiği ISAF komutanlığı misyonunun 22 Nisan’da sona ermesidir. Blair hükümeti - özellikle muhalefetin de baskısı ile - bu görevi o tarihte mutlaka devretmek istiyor.
Peki, neden Türkiye? Bunun da çeşitli nedenleri var: Ankara’nın başta Afganistan’a asker gönderme ve ISAF’ın komutanlığını üstlenmek konusunda gösterdiği ilgi, İngiltere ve ABD’yi cesaretlendirdi. Batı’nın önde gelen ülkeleri, NATO üyesi Müslüman bir ülke Türkiye’yi bu iş için "biçilmiş kaftan" olarak görüyor.
***
AFGANİSTAN’A barışı korumak amacı ile çokuluslu bir güç gönderme kararı alınırken Türkiye buna katılmak istediğini ilan eden ilk ülkeler arasında yer aldı.

Yazının Devamı

Hoşgörü çok şey halleder

26 Şubat 2002

Bayram tatilinden yararlanarak yaptığımız gezi sırasında karşımıza çıkan bu iki konunun da bizi ilgilendiren yanları var...* * *İSPANYA Bask sorununu bu bölgeye çok geniş bir özerklik vermek suretiyle çözümlediği halde, ETA terörizmini tamamen ortadan kaldırabilmiş değil. (Benzer bir durum Kuzey İrlanda sorununa çözüm bulduğu halde IRAnın yeni bir kanadının zaman zaman terörist eylemleri ile karşılaşan İngiltere için de söz konusudur.) Bu tür terörü "sıfırlamak" kolay olmuyor.Ne var ki, İspanyada eylemlerini sürdüren gözü dönmüş bir avuç militanın sözde "davası", Bask bölgesinde artık hiç destek görmüyor, hatta bu hareketler halk tarafından lanetleniyor.Nitekim Eduardo Medinaya karşı girişilen eylemin ardından Baskın Bilbao kentinde çoğu genç, 60 bin kişi, meydan ve sokakları doldurup ETAyı yerden yere vurdu. Bu protesto gösterisinden çıkan mesaj açıktı: Bask halkı, Madridin kendisine verdiği statüden memnun. ETA militanları gibi tam bağımsızlık isteyenler çok az. Hele ETA teröristlerinin eylemlerini benimseyen pek yok... Madridin Bask politikası, ETAyı marjinal hale getirmeyi başardı. Bask halkının sokaklara dökülüp ETAyı lanetlemesi, bu örgütün ve savunduğu kozun artık etkisini

Yazının Devamı

Hoşgörü çok şey halleder

26 Şubat 2002


<#comment>İspanya’da geçirdiğimiz bir hafta içinde, yerel gazetelerin ve TV kanallarının - ve dolayısı ile kamuoyunun - üzerinde önemle durduğu iki konu vardı: Biri ETA’nın Bask bölgesinde Sosyalist Gençlik Hareketi’nin başı Eduardo Medina’ya karşı giriştiği suikast; diğeri de Katalanya’da Faslı bir Müslüman babanın çocuklarını Katolik okuluna göndermeyi reddetmesinin yarattığı sorun.
Bayram tatilinden yararlanarak yaptığımız gezi sırasında karşımıza çıkan bu iki konunun da bizi ilgilendiren yanları var...
* * *
İSPANYA Bask sorununu bu bölgeye çok geniş bir özerklik vermek suretiyle çözümlediği halde, ETA terörizmini tamamen ortadan kaldırabilmiş değil. (Benzer bir durum Kuzey İrlanda sorununa çözüm bulduğu halde IRA’nın yeni bir kanadının zaman zaman terörist eylemleri ile karşılaşan İngiltere için de söz konusudur.) Bu tür terörü "sıfırlamak" kolay olmuyor.
Ne var ki, İspanya’da eylemlerini sürdüren gözü dönmüş bir avuç militanın sözde "davası", Bask bölgesinde artık hiç destek görmüyor, hatta bu hareketler halk tarafından lanetleniyor.
Nitekim Eduardo Medina’ya karşı girişilen eylemin ardından Bask’ın Bilbao kentinde çoğu genç, 60 bin kişi, meydan

Yazının Devamı

Avrupanın ABD ile arası açılıyor

19 Şubat 2002

MADRİD Başta Fransa ve Almanya olmak üzere, Avrupa başkentlerindeki hava, Atlantik'in iki yakası arasındaki g"rüş ayrılıklarının, Pasifik'in iki yanı arasındaki farklılıklardan daha derin olduğunu g"steriyor. Gün geçmiyor ki, bir Avrupa lideri Bush y"netiminin yeni çıkışlarını eleştirmesin veya Avrupa basını Washington'un politikaları hakkında duyulan kaygıları yansıtmasın.11 Eylül'den sonra milliyetçilik damarı kabaran Amerikalılar Avrupa müttefiklerinin bu davranışından hiç hoşlanmıyorlar. Onlar da Avrupalıları rehavete kapılmakla suçluyorlar ve ABD'nin aklına koyduğunu - Afganistan'da yaptığı gibi - kendi başına gerçekleştirme gücüne sahip olduğunu açıkça s"ylüyorlar.* * *AVRUPA'nın ABD'ye bozulmasının çeşitli nedenleri var: * Her şeyden "nce Avrupalılar Bush y"netimini tek yanlı hareket etmekle suçluyorlar. Yani Avrupa'nın g"zünde, Washington kendi çıkarını ve g"rüşlerini her şeyin üstünde sayan bir "tek yanlılık" (unilateralism) doktrini geliştirmiş bulunuyor. Avrupalılara g"re bu, Batı'nın eski "birlik - beraberlik" havasını bozacak, tehlikeli bir tavır... * Avrupa'yı b"yle bir kanaate g"türen bir dizi gelişme var: Bush y"netimi çevre sorunu ile ilgili Kyoto anlaşmasından

Yazının Devamı

Avrupa’nın ABD ile arası açılıyor

19 Şubat 2002


<#comment>MADRİD
Başkan George W. Bush şu sırada Asya yerine Avrupa'yı ziyaret etmiş olsaydı, herhalde yakın müttefikleri ile arasının, uzak dostlarından daha fazla açılmakta olduğunu görecekti.
Başta Fransa ve Almanya olmak üzere, Avrupa başkentlerindeki hava, Atlantik'in iki yakası arasındaki görüş ayrılıklarının, Pasifik'in iki yanı arasındaki farklılıklardan daha derin olduğunu gösteriyor.Gün geçmiyor ki, bir Avrupa lideri Bush yönetiminin yeni çıkışlarını eleştirmesin veya Avrupa basını Washington'un politikaları hakkında duyulan kaygıları yansıtmasın.
11 Eylül'den sonra milliyetçilik damarı kabaran Amerikalılar Avrupa müttefiklerinin bu davranışından hiç hoşlanmıyorlar. Onlar da Avrupalıları rehavete kapılmakla suçluyorlar ve ABD'nin aklına koyduğunu - Afganistan'da yaptığı gibi - kendi başına gerçekleştirme gücüne sahip olduğunu açıkça söylüyorlar.
* * *
AVRUPA'nın ABD'ye bozulmasının çeşitli nedenleri var:

Yazının Devamı