<#comment>#comment>Geçen cumartesi günü bir grup Türk gazetecisi ve akademisyeni ile dört Arap ülkesinin Türkiye'deki büyükelçileri bir araya geldi. Güncel konularda periyodik toplantılar düzenleyen "Analiz - Türk" grubunun girişimi ile ilk kez gerçekleşen bu buluşma, Arap diplomatları ile Türk aydınlar arasında serbestçe fikir alışverişinin yapılmasına olanak sağladı.
Toplantıda başta Suriye, Libya, Filistin, Umman büyükelçilikleri ülkeleri ile Türkiye arasındaki ilişkiler üzerinde bilgi verdiler. Bu konuşmalardan çıkan sonuç, Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerde özellikle son iki - üç yılda, hissedilir bir gelişme kaydedildiğidir.
Özellikle Suriye Büyükelçisi Said Al Bunni'nin izahatı iki komşu ülke arasında yeni bir işbirliği dönemine girilmekte olduğunu gösteriyor. Örneğin iki yıl önce 300 milyon dolar civarında olan karşılıklı ticaretin bu yıl 1.5 milyar doları bulması bekleniyor. Ekonomik işbirliği alanında yakın gelecekte yaşama geçirilmesi planlanan birçok proje var. "Apo - PKK sorunu"nun hallinden sonra, şimdi Ankara ile Şam arasındaki ilişkiler düzlüğe kavuşmuş görünüyor...* * *BÜYÜKELÇİLERİN hepsi sunuş konuşmalarında Türk - Arap
<#comment>#comment>Geçmişte terörizme sahne olan bir ülkenin yeniden şiddetle karşılaşması kadar sinir bozucu bir şey olamaz.
Şu sırada İtalya böyle bir durumda.
Çalışma Bakanı'nın danışmanlığını yapan iktisatçı Marco Biagi'nin Bologna'da eski "Kızıl Tugaylar" örgütünün "varisleri" tarafından öldürülmüş olması, ülkede panik yarattı.
"Corriere della Sera" gazetesinin manşeti, kaygıyı yansıtıyor: "Kurşun yıllarının dönüşü"...
"Kurşun yılları", İtalyanların 1973'ten 1982'ye kadar süren terör dönemidir. O dönemde, aralarında Başbakan Aldo Moro dahil, birçok politikacı, savcı, bürokrat, işadamı ve gazeteci öldürülmüştü.
O karanlık dönemin anılması dahi, İtalyanların midesini bulandırmaya yeter. Acaba Prof. Biagi'nin öldürülmesi ile "yeni Kızıl Tugaylar"ın yeniden sahneye çıkması, o döneme dönüşün bir işareti mi, yoksa bu hızla geride kalabilecek münferit bir olay mı?* * *OLAYIN nedenine ve mahiyetine, ayrıca eylemcilerin profiline bakılırsa, bunu terör dönemine dönüşün işareti olarak görmemek gerekiyor.Nitekim bu, "yeni Kızıl Tugaylar"ın ilk eylemi de değil. Tam üç yıl önce bu örgütün mensupları, bir başka danışmanı (Massimo D'Antona'yı)
<#comment>#comment>Cheney mi yanlış söyledi, yoksa Ecevit mi yanlış anladı? Tam bilemiyoruz. Ama Irak konusunda olduğu gibi, Afganistan hakkında da bir yanlış anlama oldu galiba...
ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin Irak'la ilgili söyledikleri nasıl çok "rahatlatıcı" bulunmuşsa, Afganistan konusunda verdiği "müjde" de, o derecede sevindirici görüldü.
Oysa, Cheney'nin Irak'tan söz ederken kullandığı ihtiyatlı terimler, ABD'nin askeri opsiyonu sildiği anlamına gelmediği, sonradan yapılan değerlendirmelerde de ifade edildi. Aynı şekilde, Ecevit'in "olumlu jest" olarak nitelendirdiği "228 milyon dolarlık katkı"nın sırf Türkiye'ye - Afganistan'da yükleneceği askeri misyona karşılık - ayrılmadığı da dün ortaya çıktı.
Herhalde aceleden olacak, Ecevit - Cheney görüşmelerinden hemen sonra yapılan açıklamalar, doğrusu "fazla iyimser" bir hava yansıttı...* * *ÖNCEKİ gün, Afganistan'daki uluslararası gücün (ISAF) başına bir Türk komutanının gelmesi ile ilgili görüşmelerin tamamlandığı, mali destek dahil, Ankara'nın öne sürdüğü şartlar üzerinde mutabakat sağlandığı bildiriliyordu.
Verilen izlenim, Bush yönetiminin Afganistan için Kongre'den talep ettiği ek
<#comment>#comment>"Görünür gelecek" ne demek?Başbakan Bülent Ecevit'in, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ile yaptığı görüşmeden sonraki açıklamasında kullandığı bu terim, spekülasyona açık.
Başbakan, Cheney'nin Irak konusunda kendisine söylediklerinden edindiği izlenimi "ABD'nin görünür bir gelecekte Irak'a karşı askeri bir harekat düşünmediği" şeklinde ifade etti.
Ancak ABD'nin iki numaralı lideri, tam olarak bu terimi (İngilizcesi "foreseable future") kullanmamış olacak ki, kendisiyle seyahat eden gazetecilere bir açıklama yapmak zorunluğunu duymuş. Nitekim "Associated Press"in muhabiri Tom Raum, Ankara'dan geçtiği haberde Cheney'nin bu terime itiraz ettiğini ve şunları söylediğini belirtiyor: "Ben askeri bir harekatın hemen yakın ("imminent") olmadığını söyledim. Bunu da her gittiğim yerde beyan ettim".
* * *
KULLANILAN terim ister "görünür gelecek" olsun, ister "hemen yakın" olsun, Cheney'nin Ankara'da (ve diğer bölge başkentlerinde) söyledikleri, şunu gösteriyor: Bush yönetiminin Irak'a karşı bir askeri harekat konusunda henüz alınmış kesin bir "kararı" yok. Ama böyle bir eylem için "kararlılığı" var.Nitekim Başkan Yardımcısı, Ankara'da da
<#comment>#comment>ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin Türkiye'ye gelmeden önce ziyaret ettiği İsrail'deki temasları, Bush yönetiminin İsrail - Filistin meselesinde artık iyice devreye girdiğini ortaya koydu.
Cheney'nin Kudüs'teki basın toplantısında "ABD ateşkes çabalarını önümüzdeki günlerde ve haftalarda aktif olarak sürdürmeye kararlıdır" şeklindeki ifadesi, Washington'un Ortadoğu stratejisinde bir değişikliğe işaret ediyor.
Bush yönetimi bir süreden beri İsrail - Filistin çatışmalarını uzaktan izliyor, dikkatlerini daha çok Irak üzerinde topluyordu.
Cheney 12 günlük turuna çıkarken, bölge ülkelerinin liderleri ile öncelikle Irak sorununu görüşmeyi planlamıştı. Ancak Ortadoğu'ya ayak bastıktan hemen sonra, burada tüm dikkatlerin Filistin sorunu üzerinde toplandığını ve herkesin ABD'nin Irak'ı bırakıp bu konu ile uğraşmasını beklediğini gördü.
Washington mesajı algılamış görünüyor. Artık ABD Ortadoğu'da devrede...* * *SON birkaç günde olayların hızlı akışı, Filistin lideri Yaser Arafat'ı öne çıkarmış bulunuyor. Hem de - ABD'nin değişen politikası sayesinde - avantajlı olarak...ABD yönetimi, başta özel temsilci General Anthony Zinni'nin,
<#comment>#comment>Son günlerde Türkiye'de çok tartışılan "Korkut Eken olayı", 1980'lerde ABD'de ortaya çıkan "İran - Contra" skandalını çağrıştırıyor.
İlk bakışta bazı benzerlikler saptamak mümkün.
Aslında zaman zaman birçok ülkede, özellikle güvenlik veya ulusal çıkarlar nedeni ile "örtülü operasyonlar"ın yapıldığı bir gerçek. Ama günümüzde bu tür eylemlerin gizliliği pek uzun ömürlü olmuyor. Bir şekilde (çoğu zaman medya aracılığı ile) "ifşa" ediliyor. O andan itibaren örtülü operasyonların amacı ve yöntemi kadar, bunu gerçekleştirenlerin misyonları dışında, kendi çıkarları için yasal olmayan faaliyetlere girişip girişmedikleri büyüteç altına alınıyor.Bu açıdan bakıldığında, "Eken olayı" ile "İran - Contra" skandalı arasında, bazı benzerliklerin yanında birçok farklılıklar da göze çarpıyor...
* * *
ABD'deki olayı hatırlatalım.
1980'lerin başında ABD'nin Humeyni yönetimindeki İran ile ilişkileri gergindi. 1985'te, Lübnan'da 3 Amerikalının İran destekli bir örgüt tarafından kaçırılması, gerilimi daha da artırdı. Ama o sırada İran, Irak'la savaşıyordu ve silaha çok ihtiyacı vardı.
<#comment>#comment>İki hafta önce ele aldığımız barajlar konusuna bugün yeni bir gelişme ile tekrar döneceğiz.
Londra'dan gelen bilgilere göre, "Amec" adlı İngiliz inşaat şirketi Türkiye'nin kuzeydoğusunda yapılması tasarlanan Yusufeli Barajı projesinden çekilmeye karar verdi.
Böylece İngiltere, Ilısu Barajı projesinden sonra, Yusufeli Barajı konusunda da, Türkiye'ye, amiyane deyiş ile, bir "kazık" daha atmış bulunuyor.* * *ILISU Barajı projesinin yaşama geçirilmesinde, İngiliz şirketi Balfour Beatty'nin hatırı sayılır bir yeri vardı. Geçen kasımda bu firmanın konsorsiyumdan çekilmesi ile, proje - en azından şimdilik - rafa kalkmış oldu.
Her ne kadar İngilizler Yusufeli Barajı için "Ilısu - 2" terimini kullanıyorlarsa da, bu projede "Amec"in yeri pek o kadar belirleyici değil.
590 milyon sterline mal olacak Yusufeli Barajı'nın yapımı için kurulan konsorsiyumda, İngiliz şirketinin payı sadece 68 milyar sterlin. Bu grupta esas aslan payı - yüzde 46 oranındaki katılımı ile - Fransız mühendislik firması Spie'de. Konsorsiyumda ayrıca İspanyol, Belçika ve Türk şirketleri de var.
Türk yetkililerine göre, Yusufeli Barajı projesinin akıbeti Ilısu projesine
<#comment>#comment>ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Ortadoğu'ya gelir gelmez, mesajı aldı.
ABD'ye yakın sayılan iki Arap ülkesinin liderleri, Ürdün Kralı Abdullah ile Mısır Devlet Başkanı Mübarek'in, Cheney'ye söyledikleri şu iki görüşü - ve tavsiyeyi - içeriyor:
1) ABD Irak'tan çok, Ortadoğu'daki vahim durumla uğraşsın ve bir an önce İsrail - Filistin çatışmasını durdursun. Aksi halde bölge çok tehlikeli gelişmelere sürüklenecek ve bundan ABD'nin de başı ağrıyacak...
2) Bush yönetimi, Irak'a askeri bir müdahalede bulunmaktan vazgeçsin. Bunda ısrar ederse, Arap dünyası buna destek vermeyecek, bölge büsbütün istikrarsız duruma düşecek...
Cheney'nin 12 günlük gezisinin Ortadoğu ayağında duyacakları, herhalde hep bu doğrultuda olacak.
* * *