<#comment>#comment>İSRAİL Başbakanı Ariel Şaron'un Ankara ziyaretinin en önemli yanı, şu sırada böyle bir ziyaretin gerçekleşmiş olmasıdır. Daha açık bir ifade ile, Şaron, tartışmalı kişiliğinin yarattığı alerji ve tepki nedeni ile, özellikle bölgede karşılıklı şiddetin tırmandığı bir ortamda, Türkiye'ye davet edilmeyebilirdi.
Ancak Ankara, her şeye rağmen Şaron'un 8 saatlik "çalışma ziyareti" için Türkiye'ye gelmesinde yarar görmüştür. Ne de olsa halen İsrail Başbakanı odur ve bölgede barışın mı, yoksa çatışmanın mı hakim olacağını belirleyecek "baş oyuncu" da kendisidir...
* * *
ŞARON'un kişiliğinden kaynaklanan sıkıntılar (eğer İsrail Başbakanı bir başkası olsaydı bu sıkıntılar olmazdı) bir yana bırakılırsa, bu ziyaret Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerinin bugün bulunduğu nokta ve ileride izleyeceği seyir hakkında yeni değerlendirmeler yapılması fırsatını vermiştir.
İlişkilerin, "stratejik işbirliği" olarak nitelendirilen oldukça ileri bir aşamaya ulaşmış olması, kuşkusuz iki tarafın da bunda, kendi lehlerinde yarar görmesinin bir sonucudur. Yani Türk - İsrail ilişkilerinde bu noktaya "hatır" için değil, "çıkar" icabı gelinmiştir.Dün ortak basın
Kendisine saldırının sadece birkaç Türk gazetesinde kısaca bildirildiğini, Türk kamuoyunun da olayın pek farkında olmadığını s"ylediğimizde, şaşırdı. "Nasıl olur?" dedi. "Bugünkü İngiliz gazetelerini g"rdünüz mü?"Gerçekten dünkü İngiliz basını - hem de yalnız bulvar gazeteleri değil, "Times", "Guardian" gibi ciddi yayın organları da - olaya geniş yer verdi.22 yaşındaki Fırsat Yıldız'ın Glosgow'un fakir Sighthill semtinde - ırkçı oldukları sanılan fakat henüz yakalanamayan - saldırganlar tarafından bıçaklanmasına İngiliz medyasının g"sterdiği ilginin ne yazık ki, yüzde birini bizim basın g"stermedi...* * * BU, nedense hep b"yle olmuştur. Hatırlayalım: Geçen aralıkta gene İngiltere'de - bu kez Londra'da - Cumali Sinankılı adında, 43 yaşındaki bir vatandaşımız bir grup ırkçı tarafından d"vülerek komaya sokulmuştu. İngiliz makamları olaydan "zür dilemiş, ailesini Türkiye'den alelacele getirtmişti. O zaman da İngiliz basını, Türk basınından daha çok olayın üstüne gitmişti. Gene anımsayalım: Geçen ayın başlarında İsviçre'de başkent Bern'de, 42 yaşındaki Cemal G"meç, ailevi bir kavganın ardından müdahale eden polis tarafından fena halde d"vülmüş ve hayatını kaybetmişti. Polisin şiddete
<#comment>#comment>DÜN Londra'daki bir İngiliz meslektaşımız, Glasgow'da bir Türk vatandaşının bıçaklanarak öldürülmesi olayının Türk basınına nasıl yansıdığını, Türkiye'de buna nasıl tepki gösterildiğini soruyordu.
Kendisine saldırının sadece birkaç Türk gazetesinde kısaca bildirildiğini, Türk kamuoyunun da olayın pek farkında olmadığını söylediğimizde, şaşırdı. "Nasıl olur?" dedi. "Bugünkü İngiliz gazetelerini gördünüz mü?"
Gerçekten dünkü İngiliz basını - hem de yalnız bulvar gazeteleri değil, "Times", "Guardian" gibi ciddi yayın organları da - olaya geniş yer verdi.
22 yaşındaki Fırsat Yıldız'ın Glosgow'un fakir Sighthill semtinde - ırkçı oldukları sanılan fakat henüz yakalanamayan - saldırganlar tarafından bıçaklanmasına İngiliz medyasının gösterdiği ilginin ne yazık ki, yüzde birini bizim basın göstermedi...
* * *
BU, nedense hep böyle olmuştur. Hatırlayalım: Geçen aralıkta gene İngiltere'de - bu kez Londra'da - Cumali Sinankılı adında, 43 yaşındaki bir vatandaşımız bir grup ırkçı tarafından dövülerek komaya sokulmuştu. İngiliz makamları olaydan özür dilemiş, ailesini Türkiye'den alelacele getirtmişti. O zaman da İngiliz basını, Türk basınından daha çok
<#comment>#comment>KONU tartışılsın, mı, tartışılmasın mı?
Şu anda bu tartışılıyor!..
Konu, "ulusal güvenlik kavramı" ile ilgili ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın ANAP kongresindeki konuşması ile gündeme oturdu.
Yılmaz'ın "artık tartışılsın" dediği konu etrafında açılan tartışma şimdilik özünden çok, meselenin neden şu sırada gündeme getirildiği, bununla neyin hedeflendiği, bunun gerçekten zamanının olup olmadığı gibi sorular üzerinde odaklanıyor.
Kimine göre, Yılmaz bu konuyu kendi başarısızlıklarını, hatta yolsuzluk suçlamalarını örtbas etmek için ortaya atmış olmalı... Kimine göre, ANAP lideri bir manevra çeviriyor olsa gerek: Eğer bu fikrinde samimi olsaydı, daha önce bunu kanıtlardı...
* * *
Tam adı, Megavati Sukarnoputri. Endonezya'nın yeni Devlet Başkanı. 54 yaşında. Devletin kurucusu Sukarno'nun kızı. İki yıl "nce ülkede yapılan ilk serbest seçimlerde, parlamentoda en çok sandalye kazanan Demokratik Mücadele Partisi'nin lideri...Megavati, o zaman üçüncü partinin (dinci Ulusal Uyanış Partisi'nin) lideri olan Abdurrahman Vahid'in parlamentodaki bir siyasal manevrası sonucu, başkanlık koltuğunu kaybetmişti. İki yıla yakın bir zaman ülkeyi y"neten Vahid, nihayet hafta içinde aynı parlamentonun gazabına uğradı ve alaşağı edildi.Parlamento, askerlerin de desteği ile gerçekleştirdiği bu darbeden sonra, kiminin "halkın anası" diye nitelediği Megavati'yi Başkanlık Sarayı'na oturttu...* * * ENDONEZYA bizden uzak bir ülke. Yani coğrafi bakımdan dünyanın ta "bür ucunda. Ama taşıdığı birçok "zellikler, bize hiç de yabancı değil. Tabii Endonezya'nın çok farklı y"nleri var. Bir kere 13.500 ada üzerinde kurulmuş 225 milyon nüfuslu bir ülke. Çok ırklı, çok dinli, çok dilli. (Yüzde 87'si Müslüman). Yüzyıllar boyunca yabancıların (Portekiz, Hollanda, Japon) y"netiminde yaşamış ve bağımsızlığa ancak 1950'de kavuşmuş...İlk lider Sukarno'dan sonra başkan olan Suharto, otoriter
<#comment>#comment>İlk adının başındaki "Mega" sözcüğü, sanki ülkesinin karşılaştığı sorunların büyüklüğünü ifade ediyor:
Tam adı, Megavati Sukarnoputri. Endonezya'nın yeni Devlet Başkanı. 54 yaşında. Devletin kurucusu Sukarno'nun kızı. İki yıl önce ülkede yapılan ilk serbest seçimlerde, parlamentoda en çok sandalye kazanan Demokratik Mücadele Partisi'nin lideri...
Megavati, o zaman üçüncü partinin (dinci Ulusal Uyanış Partisi'nin) lideri olan Abdurrahman Vahid'in parlamentodaki bir siyasal manevrası sonucu, başkanlık koltuğunu kaybetmişti. İki yıla yakın bir zaman ülkeyi yöneten Vahid, nihayet hafta içinde aynı parlamentonun gazabına uğradı ve alaşağı edildi.
Parlamento, askerlerin de desteği ile gerçekleştirdiği bu darbeden sonra, kiminin "halkın anası" diye nitelediği Megavati'yi Başkanlık Sarayı'na oturttu...
* * *
ENDONEZYA bizden uzak bir ülke. Yani coğrafi bakımdan dünyanın ta öbür ucunda.
Geçen ocak ayında Fransız Meclisi'nin Ermeni soykırımı iddialarını yasalaştırmasının ardından Türkiye'de esen hava, Fransa ile artık - en azından uzun bir süre - devlet düzeyinde temas kurulamayacağı izlenimini vermişti. Verdine'in ziyareti, her şeye rağmen ilişkilerin normalleştirilmesi y"nünde ortak bir arzunun bulunduğunu ortaya koyuyor. šst düzey bir Türk yetkilisinin bu konudaki değerlendirmesi ş"yle: "Kuşkusuz olup bitenlerin üstüne bir sünger çekmiyoruz. Ermeni sorununda o zaman Fransızların sergilediği tavrı unutmuyoruz. Bu konudaki rahatsızlığımız sürüyor. Ama Fransa "nemli bir devlettir ve onunla ortak çıkarlarımız vardır. İlişkilerde ileriye bakmamız gerekiyor. Verdine'in ziyaretini, bu bakımdan olumlu bir adım sayıyoruz."* * *İLİŞKİLERİ bir hayli geren Fransız Meclisi kararından 7 ay gibi kısa bir süre sonra, b"yle bir adım atılmasında, Fransa'nın g"sterdiği olgunluk kadar Türkiye'nin sergilediği gerçekçiliğin büyük payı var. Fransa, bu olaydan sonra Türkiye'nin sert tepkisine ve misilleme eylemlerine rağmen, ilişkilerin daha fazla bozulmamasına "zen g"stermiştir. Cumhurbaşkanı Chirac ve diğer yetkililer Fransa'nın Türkiye'ye desteğinin devam edeceğini çeşitli