"Amerikanvari" seçim...

9 Kasım 2000


       ABD'deki başkanlık seçimlerinin bu kez bir "fotofiniş" ile biteceği daha baştan tahmin ediliyordu. Son günlerde tüm nabız yoklamaları, Demokrat Al Gore ile Cumhuriyetçi George W. Bush arasındaki oy farkının "kıl payı" olacağını gösteriyordu.
       Gerçekten oy sayımı başladıktan sonraki saatlerde, bu farkın az olması bir yana, yarışı kah Bush, kah Gore önde götürüyordu. Bizim saatle gün ağarırken Demokrat aday, California'yı "götürmek"le zafere doğru koşuyordu. Daha sonra diğer eyaletlerden ulaşan sonuçlar, Cumhuriyetçi adayı burun farkı ile öne geçiriverdi.
      Ta ki, Florida'dan rakamlar gelinceye kadar. Bu eyalet artık kilit bir rol oynuyordu. Florida'yı kazanan, Beyaz Saray'daki koltuğunu garantileyebilecekti...
       * * *
       BİZİM saatle sabah 9 sularında Florida'dan alınan sonuçlar üzerine, ABD medyası, George W. Bush'u "galip" ilan etti. "Yeni Başkan"ın Teksas'taki karargahında bayram havası eserken, Gore Tennessee'deki merkezinden, rakibini kutlamaya hazırlanıyordu.
    

Yazının Devamı

Bize kalmış...

8 Kasım 2000


       Bu satırlar yazıldığı sırada, Amerikan seçmenleri sandık başına (daha doğrusu otomatik oy makineleri başına) gidiyordu. Sonuç analizini yarınki yazımızda yapmak üzere, bugün daha çok Türkiye'nin bu seçimler karşısındaki tavrını ele almak istiyoruz.
       Dün de belirttiğimiz gibi, Türkiye için Al Gore ile George W. Bush arasında bir tercih yapmak zor oldu. Türk diplomatları ve analistleri bu kez tek ağızdan (daha önceki seçimlerde olduğu gibi) "tercihimiz budur" diyemedi.
       Bununla beraber, bazı etkin çevrelerden duyulan argüman şu oldu: "Genelde Cumhuriyetçiler hep bizden yana oldular. Dolayısı ile Bush'un kazanması Türkiye için rahatlatıcı ve hayırlı olur"...
       Daha açık konuşanların deyişi ile "Demokratların insan hakları gibi konularda aşırı duyarlılığı var. Daha müdahaleci davranabilirler. Oysa Cumhuriyetçiler daha pragmatiktirler; bu hassas konular üzerinde pek durmazlar"...
      Burada üzerinde durulması gereken husus, bu savın dayandığı düşünce veya zihniyettir.
    

Yazının Devamı

Zor tercih...

7 Kasım 2000


       Dünkü "Guardian" gazetesi şöyle yazıyordu: Eğer ABD Başkanı'nı seçme fırsatı yabancı uluslara verilseydi, herhalde oyların çoğunu Al Gore kazanırdı. Avrupa'dan Asya'ya ve Afrika'ya kadar pek çok ülke, Demokrat adayı, Cumhuriyetçi rakibi George W. Bush'a tercih ediyor...
      Peki, Türkiye'nin tercihi nedir?
       Doğrusu bu seferki, zor bir tercih...
       Türkiye uzun yıllar - özellikle Soğuk Savaş döneminde - kendisine daha yakın hissettiği Cumhuriyetçilere kolayca meyletmişti. İktidar değişikliğinin gerçekleştiği 1992'de de Türkiye George Bush'un (baba) seçilmesini arzuladığını gizlememişti. Demokrat Clinton'ın seçilmesini de başta kuşku ile karşılamıştı. Oysa Clinton, Beyaz Saray'da kaldığı iki dönemde de, Türkiye'yi her alanda destekleyen bir tavır sergiledi. Türkiye - ABD ilişkileri, bu birkaç yıl içinde "stratejik ortaklık" düzeyine çıktı ve "altın dönemi"ni yaşadı.
      Demek ki, Başkan'ın Cumhuriyetçi veya Demokrat olması, pek fark etmiyor. ABD'nin gözünde Türkiye, jeostratejik konumu, iç ve

Yazının Devamı

Kim kazanırsa...

4 Kasım 2000


       İki adayın da seçildikleri takdirde neler yapacağı - veya yapmayacağı - artık biliniyor. Ama bilinmeyen şey, iki adaydan hangisinin seçimleri kazanacağıdır...
       ABD'de seçime 3 gün kala, kamuoyu araştırmaları, George W. Bush'u Al Gore'un biraz önünde gösteriyor. Ama bu, Cumhuriyetçi adayın Beyaz Saray'a girişini garantilediği anlamına gelmez.
       Çünkü: 1) Anketlere göre iki aday arasındaki oy oranı farkı oldukça düşük. 2) Bu fark - özellikle kararsızların alacağı tavra göre - son gün (hatta son saatlerde dahi) değişebilir. 3) Seçim anketlerinde daima bir yanılma payı var. İki aday arasındaki oran farkı ne kadar az ise bu pay da o kadar büyük olur. 4) ABD'deki seçim sistemine göre, önemli eyaletlerin desteği, sonuç üzerinde belirleyici bir rol oynar. "Seçim koleji" adı verilen kurulda eyaletlere göre toplanan oylar, anketlerdeki tahminleri bozabilir.
       Bunlar hep bundan önceki bazı seçimlerde görülmüş olaylardır. Bu kez görülebilir; ama görülmeyebilir de... Bu yüzden çoğu gözlemci, bu seçimlerin sonucu için kesin bir şey

Yazının Devamı

Demek ki maya tutmuş...

3 Kasım 2000


       Ankara ve Atina'da "sokaktaki adam" bir yana, yetkililer, diplomatlar dahi, Türk - Yunan ilişkilerindeki son "iniş - çıkış" karşısında şaşkın...
       Daha geçen hafta, Yunanistan ortak tatbikat sırasında Türkiye ile çıkan bir anlaşmazlık yüzünden, NATO manevralarından çekilmişti. Yunan meclisi, daha önce imzalanan 9 işbirliği anlaşmasını dondurmuştu. Atina'da bazı resmi ağızların söyledikleri, son bir yılda oluşturulan yakınlaşma havasının bozulmakta olduğu şeklinde algılanmıştı.
       Bu hafta, hava gene - bu kez iyiye doğru - değişti. Budapeşte'de gerçekleşen Cem - Papandreu görüşmesi, bir dizi güven artırıcı önlemler üzerinde mutabakatla sonuçlandı. İki bakan da, diyaloğun devamı gereği üzerinde birleşti. Yunan tarafı, askıya alınan anlaşmaların parlamentodan bir an önce geçirileceğini açıkladı.
       Bu arada, geçen haftaki gergin hava içinde, "Yunanlılarla el sıkıştıktan sonra parmaklarımızı saymalıyız" diyen Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın dün Atina'ya başlayan "özel gezisi", düzenlenen üst düzey görüşmelerle adeta bir "resmi

Yazının Devamı

Kosova'nın mesajı...

2 Kasım 2000


       İlk bakışta, Kosova'daki genel seçimler, sıradan, önemsiz bir olay gibi görünebilir. Alt tarafı bu, topu topu 900 bin seçmeni bulunan minik ülkede, 30 belediye için yapılan bir seçim...
       Ama bu seçimleri, bütün dünyanın dikkatini çekecek kadar önemli yapan başka faktörler var: Ülkede 1999'daki hazin olaylardan beri ilk kez seçmenler sandık başına gittiler. Ama bu seçmenler sadece Arnavut kökenli Kosovalılar. Sırplar ve Türkler bu seçimleri boykot ettiler... Arnavutlar için bu seçimler, aslında Kosova'nın siyasal geleceği ile ilgili bir sınav. Diğer bir deyişle, bağımsızlık davası için yapılan bir nevi referandum... Seçimlere katılan tüm partiler, kendilerini bağımsızlık davasına adamışlar. Oyların yüzde 58'ini kazanan İsrahim Rugova'nın ılımlı Kosova Demokratik Birliği de artık açıkça bağımsızlıktan yana...
      Bu yerel seçimlerden çıkan mesaj, Kosova'daki Arnavutların (ki nüfusun yüzde 95'ini oluşturuyorlar), Belgrad'ın yönetiminden tamamen kopmak istediğidir. Belgrad'da işbaşında Miloşeviç yerine, Kostunitsa bulunsa dahi...
      

Yazının Devamı

Kritik kasım

1 Kasım 2000


       Kasım ayı Türk dış politikası açısından kritik bir ay olacak.
      Bu ayın yüklü gündeminde, özellikle önem taşıyan iki olay var: Biri, Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin, diğeri ise Kıbrıs sorununun geleceği ile ilgili.
       İki konuda da meydana gelecek gelişmeler Ankara'nın dış ilişkilerinde belirleyici bir rol oynayacak...
       * * *
       AB Komisyonu'nun, 8 Kasım'da açıklayacağı Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB), Birliğin Türkiye'nin üyeliği konusundaki tavrını ve beklentilerini ortaya koyacak.
       Haftalardan beri konuşulan ve tartışılan bu belgenin Türkiye'yi fazla rahatsız etmeyecek biçimde son şeklini almakta olduğu anlaşılıyor. Ancak KOB'de ilk bakışta Ankara'nın hoşuna gitmeyecek (insan hakları ile ilgili konulardan Kıbrıs sorununa kadar) çeşitli unsurların yer alacağı da muhakkak.

Yazının Devamı

Kabahat yalnız dış güçlerde mi?

31 Ekim 2000


       Başbakan Bülent Ecevit önceki günkü bir demecinde, Ortadoğu krizinden söz ederken, eğer dış güçler müdahale etmeyip tarafları kendi sorunları ile baş başa bıraksalardı, çözümün daha rahat sağlanabileceğini öne sürdü.
       Başbakan daha önce Ege anlaşmazlığı, Kıbrıs sorunu ve Balkanlar'daki sürtüşmeler için de aynı görüşü savunmuştu.
       Yani Ecevit'e göre, başta ABD olmak üzere yabancı devletler ve uluslararası kuruluşlar, sözü geçen uyuşmazlıklara karışmazlarsa, meseleler direkt ilgili taraflarca daha kolay çözümlenebilir. Oysa dış güçlerin müdahaleleri, kendi çıkarları ve tutumları da işin içine, sorunları daha karışık ve içinden çıkılamaz hale getiriyor...
       * * *
       Bazı hallerde dış güçlerin müdahalelerinin ve baskılarının ters sonuçlara yol açtığı doğrudur. Ancak bu tür girişimlerin çoğu zaman, bölgesel sürtüşmeleri veya çatışmaları frenlediğini ya da durdurduğunu da kabul etmek lazım.
       Bunun örnekleri Balkanlar'da açıkça görüldü. Eğer Batılı

Yazının Devamı