Zoraki zirve iyi bitti, ama...

18 Ekim 2000


       Bu seferki, farklı bir zirve idi.
       Camp David'de Başkan Clinton, Ehud Barak ve Yaser Arafat'ı bir araya getirmişti. Şarm el Şeyh'te ise başka katılımcılar da vardı: BM Genel Sekreteri Kofi Annan, AB adına Javier Solana, ev sahibi Başkan Mübarek ve Ürdün Kralı Abdullah...
       Bundan önceki zirvelerde "barış" konuşulmuştu; bu kez ise "savaş". Diğer bir deyişle Şarm el Şeyh zirvesinin amacı, kesilen barış sürecinin yeniden nasıl başlatılabileceğini değil, 18 gündür devam eden kanlı çatışmaların nasıl sona erdirilebileceğini belirlemekti. Bu nedenle bu toplantıya "olağanüstü zirve" adı verildi.
      Buna, Filistinlilerle İsraillilerin isteksiz katılışı dikkate alınırsa, "zoraki zirve" demek de mümkün.
       Zoraki, ama zirve sonunda iyi bitti sayılır. En azından - başta korkulduğu gibi - taraflar masadan kalkmadı veya salonu terk etmedi. Uzun saatler süren müzakere maratonu, nihayet Clinton'ın ve bu kez oluşturduğu "diplomatik koalisyon"un yoğun baskısı sonucunda, bir mutabakatla sonuçlandı.
 &

Yazının Devamı

Ermeni tasarısı ve Ortadoğu faktörü

17 Ekim 2000


       Ortadoğu'daki son olaylar, ABD Temsilciler Meclisi'nde bugün veya yarın ele alınacak Ermeni yanlısı karar tasarısının akıbetini nasıl etkileyecek?
       Bu soru geçen hafta gündemde yoktu. Bölgede birdenbire ortaya çıkan vahim durum, dolaylı olarak da olsa, bu meselede bir etken oldu.
       Clinton yönetimi bu etkene büyük önem veriyor. Nedeni de açık: Ortadoğu'nun sürüklendiği istikrarsız ve tehlikeli durumda, Türkiye'nin jeopolitik konumu, daha da değer kazanıyor. ABD, Arap - İsrail çatışması sonucunda, öfke ve düşmanlık şimşeklerini üstüne çekebileceği ve Arap dünyasında radikalizasyonun yaygınlaşabileceği bir ortamda, Türkiye'yi "stratejik ortak" olarak kaybetmeyi göze alamaz.
       Beyaz Saray'ı, Pentagon'u, Dışişleri Bakanlığı, CIA'sı ile birlikte yönetim, Kongre'den çıkacak bir Ermeni kararı yüzünden Türkiye'yi darıltmanın ve ABD'den uzaklaştırmanın, ayrı bir felaket olacağının bilincinde. Nitekim bu nedenle Başkan Clinton'dan Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ve Savunma Bakanı William Cohen'e ve yönetim kademelerinde ve de

Yazının Devamı

Savaş mantığı...

14 Ekim 2000


       Yaser Arafat'a göre, İsrail'in yaptığı "savaş ilanı"dır. Filistinliler bütün olanakları ile direnmeye devam edecekler...
       Ehud Barak'a göre ise Arafat artık "barış partneri" olamaz. Barış süreci ölmüştür...
       Filistinlilerle İsrail arasındaki son çatışmalar, gerçekten bir savaşın başlangıcı mı?
      Bu klasik anlamda savaş sayılmayabilir. Örneğin bundan önceki üç Ortadoğu savaşı, orduların karşı karşıya geldiği topyekün savaşlardı. Ve bunlar İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki savaşlardı. Yoksa şimdiki gibi İsrail - Filistin çatışmaları değil.
      Bu çatışmalara kendine özgü (sui generis) bir savaş denebilir. İsrail'in kullandığı tanklar, helikopterler, roketler klasik savaşların silahları. Filistinlilerin kullandığı silahlar ise daha çok taşlar, sopalar... Cephe ise, henüz tam çizilmeyen İsrail - Filistin sınırları ve de (son günlerde başkaldıran İsrail vatandaşı Araplarla) İsrail'in içindeki topraklar...
       Şekli veya adı ne olursa olsun, bu da diğer

Yazının Devamı

Türkiye aktif, ama...

13 Ekim 2000


      Ortadoğu'daki çatışmaların durdurulmasında Türkiye'nin rolü nedir? Ankara son olaylara ve geleceğe nasıl bakıyor? Bölgede gerilim artmaya devam ederse, Türkiye'nin İsrail'e karşı politikası ne olur?
       Bu sorular, önceki akşam TESEV'in düzenlediği bir toplantıda enine boyuna tartışıldı. Tıpkı geçen hafta (bu köşede aktardığımız) Kafkasya ve Ermeni sorunu üzerinde olduğu gibi.
       Bu vesile ile deneyimli emekli Büyükelçi Özdem Sanberk'in başında bulunduğu TESEV'in (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) sık sık düzenlediği "beyin fırtınası" tipi toplantıların, güncel dış politika sorunlarının yetkililer, diplomatlar, akademisyenler ve yazarlar arasında serbestçe tartışılması ve bazı sonuçların çıkarılması fırsatını verdiğini belirtelim. TESEV böylece Batı'daki "think tank"lerinkine benzer fevkalade yararlı bir işlevi yerine getiriyor...       * * *      ORTADOĞU'daki durumun ele alındığı toplantıdan çıkan başlıca dikkat çekici sonuçları şöyle özetleyebiliriz:
      

Yazının Devamı

Irak politikası değişiyor

12 Ekim 2000


      TÜRKİYE'nin Irak politikasında belirgin bir değişikliğin işaretleri var.
       * Türkiye, Bağdat'a peş peşe "insancıl yardım malzemesi" yüklü iki uçak gönderdi.
       * Türk hükümeti, Habur'a ek olarak ikinci bir sınır kapısı açmayı planlıyor.
       * Ankara, Irak'la diplomatik ilişkilerini normalleştirmek üzere, Bağdat'a bir büyükelçi göndermeye hazırlanıyor.
       * Türk makamları, Kerkük - Yumurtalık petrol boru hattının, tam kapasite ile devreye girmesine ilişkin çalışmalar yapmaya başladılar...
      Bu gelişmeler, son haftalarda Türk ve Irak yetkililerinin ziyaret teatileri ve temaslarının ardından, iki ülke arasındaki ilişkilerde normalleşmeye doğru gidildiğini ortaya koyuyor.

Yazının Devamı

Savaş olmaz, ama...

11 Ekim 2000


      ORTADOĞU'da savaş çıkacak mı?.. Barış umudu tamamen öldü mü?..
       On iki gündür süren kanlı olayların ve giderek tırmanan gerginliğin gündeme getirdiği bu iki soru şu anda herkesin zihnini kurcalıyor.
       Tabii Ortadoğu gibi belirsizliklerin ve çelişkilerin hakim olduğu bir bölgede neler olacağını önceden kestirmek çok zor, hatta imkansız.
       Bununla beraber bizim yukarıdaki sorulara vereceğimiz yanıt şöyle olacak: "Hayır, ama..."
       * * *
       İSRAİLLİLER ile Filistinliler arasında yaşanan son yılların en kötü ve tehlikeli krizin, bir savaşa dönüşmesi olasılığı - her şeye rağmen - zayıf görünüyor. Tabii savaştan kastedilen şey, zaten günlerdir tırmanarak devam eden çatışmalar değil. Korkulan sonuç, bunun devletlerarası boyutu ile, topyekün bir savaşa dönüşmesidir. Tıpkı bundan önce cereyan eden Arap - İsrail savaşları gibi...

Yazının Devamı

Niyetleri ne?

10 Ekim 2000


       ABD Temsilciler Meclisi'nde Ermeni yanlısı tasarının akıbeti bugün - yarın belli olacak. Yani dananın kuyruğu bu hafta kopuyor. Meclis Genel Kurulu'nun soykırım iddialarını tescil etmeye yönelik tasarıyı onaylaması halinde, Türkiye ABD'ye ve Ermenistan'a karşı bir dizi yaptırımı içeren eylem planını uygulamaya kararlı.
      Bundan özellikle Ermenistan'ın zararlı çıkacağı kesin. Bunu Erivan ve Ermeni "diaspora"sındaki aktivistler bilmiyor mu? Bu tehlikeyi görmemek için kör olmak lazım. O halde böyle bir maceraya neden girişiyorlar? Esas hedefleri ve stratejileri nedir? Bu konuda Ermenistan devleti ile Ermeni diasporası arasında bir eşgüdüm var mı?       * * *      BU sorular, Türkiye'nin saygın düşünce kuruluşlarından TESEV'in geçen cuma günü İstanbul'da düzenlediği bir toplantıda enine boyuna tartışıldı. Ankara'dan yetkililerin, yabancı diplomatların çeşitli üniversitelerden akademisyenlerin ve yazarların katıldığı bu "beyin fırtınası"nın ışığında, edindiğimiz bilgi ve izlenimleri şöyle özetleyebiliriz:
     &

Yazının Devamı

Halkın gücü

7 Ekim 2000


       Halk önce seçim sandığından Slobodan Miloşeviç'i artık istemediği mesajını verdi. Ama "Slobo" gene mutat ayak oyunları ile iktidarda tutunmak için seçim sonucunu tanımadı ve bir ikinci turun yapılmasını istedi. Bu kez diktatörün manevrasını yutmayan halk sokaklara döküldü. İşçisinden memuruna, öğrencisinden emeklisine kadar yüz binlerce kişi Miloşeviç için "işi bitik" anlamına gelen "Gotov Je" sloganı ile direnişe geçti... Ve nihayet önceki gün, parlamentonun basılması, devlet televizyonunun ve ajansının saf değiştirmesi ve polisin de göstericilere müdahale etmekten çekinmesi ile; "halkın kansız darbesi" başarı ile gerçekleşmiş oldu.
      Buna gerçekten "halkın gücü"nün tezahürü demek gerek. Tıpkı 11 yıl önce Doğu Almanya'dan Romanya'ya kadar çeşitli komünist ülkelerde olduğu gibi...
       * * *
       MİLOŞEVİÇ'in meydan okuduğu seçim sonucunun ardından, Vojislav Kostunitsa'nın liderliğindeki muhalefet cephesi (DOS), halkı bir "pasif itaatsizlik" kampanyasına çağırmıştı. Doğrusu işin başında Kostunitsa dahi halkın ne ölçüde direniş

Yazının Devamı