"Eşitlik" artık BM belgesinde

15 Eylül 2000


       Kıbrıs Türk tezi, son yılların en önemli desteğini kazanmış bulunuyor.
       BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın New York'ta dolaylı görüşmelerin başlaması münasebeti ile yaptığı yazılı açıklamada, iki tarafın siyasal eşitliğini vurgulayan açık ifadeleri, Kıbrıs sorununun seyrinde bir dönüm noktası oluşturuyor.
      Türk tarafının uzun süredir ısrarla savunduğu bu ilke, şimdi böylece BM'nin bir belgesinde yer alıyor. Genel Sekreter de, alenen hem eskisinden farklı bir tavır sergiliyor, hem de müzakere sürecine aktif biçimde yeni bir yön veriyor.
       Bunun ne kadar önemli bir gelişme olduğunu anlamak için, Kıbrıs görüşmelerine karar verildiği zaman yapılan açıklamaları anımsamak yeter. O zaman Güvenlik Konseyi'nin Genel Sekreter'e verdiği talimat çerçevesinde öne sürülen "koşulsuz müzakereler"in hedefi, daha önce sözü çok edilen "iki kesimli federasyona dayalı" bir çözüm sağlamaktı.
      Denktaş görüşmelerin "koşulsuz" yerine "dolaylı" olarak yapılmasını sağladığı gibi, işin başında "eşitlik" esasının

Yazının Devamı

Lobi ile bitmez...

14 Eylül 2000


       Bir süreden beri sessiz ve derinden giden, son günlerde de iyice açığa çıkan Türk aleyhtarı Ermeni kampanyası, Türk diplomasisini önümüzdeki günlerde epey sıkıntıya sokacağa benziyor.
      Bu kampanyanın dikkat çekici bir yanı, "dünya çapında" yoğun biçimde yürütülmesidir. Ermeni "diaspora"sının lobicileri ABD'den Fransa'ya, Avustralya'dan İsveç'e kadar, çeşitli ülkelerde kapı kapı dolaşıp Türkiye'ye karşı yönelttikleri "soykırım" iddiaları üzerinde destek arıyorlar, parlamentolardan ve çeşitli kuruluşlardan kararlar çıkartmaya çalışıyorlar. Ermenistan devletinin liderleri de konuyu uluslararası platformlara götürmek için fırsat kolluyorlar.
       Nitekim Ermenistan Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan, New York'ta yapılan "Binyıl Zirvesi"nde konuyu suçlayıcı ifadelerle BM'ye taşıdı.
       ABD'de bir süredir çeşitli eyaletlerin meclislerinden destek arayan Ermeni lobisinin çabaları sonucunda şimdi aynı konu, Kongre'nin önüne geliyor. Bugün Temsilciler Meclisi'nin bir alt komitesi, "Ermeni Soykırımı Tasarısı"nı ele alıyor...
   

Yazının Devamı

Çözüm için motivasyon

13 Eylül 2000


       Amerikalı diplomat Richard Holbrooke ile iki yıl önce Kıbrıs özel temsilcisi olarak Türkiye'ye yaptığı ziyaretlerin birinde bir sohbetimiz sırasında, Kıbrıs sorununun neden yıllar boyunca çözümlenemediği konusunu tartışmıştık.
       Holbrooke şu görüşü öne sürmüştü: "Halledilmesi zor olan ve yıllarca sürüncemede kalan meselelerde, ancak tarafları çözüm konusunda teşvik edecek bir "dürtü" (incentive) gerçekleşince bir çıkar yol bulanabilir. Bu "dürtü" tarafların kendi içlerindeki gelişmelerden veya dünya konjonktüründen de kaynaklanabilir. Ama Kıbrıs sorununda tarafları çözüme itecek böyle bir motivasyon henüz ortada yok"...
       ABD'li diplomatın deyişi ile Kıbrıs Türkleri gibi Kıbrıslı Rumlar da "çözümsüzlüğün nisbi rahatlığı" içinde idiler. Türk tarafı fiili statü içinde kendilerini güvende hissediyor, KKTC ayrı bir varlık olarak kurumlaşıyor, Türkiye de ona maddi, manevi tam destek sağlıyordu... Rum tarafı ise, devlet olarak tanınmanın tüm avantajlarını kullanıyor, uluslararası platformlarda boy gösteriyor, ekonomik bakımdan refah içinde yaşamını sürdürüyordu...
&nb

Yazının Devamı

Diplomasiden umut kesilmez!

12 Eylül 2000


       Kıbrıs ve Filistin sorunları, pek çok bakımdan birbirlerinden çok farklı meselelerdir. Ancak son gelişmeler, bazı ilginç benzerlikler sergiliyor.
      İki anlaşmazlıkta da ciddi tıkanmaya rağmen, görüşmeler yeniden başlıyor. İki meselede de tarafların pozisyonlarında bir değişiklik yok. İkisinde de egemenlik konusu uyuşmazlığın ve açmazın başlıca nedenini oluşturuyor.
       Aslında her iki olayda da taraflar - ABD'nin itelemesi ile - masaya otururken, genel bir karamsarlık havası hakim. Ama buna rağmen, bu seferki görüşmelerin çözüm için son fırsat olduğu kanısı ve belki de - beklenmedik bir gelişme ile - mutabakatla sonuçlanabileceği umudu hala var...
       * * *
       BUGÜN New York'ta dördüncü turu başlayacak olan Kıbrıs görüşmelerinin "formatı" gibi, tartışma temasının temeli de, bundan önceki turlarınkinin aynı. Yani iki lider, Denktaş ve Klerides, bu görüşmeleri BM Genel Sekreteri'nin veya özel temsilcisinin aracılığı ile sürdürüyorlar. (Ortadoğu barış sürecinde ise Barak ve Arafat Camp David'de

Yazının Devamı

Yukarıdakiler aşağıdakiler...

9 Eylül 2000


       Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz geçen salı akşamı bir grup işadamı, sivil toplum yöneticileri ve yazarlarla yaptığı toplantıda, Türkiye'nin AB ile bütünleşmesinin "aşağıdan yukarı" baskılar ile hızlanabileceğini söylemiş ve toplumun bu kesiminden destek istemişti.
       Kuşkusuz Türkiye'de çağa ayak uydurma, AB ile uyum sağlama konusunda istekli ve kararlı kesimler vardır ve bunlar hükümete ve devlet yöneticilerine bu yönde destek olmaya hazırdır. Yeter ki hükümetin ve devlet yöneticilerinin tüm kesimleri de aynı iradeye sahip olsunlar... Ve de bunu samimi olarak arzuladıklarının açık işaretini versinler.
       Ne ilginçtir ki, Mesut Yılmaz bu mesajı verirken, Türkiye'nin iki ayrı yerinden, toplantıda konuşulanların ruhuna ters düşen olayların cereyan ettiği haberi geliyordu.
       Bunlardan biri, Çanakkale'de bir sivil toplum örgütünün düzenlediği bir etkinliğin yasaklanması, diğeri de Kuşadası'na inen eşcinsel turistlerin apar topar gemilerine dönmeye zorlanmaları olayı idi...
       * * *
  

Yazının Devamı

Hızlanma zamanı

8 Eylül 2000


       Avrupa günlerden beri şu soruyu tartışıyor: Genişlemeli mi, genişlememeli mi?
       Bu tartışma AB'nin geleceği ile ilgili. Dolaylı olarak bizi de alakadar eder. Bu yüzden tartışmaları ve bundan çıkacak sonucu yakından izlemek gerek.
       Aslında AB'nin genişleme politikası belirlenmiş bulunuyor. Geçen aralıkta Helsinki sonuç bildirgesinde de bu tutum teyit edildi.
       AB'ye üyelik için başvuran - Türkiye dahil - 13 aday ülke var. Birlik bu adayları, belirli kriterlere göre, hazır olma durumlarına göre peyderpey kendi saflarına katmayı planlıyor. İlk sırada "uyum sağlama yeteneği yüksek" sayılan Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti yer alıyor. Bu niteliklere sahip olan Güney Kıbrıs'ın ise, malum anlaşmazlık ve çözümsüzlük nedeni ile, durumu belirsiz...
       * * *
      AB'nin "dalga dalga üye kabulü politikası", hafta başında AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu yetkilisi Verhaugen'in bir demeci ile altüst oldu.

Yazının Devamı

Yılmaz sıkıntılı, ama kararlı...

7 Eylül 2000


       Mesut Yılmaz söze açık konuşarak başladı:
       - "Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile 1963 yılında ilk ortaklığını kurduğu zaman, bu olayı 1965'e kadar kutladık. Sonra bir baktık ki, imzamıza sahip çıkmamışız, gerekeni yapmamışız... Aralık 1999'da Helsinki zirvesinde AB adaylığımız kabul edilince, gene aynı şey oldu. Bu kez olayı 6 ay kutladık. Devlet olarak ciddi bir adım atmadık. Bu işleri koordine edecek olan Genel Sekreterlik makamını dahi zamanında kuramadık. İşe ancak şimdi başlıyoruz, ama önümüzde bir takvim var. Zamanla yarışmak zorundayız"...
      AB'den sorumlu Başbakan Yardımcısı sıfatı ile Mesut Yılmaz, önceki akşam İstanbul'da işadamı Şarık Tara'nın düzenlediği toplantıdaki konuşmasında, "özeleştirel yaklaşımı" içinde, hem sıkıntılarını, hem kararlılığını ortaya koydu...
       * * *
       ÖNCE bu toplantının "anlam ve önemi"ni anlatalım.
       Şarık Tara, bu satırların yazarının da dahil olduğu ufak bir grupla bir yıldan beri AB ile ilişkiler

Yazının Devamı

Süper zirve

6 Eylül 2000


       Dikkatler esas olaydan çok, şahıslar üzerinde toplanırsa şaşmamalı...
      Esas olay, bugün New York'ta BM gökdeleninde başlayacak olan "Binyıl Zirvesi". Yani dünyanın dört bucağından gelen 150 cumhurbaşkanı veya başbakanın katılacağı "süper zirve"... Ve daha huzurlu, rahat ve müreffeh bir dünya, daha güçlü ve etkin bir Birleşmiş Milletler için bu liderlerin, alacağı kararlar.
       Ancak ilgi odağının zirveden çok, bu vesile ile bir araya gelen liderlerin bizzat kendilerinin olacağı kuşkusuz. Her ülkenin medyası öncelikle kendi devlet veya hükümet başkanının temaslarını ve demeçlerini ön plana alacak, diğer önemli ve "renkli" liderlerin yaptıklarını izleyecek.
      Bizim medya da Cumhurbaşkanı Sezer'in yapacağı ikili görüşmelerin yanı sıra, herhalde konuşturulabilirse iç politika ile ilgili sözlerini ve kaldığı oteldeki odasının fiyatından yediği yemeğin mönüsüne kadar çeşitli "ilginç" ayrıntıları bol bol işleyecek.
       Geçmişte önemli uluslararası toplantılar sırasında sergilenen bu geleneğin bu

Yazının Devamı