Acele "min kanis"!..

5 Eylül 2000


       Yunan Başbakanı Kostas Simitis'in önceki gün Selanik'te söyledikleri arasında şu üç cümle, dikkat çekici: "Türkiye'nin jest yapmadığı söyleniyor. Bu bir günde gerçekleşemez. Türkiye'nin zamana ihtiyacı var; sabırlı olmak gerek"...
       Simitis'in sözünü ettiği "jest"in ne olduğu malum: Ege ve Kıbrıs konusunda Türkiye'nin bazı ödünler vermesi. Bunun için de Atina, AB'yi bir araç olarak kullanmaya uğraşıyor.
      Simitis de - aynen geçen gün Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu'nun yaptığı gibi - bunu açıkça söylüyor. Bununla beraber, Yunan liderinin, bu konuda sabırsızlık gösterip hükümeti eleştirenleri yatıştırmak için, Türkiye'nin zamana ihtiyacı olduğunu belirtmesi önemli bir gelişme.
       Ama bu, Atina'nın bir yandan bu "sabrı" gösterirken, diğer yandan AB kanalı ile Türkiye'yi "sıkıştırmaktan" çekineceği anlamına gelmiyor. Nitekim Evian'da AB dışişleri bakanlarının toplantısı sırasında, Papandreu bu yönde çabalarını hiç esirgemedi...
       * * *
      YUNAN

Yazının Devamı

Aynı dert...

2 Eylül 2000


       Türkiye'nin güvenlik ve anayasal düzen konusunda son yıllarda karşılaştığı dertlerin bir benzeri, şimdi bazı Avrupalı dostlarımızın başına geliyor.
       Özellikle Almanya'da, Fransa'da ve İspanya'da ortaya çıkan bu durum, yetkilileri bir ikilem ve zor bir seçim karşısında bırakıyor.
      Türkiye'nin yıllardan beri bu meselelerle cenkleşmesi karşısında fazla anlayış göstermeyen, hatta bu mücadelesindeki tavrını eleştiren Avrupalıların, şimdi benzer koşullarla karşılaşması karşısında, insanın "gülme komşuna..." diyeceği geliyor!..
       * * *
       ALMANYA'da özellikle son haftalarda neo - Nazilerin azması, bazı kanlı eylemlerin arkasında olduğu belirlenen Milliyetçi Demokratik Parti'nin kapatılması konusunu gündeme getirmiş bulunuyor.
       Her ne kadar koalisyon hükümeti içinde bu konuda henüz tam bir mutabakat sağlanamadı ise de, birçok siyasetçi ve hukukçu, mevcut anayasal düzeni, huzuru ve demokrasiyi koruyabilmek için, bu değerleri ortadan kaldırmayı hedeflediği

Yazının Devamı

Denge ayarı...

1 Eylül 2000


       Ankara'nın son haftalarda sahne olduğu yoğun Ortadoğu diplomasi trafiği, Türkiye'nin bölge stratejisinde önemli iki yeni gelişmeyi yüzeye çıkarmış bulunuyor.
      Bunlardan biri, Türkiye'nin Arap - İsrail anlaşmazlıkları karşısındaki tavrında görülen değişikliktir. Ankara ilk kez bu sorunlara bulaşmama politikasından ayrılarak Filistin ile İsrail arasındaki uyuşmazlıkların çözümüne ve "barış süreci"ne katkıda bulunmayı üstlenmiştir.
       Türk diplomasisi şimdi "kolaylaştırıcı" rolünü, tüm ilgili taraflarla samimi bir diyalog içinde sürdürmeye çalışıyor.
      İkinci gelişme, Türkiye'nin Ortadoğu politikasında, daha doğrusu İsrail ile Araplar arasında, gerçekleştirmeye gayret ettiği "denge ayarı" ile ilgilidir. Özellikle 1990'ların sonlarında İsrail'e açık biçimde meyleden Türk politikasının son zamanlarda Arap dünyası ile ilişkiler dikkate alınarak "daha dengeli" hale getirildiği görülüyor. Bir yandan Araplara karşı yeni açılımlar yapılıyor, diğer yandan İsrail ile ilişkilere daha normal bir görüntü veriliyor...
   &nbs

Yazının Devamı

"Büyük oyun" tartışması

31 Ağustos 2000


       Bakü - Ceyhan petrol boru hattı projesi üzerinde çalışmalar devam ederken, ABD'de bu konuda tartışmalar kızışıyor.
       Bu kez tartışılan konu, ABD'nin bu proje üzerinde ısrarlı olmasının doğru olup olmadığı ve başka alternatiflere yönelmesi zamanının gelip gelmediğidir.
      Bu tartışmalara, seçim kampanyası havası içinde, Cumhuriyetçi Parti'nin Başkan Yardımcısı adayı Dick Cheney'nin ABD medyasına yansıyan bazı görüşleri yeni bir boyut getirdi.
       Petrol şirketleri ile yakınlığı bilinen Cheney, Clinton yönetiminin İran politikasına öteden beri karşı. Ona göre İran'a yaptırım uygulanması, daha çok Rusya'nın Kafkasya ve Orta Asya'da nüfuzunu artırmasına yol açıyor. Oysa, İran'a yaklaşmak, ABD şirketlerinin bu ülke ile işbirliği yapmasına imkan vermek, Washington'un da menfaatine.
       "Washington Post" gazetesinde, Ekonomi Editörü David İgnatus'un yazdığına bakılırsa eğer Bush seçimleri kazanır ve onun yönetimi "Cheney'nin söylemi doğrultusunda hareket ederse, Clinton - Gore ikilisinin

Yazının Devamı

Neden tanımazlar?

30 Ağustos 2000


       Ankara ve Lefkoşa "kızgın" demeyelim, ama en azından "üzgün"... Nasıl olur da, kardeş Azerbaycan'da bir yetkili, Kıbrıs Rum kesiminin tanınabileceğini söyler?..      Olay, "Kıbrıs Cumhurbaşkanı" Glafkos Klerides"in, Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev'e bir mektup göndererek, artık iki ülke arasında diplomatik ilişki kurma zamanının geldiğini belirtmesi ve kendisi ile eylülün başlarında New York'ta "Millenium Zirvesi" sırasında buluşmaya çağırması üzerine çıktı.
       Garip ama, öneriye Bakü'den hemen bir tepki geldi! Dışişleri Bakan Yardımcısı Sahlomov, Kıbrıs Rum kesiminin "tanınabileceği"ne ilişkin bir açıklama yaptı. Daha da ileriye giderek, Azerbaycan'ın bağımsız bir devlet olduğunu ve kararları kendi verdiğini belirtti.
      Bu açıklama üzerine Ankara harekete geçti ve Bakü'den izahat istedi. Gelen mesaj böyle bir konunun gündemde olmadığı şeklinde oldu.
      Dün de, KKTC lideri Denktaş'tan bir tepki geldi: "Azerbaycan'ın böyle yanlış bir adım atacağına inanmıyorum, inanmak istemiyorum"

Yazının Devamı

Hem siyaset, hem ticaret

29 Ağustos 2000


       İsrail Başbakanı Ehud Barak'ın dün Ankara'ya yaptığı yaklaşık 7 saatlik "çalışma ziyareti"nin iki boyutu da, İsrail'in şu sırada Türkiye'ye verdiği özel önemi ortaya koymuş bulunuyor.
       Bu boyutlardan biri, Ortadoğu barış sürecinde Türkiye'nin oynamaya başladığı rol ile ilgili.
       Bu sürecin lokomotifi durumundaki ABD'nin dışında, Camp David zirvesinden sonra Mısır, Ürdün gibi Arap ülkeleri ve Fransa gibi AB üyeleri de, uzlaştırıcı çabalara katkıda bulunmaya çalışıyor. Ancak Türkiye'nin ilk kez aktif olarak devreye girerek "kolaylaştırıcı" misyonunu üstlenmesi, taraflarca ciddiye alınmış görünüyor.
       Barak'ın Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in Filistin lideri Arafat ile yaptığı görüşmeden hemen sonra, Ankara'ya gelmek istemesi de, bunun bir belirtisi. Bir Türk diplomatının deyişi ile, "İsrail Başbakanı, Türkiye'nin rolünden bir şeyler ümit etmiş olmalı ki, böyle bir ziyareti yapmakta yarar gördü..."
       Nitekim Barak'ın dünkü temaslarında Türkiye'nin şimdiye kadar harcadığı çabalar hakkında ilk

Yazının Devamı

Kuru gürültü...

26 Ağustos 2000


       Yeni bir "Leopard vak'ası" mı?
      Koparılan gürültü bunu biraz andırıyor, ama değil...
       Olay, Türk Savunma Bakanlığı ile bir Alman firmasının hafta içinde Ankara'da imzaladığı bir mukavele ile ilgili. Anlaşmaya göre, Alman şirketi, Türkiye'de NATO standartlarına uygun tüfek mermisi imal eden bir fabrika kuracak.
       Doksan milyon marklık kontratın imzalandığı haberinin yayınlanmasından sonra, Almanya'da bazı çevreler buna sert tepki gösterdiler. Bunlar, daha önce Türkiye'ye "Leopard - 2" tanklarının satışına karşı çıkan ve şimdilik projenin askıya alınmasına (hatta Şansölye Schröeder'in Türkiye'yi ziyaretini ertelemesine yol açan) aynı çevreler. Aralarında artık Türk kamuoyunun tanıdığı politikacılar da var.
       * * *
       BU olayda, tanklar konusunda öne sürülen insan hakları ile ilgili argümanın yanı sıra, bir de usul ile ilgili bir şikayet var.

Yazının Devamı

"Kriz"siz çözüm...

25 Ağustos 2000


       Geçen hafta, memur kararnamesi konusunda Ankara'da hükümet ile Çankaya arasındaki gerginliği değerlendiren bir yabancı diplomatın şu sözlerini aktarmıştık: "Türkler sanki krizi çok seviyorlar. En ufak bir anlaşmazlığa veya sürtüşmeye bu sıfatı yakıştırıyorlar. Ve böyle diye diye bazen gerçekten bir kriz yaratıyorlar"...
       MGK'nın tavsiyesi doğrultusunda, hükümetin şimdi "ivedi önlem" almak üzere konuyu Meclis'e götürmeye yönelmesi üzerine, aynı diplomat dün şu değerlendirmeyi yaptı: "Sorun hal yolunda görünüyor. Doğru olan şey, şimdi yapılıyor. Gördünüz mü, kriz için bir neden yok. Galiba bu kadar kriz lafına rağmen, bir kriz olmayacak."
       Diplomatın deyişi ile, tartışmalar sırasında "devlet krizi" gibi laflar kullanılmasaydı, bu sorun daha sıkıntısız ve kolay çözümlenebilirdi. Piyasa bu kadar etkilenmez, insanlar bu kadar tedirgin olmazdı...
       Bir Batılı analist şunu hatırlatıyor: "Demokrasilerde elbet zaman zaman hükümetle meclis veya hükümetle cumhurbaşkanlığı arasında uyuşmazlıklar olabilir. Örneğin ABD'de, Başkan ile

Yazının Devamı