Çifte standart uygulayan sadece "büyükler" değil. Zaman zaman aynı tür davranışlar, başkalarından (hatta "küçükler"den) de gelebiliyor.Açıkçası, herkes (Türkiye dahil) politikalarını haklı göstermek için gerektiğinde benzer şekilde hareket ediyor. Ve çoğu zaman da karşı tarafı suçluyor.Diğer bir deyişle, zaman zaman çifte standart konsepti üzerinde çifte standart uygulanıyor!* * *Türkiye AB ile ilişkilerinde çifte standart uygulaması ile karşılaşmaktan yakınır. Bunun son örneği, Orhan Pamuk davası ile ilgili. Bu konuda Avrupa'dan gelen tepkiler -ve de baskılar- AB'nin Türkiye'ye karşı devamlı çifte standart uyguladığı yolunda bazı çevrelerde hâkim olan görüşü kuvvetlendirdi.Aslında Pamuk davası ve özellikle duruşma günü cereyan eden olaylar, sadece AB'den tepki görmedi. Bu olay neredeyse beş kıtadaki ülkelerde -ve medyalarında- Türkiye'nin imajını ve itibarını sarsan bir kampanyaya yol açtı.Bu tepkiler arasında en çok üzerinde durulan, kuşkusuz AB'den gelen çatlak seslerdir. AB yetkililerinin ve politikacılarının bu vesile ile Türkiye'yi eleştiren ve kınayan açıklamaları, işte Türkiye'deki bazı çevrelerin Avrupalıları çifte standart ile suçlamaları için yeni bir neden oldu.* * *Gerçi Avrupalılar Pamuk davasında Türkiye'yi eleştirirken, Ankara'nın tam müzakere sürecine girildiği sırada Kopenhag kriterlerini ve özellikle ifade özgürlüğünü çiğnediği argümanını kullanıyor. Ancak bu argümanın ne kadar doğru ve samimi olduğu da Türkiye'de sorgulanıyor ve bu noktada AB'nin çifte standart uyguladığı şu üç örnekle öne sürülüyor:Birincisi, AB'nin "yargının bağımsızlığı" prensibini (kendi içinde) savunduğu halde, iş Türkiye'ye gelince bunu dikkate almamasıdır...İkincisi, Avrupa ülkelerinin gerek gördüklerinde, gene kendi içlerinde, bazı yasaklar koymaktan (örneğin Ermeni soykırımının inkârı konusunda) çekinmedikleri, buna karşılık Türkiye'de herhangi bir yasak veya kısıtlama söz konusu olduğunda kıyameti koparmalarıdır...Üçüncüsü de, AB'nin Orhan Pamuk için sergilediği büyük ilgi ve duyarlılığı, diğer davalarda (Rektör Yücel Aşkın olayında olduğu gibi) aynı derecede göstermemesidir...Bütün bu argümanlarda belirli bir gerçek payının olduğu açık. Ama madalyonun öbür yüzüne bakarsak, Türkiye'nin de zaman zaman benzer bir çifte standart uygulamasına başvurduğu görülür.* * *Yargının bağımsızlığı "karşı tarafın" saygı göstermesi beklenen ilkelerden biridir. Ancak zaman oluyor ki, Ankara da "başkaları"nın yargı sistemine müdahale etmesini istiyor (son örnek, Danimarka hükümetinin bu yönde sıkıştırılmasıdır)... Kaldı ki, Türkiye içinde de hükümetin yargıyı etkilemek için harekete geçtiği görülmeyen bir olay değildir...Pamuk davasında işin bu kadar büyük boyutlar almasının birçok nedeni var: Pamuk'un dünyaca tanınmış bir isim olması, Ermeni meselesinde ilk kez bir Türk yazarının dünyaya farklı biçimde seslenmesi, Türkiye'de son dönemde aleyhinde dava açılan yazarların sayısının artması, duruşma günü gösterilerin kontrol dışına çıkması, vs...Şimdi AB'nin veya "dış güçlerin" çifte standart uygulamasına kafaları takmak yerine, kriz nasıl çözülür, dış ilişkilerin bozulması nasıl önlenir, gölgelenen imaj nasıl düzelir, işte bunları düşünmek lazım.Bilelim ki, dünyada çifte standart uygulamaları devam edecek. Yapılacak şey, buna öfke göstermek yerine, bu tür davranışlara hedef olmayı engelleyecek şekilde hareket etmektir. skohen@milliyet.com.tr Siyasette çifte standart lafı çok sık kullanılır. Özellikle uluslararası ilişkilerde bu terim, büyük güçlerin davranışlarından duyulan kızgınlığı yansıtır.