Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       CUMHURİYET'in ilk yıllarında, her konuda olduğu gibi, dış politikada da ilkeleri, hedefleri, yöntemleri belirleyen, yol gösteren ve yöneten Atatürk'tü.
       Büyük önder, bu alanda da olağanüstü yetenekleri ile, zekası, sağduyusu ve gerçekçiliği ile, yeni devletin dış dünya ile ilişkilerini şekillendiriyordu. Bu alanda kendisine, silah arkadaşı ve diplomasi ustası İsmet İnönü'nün başında bulunduğu dar bir çevre ve Dışişleri bürokrasisi yardımcı oluyordu.
       1920'lerde ve 1930'larda Türkiye, kazanılan bağımsızlığı ve yeni kurulan Cumhuriyet rejimini pekiştirmek için, dış dünya ile ilişkilerini düzeltmeyi ve geliştirmeyi amaçlıyordu. Daha önce de yazdığımız gibi, o yıllarda eski düşmanlıklar dostluğa çevrilmiş, ikili veya çok taraflı güvenlik ve işbirliği anlaşmaları imzalamıştır.
       O dönemde ve hatta İkinci Dünya Savaşı'nı da kapsayan yıllarda, dış politikayı yönlendiren ve uygulayan da, lider ve tek parti hükümeti idi. Dış siyaset ve güvenlik, bir "devlet politikası" sayılırdı. Meclis gibi kurumlar bu politikayı onaylar, basın resmen açıklananları yansıtırdı. Dış politika, "kamuoyu"nun pek ilgilendiği bir konu değildi.
       Bunun iki nedeni vardı: Birincisi, Türkiye'nin tartışma kaynağı oluşturacak - bugünkü gibi - fazla dış sorunu olmaması idi. Yabancı ülkelerle ilişkileri geliştirmek, yeni anlaşmalar yapmak veya İkinci Dünya Savaşı'nın dışında kalmak, herkesin rahatça desteklediği politikalardı... İkinci neden ise, Türkiye'nin uzun yıllar "içine kapalı" yaşaması idi. Dünya savaşında tarafsızlık da bunda rol oynamıştır. Türk ulusunun dünyaya açılması, 1960'lardan itibaren gerçekleşen bir olay. Bunda da Kıbrıs meselesinden Türk işçilerinin Avrupa'ya göç etmeye başlamasına - ve tabii iletişimdeki gelişmeye - kadar, birçok nedenin payı var...
       Bu faktörler son çeyrek yüzyılda iç dinamiklerin giderek Türk dış politikasında bir etken olmasına yol açmıştır...
       * * *
       GÜNÜMÜZDE dış politika daha "şeffaf" ve çeşitli kurumlara daha açık şekilde yürütülüyor. Gerçi "lider veya hükümetin rolü" gene büyüktür (Bu Batı'da da öyledir). Ancak Dışişleri kadrosunun, Meclis'in, medyanın ve hatta yeni oluşan düşünce kuruluşlarının "etkisi" de giderek hissedilmektedir. Tabii son yıllarda Silahlı Kuvvetler'in ve Milli Güvenlik Kurulu'nun dış politikada ve dış güvenlik konularında "belirleyici bir rol" oynadığını da belirtmek gerek...
       Bugün Türkiye'de, dış politika, artık halkın fazla ilgilenmediği, kamuoyunun tartışmadığı bir konu olmaktan çıkmıştır. Dış sorunların çokluğu, toplumsal gelişme ve şeffaflık, Türkiye'yi daha sağlıklı noktaya getirmiştir. Artık eski "tabular" kalkıyor, "ulusal çıkar", "sır", "devlet politikası" gibi kavramların anlamı değişiyor. Kamuoyu, iktidarın dış politikada yaptıklarını veya yapmak istediğini enine boyuna tartışabiliyor veya eleştirebiliyor. (Erbakan iktidarı sırasında bunun canlı örnekleri görüldü)...
       Bununla beraber, Türkiye dış politika ve güvenlik konularında kendisini hamasilikten henüz tam kurtaramadı. İktidarlar, "milli dava" olarak sundukları konularda, kamuoyunu yönlendirme ve etkileme avantajını kullanıyor. Bir de iktidar mensuplarının ve politikacıların zaman zaman başka ülkeler için kullandıkları saldırgan ifadeler - içerde insanları coştursa dahi - anlaşmazlıkların ve sorunların halline hiç de yardımcı olmuyor... (Oysa Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde bu hususlara büyük özen gösterilirdi)...
       * * *
       GENE Cumhuriyet'in ilk döneminde yeni Türkiye'nin imajı, dünyada sempati, hatta hayranlık yaratıyordu. Atatürk'ün gerçekleştirdiği reformlar büyük ilgi görüyor, özellikle bölge ülkeleri tarafından (örneğin İran ve Afganistan gibi) "model" olarak kabul ediliyordu.
       Kısacası Türkiye, hem içerdeki köklü "inkılapları", hem dışardaki ileri "hamleleri" sayesinde, dünyada saygınlık ve itibar kazanıyordu.
       Bugün Türkiye'nin bu niteliklerini kaybettiği gibi iddialar kuşkusuz doğru değil. Türkiye önemsenen, değer verilen, hatta olumlu özellikleri ile başkalarına örnek gösterilen bir devlettir. Ancak demokratikleşme sürecindeki yetersizliklerin, günlük uygulamalardan kaynaklanan aksaklıkların, dış ilişkilerdeki taktik hataların, zaman zaman bu saygınlığa gölge düşürdüğü de bir gerçek.
       Bütün bunlara ve karşılaştığı pek çok sorunlara rağmen, Türkiye, Cumhuriyet'in 75'inci yılında, dış politikasını daha baştan belirlenen esaslara ve hedefelere uygun olarak yürütüyor ve uluslararası camiada da güçlü, etkin ve saygın bir devlet olarak yerini koruyor...





Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr