Hafta başında Başbakan Erdoğan'ın Şansölye Angela Merkel ile Barcelona'da yaptığı görüşmeyle ilgili açıklamalar, yeni Alman liderinin tavrının daha çok olumlu yönünü yansıtıyordu. Dün ise Merkel, Alman Meclisi'ndeki ilk konuşmasında Türkiye-AB ilişkilerine eski yaklaşımını sergiledi. Aslında Merkel'in şimdi Bundestag'da söyledikleri, daha önce CDU lideri olarak çeşitli forumlarda ifade ettiği görüşlerden farklı değil.Zaten daha işin başında Merkel'in görüşlerinde bir değişiklik beklenemezdi. Önemli olan bu görüşlerin müzakere süreci içinde, Alman hükümetinin davranışlarına yön verip vermeyeceğidir. Onun için şimdiden telaşlanmaya gerek yok...* * *DÜN AB'de yapılan bir kamuoyunun sonuçlarına ilişkin haber de cesaret kırıcı. Bu ankete göre, özellikle Almanya ve Fransa'da Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkanların oranında artış var. Almanya'da "hayır" diyenler yüzde 61, "evet" diyenler ise yüzde 33. Bu oranlar Fransa'da yüzde 57 (hayır) ve yüzde 36 (evet). AB genelinde Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkanlar yüzde 46, destek verenler ise yüzde 40...Bu anketi yapanların değerlendirmesine göre, Türkiye'nin üyeliğine muhalefetin başlıca nedeni, çok sayıda Avrupalının "AB'nin genişlemesine karşı" olmasıdır. Kuşkusuz buna başka nedenler (bazı çevrelerin önyargısı, din faktörü gibi) eklemek mümkün. Ancak analistler, çoğu Avrupalının şimdi 25 üyeli, 450 milyon nüfuslu AB'nin daha da genişlemesini istemediklerini, hele Türkiye gibi "nüfusu ve sorunları büyük" bir ülkenin Birliğe alınmasının kendi durumlarını ve rahatlarını bozacağını düşündüklerini belirtiyorlar.* * *DÜN Boğaziçi Üniversitesi'nde "Portekiz'in AB Deneyimleri" konusunda bir konferans veren eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Prof. Jose Lamego da, Türkiye'nin AB üyeliği yolunda en büyük zorluğun, üye ülkelerin çoğunun Türkiye'nin nüfusu itibariyle "cüssesi"nden çekinmelerinden kaynaklandığını düşünüyor.Oysa Portekiz'in İspanya ile birlikte 1986'da AB'ye üye olarak kabul edildiğinde Avrupalılarda böyle bir kaygı yoktu. Yunanistan da bu ortamdan yararlanmıştı. Eğer Türkiye de o dönemde Yunanistan'la birlikte üyelik yönünde kararlı davransaydı herhalde bugün "genişleme" bağlamında ortaya çıkan engelle karşılaşmayacaktı...Prof. Lamego, Portekiz'in AB üyeliğini bir "başarı öyküsü" olarak nitelendiriyor. Avrupa'nın "öbür ucu"ndaki bu ülke, Salazar diktatörlüğünün yıkılmasının ardından üyelik başvurusunu yapmış, 10 yıla yakın bir geçiş ve müzakere sürecinden sonra bir demokrasi olarak üyeliği kabul edilmiştir. Portekiz bu zaman içinde siyasal reformlarla birlikte devletçilikten özel piyasa ekonomisine geçmiştir. Bu süreçte fert başına milli gelirini üçe katlayarak 17 bin dolara çıkarmıştır.Tabii Prof. Lamego'nun anımsattığı gibi, Portekiz (komşusu İspanya ile birlikte) AB'nin çeşitli fonlarından çok yararlanmıştır. Bugün ise AB'nin yeni üyelere tahsis edecek büyük paraları yoktur.Portekiz'in "başarı öyküsü"nün gerçekleşmesinde bu ülkenin kendisine özgü koşullarının ve üyelik sürecinde AB'nin müsait durumunun büyük payı var. Bu bakımdan Prof. Lamego, "Size vereceğimiz fazla bir tavsiyemiz yok" diyor. "Avrupa'da politikacıların şurada burada söylediklerine fazla önem vermeden yolunuza sebatla devam edin demekten başka"... skohen@milliyet.com.tr TÜRKİYE'nin AB üyeliği konusunda her gün farklı haberler geliyor. Bazen umut verici, bazen de hayal kırıcı haberler...