Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       İLK bakışta Türkiye ile İsrail'in iç politikasındaki son gelişmelerde bazı benzerlikler var.
İki ülke de sıkıntılı bir koalisyon döneminin ardından, erken seçime gitme kararında. BiziM erken seçim tarihi 18 Nisan. İsrail'inki ise - büyük olasılıkla - 27 Nisan.
İki ülke de bir belirsizlik aşamasına giriyor. Türkiye'de olduğu gibi İsrail'de de seçimlerde tek bir partinin çoğunluğu kazanması olasılığı çok zayıf. Sağ ve sol kendi içinde bölünmüş durumda. Seçim sonucunun, yeni bir koalisyon dönemi başlatması kaçınılmaz...
Bu arada yeni ortaya çıkan bir benzerlik de cumhurbaşkanının görev süresi ile ilgili. Şimdi İsrail'de de bu süre 7 yıla çıkarılmış bulunuyor...
Ancak bu benzerliklere karşın, önemli bazı farklılıklar var. Türkiye'de Yılmaz hükümeti, ona dışarıdan sağlanan desteğin sona ermesi ve güvensizlik oyu ile çöktü. Erken seçim kararı da hükümetin düşmesinden önce verildi. Şimdi ise yeni bir koalisyon kuruluyor... İsrail'de Netanyahu Meclis'te (Knesset'te) güven oyuna gidilmeden, erken seçim önerisini - muhalefetteki İşçi Partisi ile birlikte - destekledi. Dolayısı ile İsrail'de seçimlere kadar bir hükümet değişikliği olmuyor.
Bir önemli fark da şu: İsrail'de seçimlerde sandığa iki oy pusulası atılır. Biri Knesset için. Diğeri de başbakan için. Başbakan - iki turda - halk tarafından seçiliyor. Bu, pek az ülkede görülen ilginç bir sistem.
* * *
İSRAİL'deki son hükümet krizinin nedeni, sağcı Likud Partisi lideri Netanyahu'nun ("Bibi") Filistin sorununda izlediği politika ile ilgili. Bibi'nin geçen ekimde Başkan Clinton'ın zoru ile Wye Anlaşması'nı imzalaması, koalisyonun aşırı sağcı ve dinci partilerinin sert eleştirilerine yol açtı. Bu anlaşma "güvenliğe karşı toprak" ilkesine dayanıyordu. İsrail, Batı Şeria'nın belirli bölgelerinden çekilecek, Filistin yönetimi de İsrail'e karşı terör eylemlerini durdurmaya yönelik önlemler alacaktı...
Anlaşmanın uygulanmasına geçilince, ciddi pürüzler ortaya çıktı. İki taraf da birbirini Wye Anlaşması'nın hükümlerini yerine getirmemekle suçlarken, Bibi kendi koalisyon ortaklarının ve aşırı kesimin hücumlarına hedef oldu. Bu, onun Arafat'a karşı daha da katı bir tutum almasına yol açtı. Wye Anlaşması ve barış süreci tehlikeye girdi. Buna da İşçi Partisi başta olmak üzere, İsrail'de barışa öncelik veren kesim, karşı cephe aldı.
Netanyahu hükümetinin güvensizlik oyu ile düşmekten kurtulması, ancak Knesset'in, kendisini feshedip erken seçime karar vermesi ile mümkün oldu.
Diğer bir deyişle, bu sayede Netanyahu devrilmekten kurtuldu. Ama Wye Anlaşması ve dolayısıyla barış süreci askıya alındı.
* * *
BU, nisan ayına kadar Clinton'ın gözetiminde Netanyahu ile Arafat arasında varılan mutabakatın buzdolabında kalabileceği anlamına geliyor.
Açıkçası Netanyahu'nun seçim kampanyasında "ödün" gibi görünen adımlar atması pek olası değil. Aksine kendisi, iç siyasal nedenlerden (sağın desteğini kazanmak için) katı bir tutum almayı yeğleyebilir.
İsrail toplumu bugün "barış ve güvenlik" konusunda bölünmüş durumdadır. Bir kesim Wye Anlaşması'nın öngördüğü toprak ödünlerinin verilmesine karşıdır. Barışın, İsrail'in kendi güvenlik politikası çerçevesinde sağlanmasını istemektedir. Bir kesim de, Arafat yönetimi ile uzlaşmaktan ve barış için toprak ödünü vermekten yanadır.
Nisan seçimlerinde bu iki kesimden hangisinin daha güçlü olduğu ortaya çıkacaktır. Dün Telaviv'de yayımlanan nabız yoklamaları sonuçlarına göre seçim bugün yapılsa, İşçi Partisi'nin yüzde 26.3, Likud'un ise yüzde 24.5 oy kazanması muhtemel. Netanyahu'nun başbakanlık seçimlerini kaybetmesi de - aynı ankete göre - mümkün.
Erken seçimler böyle bir değişikliğe yol açacak mı? Bunu kestirmek için zaman henüz çok erken...





Yazara E-Posta: s.kohen@milliyet.com.tr