Talat'ın bu temaslarından hemen somut sonuçlar beklemek, fazla iyimserlik olur. Ama bu gezinin iki önemli yönü var: Birincisi, Kıbrıs Türk liderinin Washington'a davet edilmesi, ABD'nin adadaki Türk varlığını dikkate aldığını ve daha dengeli bir tavır takındığını gösteriyor. İkincisi, Talat bu vesile ile ABD yönetimine Türk tarafının görüşlerini direkt olarak iletmek ve Washington'da Türk tarafının tutumunun da dikkate alınmasını sağlamak olanağını bulacak...* * *TÜRK tarafının asıl AB'den de beklentileri var.Cumhurbaşkanı Talat, "ARI Hareketi"nin İngilizce yayımladığı "Turkish Policy Quarterly" dergisinin yeni sayısındaki makalesinde bu beklentileri açıklıyor. Talat'ın belirttiği gibi, AB daha önce verilen sözlerin aksine, Kıbrıs'ın üyeliğini henüz çözüm olmadan kabul etmekle, uzlaşma şanslarını zayıflatmıştır. Şimdi Türk tarafı AB'den en azından şunları bekliyor: Türklerin izolasyonuna son verme sözünü yerine getirmesi, sadece Rumların istek ve görüşleri doğrultusunda (yani "taraflı") hareket etmemesi, "iki halka ait iki bölgeli federal devlet" esasına dayalı bir çözüm için ağırlığını ortaya koyması...AB'nin bu beklentileri yerine getirmesi şansı var mı?Açıkçası Birliğin şimdiye kadar sergilediği tavır, bu konuda da fazla iyimserliğe yer bırakmıyor. * * *ÖNCEKİ gün "Milliyet"te ağırladığımız bir grup Amerikalı üniversite öğrencisi ile Kıbrıs sorununu tartışırken, aralarından biri meselenin temeline inen bir soru sordu: "Çözüm için bugün 'özendirici' ("incentive") bir faktör var mı?"Gerçekten Kıbrıs sorununun yıllardan beri çözümsüz kalmasında en önemli etkenlerden biri, iki taraf için de güçlü bir "özendirici"nin bulunmamasıdır. 1974'ten sonra, Türkler, KKTC'nin varlığını yeterli bulmuş, "Rumlar fiili durumu kabul etmezse, bu devlet bağımsızlığını sürdürür" şeklinde düşünmüştür. Rumlar siyasi bakımdan söz sahibi olan, ekonomik bakımdan zenginleşen bir "devlet" olarak yaşamayı (ada bölünmüş kalsa dahi) yeğlemişlerdir.Ancak Türk tarafı için Annan Planı ve AB üyeliği (ve özellikle refaha kavuşma umudu) -referandumda görüldüğü gibi- çözüm için güçlü bir "özendirici" olmuştur. Ne yazık ki, Papadopulos'un yönetimi altında Rum kesimi için yeni herhangi bir "özendirici" ortaya çıkmamıştır. Rumlar gene "çözüm olmasa da kaybedecek bir şeyimiz yok" düşüncesiyle hareket etmişlerdir.Bunda AB'nin rolü (veya sorumluluğu) büyük olmuştur. Papadopulos AB'nin "Kıbrıs, çözümsüz de üye yapılır" politikasını rahatlıkla kendi lehinde kullanmıştır. Eğer, AB "önce çözüm, sonra üyelik" deseydi, işte o zaman bu, Rumlar için "özendirici" -veya zorlayıcı- olacaktı.Bugün Rum tarafını uzlaşmaya "teşvik edecek" faktör ne olabilir? AB'nin Talat'ın belirttiği doğrultuda politikasını değiştirmesi, ABD'nin ve diğer ülkelerin KKTC'nin varlığını pekiştirecek adımlar atması...İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw'nun 3 Ekim arifesinde Papadopulos'a "esnek davranmazsanız, KKTC'yi tanırız" şeklindeki uyarısının ne kadar etkileyici olduğunu gördük..."Havuç" fayda etmediği zaman, "sopa"yı göstermek işe yarıyor... skohen@milliyet.com.tr KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın Washington'daki temaslarında özellikle Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'a ne söyleyeceği, ABD'den beklentilerinin ne olduğu belli: Kıbrıs Türklerinin izolasyonuna son verilmesi yönünde adımlar atması, çözüm için yeni girişimlerde bulunması ve BM'nin devreye girmesini sağlaması...