İTALYAN İstinaf Mahkemesi'nin Apo'nun tutuklu halini kaldırması D'Alema hükümetinin "terörün başı"na bu gözle bakmadığını, ona siyasal bir statü vermeyi amaçladığını gösteriyor.
Mahkemenin dün bu kararı, Adalet Bakanlığı'nın isteği ile vermiş olması, hükümetin bu yöndeki eğilimi konusunda artık hiçbir kuşku bırakmıyor.
Başbakan D'Alema bunu, İtalyan yasalarına uymak gerekçesi ile haklı göstermeye çalışadursun, gerçek şudur ki, mahkemenin kararı, hükümetin siyasi tutumu doğrultusundadır.
Kuşkusuz bu tutum, Interpol'ün "kırmızı bülten"ini ve uluslararası sözleşmeleri hiçe sayıyor. Zaten İtalyan makamları Apo'yu, Roma'ya varışından sonra formalite gereği tutuklamakla beraber, hastanelerde "konuk" etmiş ve onu hareketlerinde bir hayli serbest bırakmıştı. Şimdi tutuklama halinin kaldırılması ile, kendisinin daha da serbest kalması sağlanıyor...
* * *
APO lehindeki peşpeşe kararları ve davranışları ile İtalya, bu işi nereye götürmek istiyor?
D'Alema hükümetinin Apo'yu kesilikle Türkiye'ye iade etmek niyetinde olmadığı yeterince açıklık kazandı. İtalyancaya çevrilmekte olan (ve geciken) Apo'nun cinayetler dosyasının, bu niyeti değiştirmesi şansı da yok gibi. Kaldı ki - maalesef - Türkiye de, idam cezasını kaldırmak konusunda beklenen adımı atmıyor (hele hükümet krizinden sonra bu konu da rafa kalkacak).
Bu arada 1 Aralık'ta Apo'nun siyasi iltica isteği de ele alınacak. İtalyan hükümetinin eğilimine bakılırsa, bunun dahi kabul edilmesi mümkün. Velev ABD'den ve AB'den Roma üzerinde ağır baskılar yapılsın...
Apo sorunu açıkçası başımızı daha çok ağrıtacak. İade istemi daha baştan Suriye'ye yapılsaydı ve Şam buna razı edilseydi, bugünkü sıkıntılı durum ortaya çıkmazdı...
BAŞBAKAN Yardımcısı Ecevit, önceki gün Türkiye'nin "PKK terörü sorunu"nu dünyaya anlatamadığından yakınıyor ve şöyle diyordu: "Bu bizim ulusal kusurumuz. Kendimizi tanıtmakta maalesef ihmalci davranıyoruz... PKK silahlı mücadelesinde başarılı olamadı, ama siyasal mücadelesinde başarılı oluyor"...
Çok doğru: Türkiye'nin kendi dertlerini dünyaya anlatmakta öteden beri ciddi sıkıntısı var. Açıkçası Türkiye bu işi beceremiyor. "Bilgilendirme ve ikna etme" yöntemlerini bir türlü uygulayamıyor. Ve sonunda alanı boş bırakıyor. Bu da tabii, hasımlarına yarıyor...
Kıbrıs sorunundan Ermeni meselesine kadar, çeşitli konularda hep bunu yaşadık. 1970'lerde ASALA'nın saldırıları ile gündeme gelen Ermeni sorunu üzerinde bir Fransız TV kanalının düzenlediği programa katılmıştık. Editör, Türk görüşünü anlatacak birini bulduğu için memnuniyetini ifade ederken, "ne yazık ki arşivimizde de bu konuda Türk kaynaklarından gelen herhangi bir belge yok. Oysa Ermeni örgütlerden gelen bir sürü malzeme var" demişti...
* * *
ŞİMDİ aynı durum Öcalan olayı vesilesi ile gündeme gelen Kürt sorununda da tekrarlanıyor. Açıkçası, bunun bir nedeni de, dış temsilciliklerin - Ankara'dan açık talimat almadıkça - Kürt sorununda herhangi bir beyanda bulunmaktan çekinmesidir. Diplomatlarımızın (bazı istisnalar dışında) bu konuda bulundukları ülkelerin televizyonlarına demeç vermekten veya çeşitli kurumların düzenlediği açık oturumlara katılmaktan kaçındıkları bir gerçektir.
Önceki gece CNN'in bu mesele ile ilgili bir programında Londra Büyükelçimiz Özdem Sanberk'i izlerken, doğrusu yüreğimize su serpildi. Deneyimli diplomatımız, CNN sunucusunun cahilane veya kışkırtıcı sorularına, aydınlatıcı ve inandırıcı yanıtlar verdi. En önemlisi Kürt konusunda ekrana veya kürsüye çıkıp rahatça konuşmaktan çekinmemek gerektiğini göstermiş oldu.
Umarız Apo olayı, "kendimizi tanıtmaktaki ihmalciliğimize" son vermek ve dünyaya derdimizi daha büyük açıklıkla anlatmak için bir vesile olur...
Yazara E-Posta: s.kohen@milliyet.com.tr