Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

GALATASARAY - Juventus maçının skoru kadar, sonuçta yarattığı psikolojik hava ve siyasal fırsat da hepimizi mutlu etti.
İtalyanlar, maçın bir hafta ertelenmesine neden olan korkularının ne kadar yersiz olduğunu, Türk halkının ve stadyumdaki seyircilerin davranışı karşısında, bizzat anlamış oldular. İtalyan basınındaki değerlendirmeler de, bunun işaretini veriyor...
Maç, Türk ve İtalyan bakanlarının bir araya gelmesini de sağlamıştır. Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu'nun deyişi ile, krizin başlangıcından beri gerçekleşen bu ilk temas, "bir diyalog ortamı" yaratmıştır. İtalyan Dış Ticaret Bakanı Piero Fassino'nun da belirttiği gibi, "bu, son haftalarda ortaya çıkan anlaşmazlıkların giderilmesinin yolunu açabilir".
Nitekim, önümüzdeki hafta Türk ve İtalyan Dışişleri Bakanları, NATO Bakanları Konseyi toplantısı vesilesi ile, Brüksel'de bir araya gelip son krize ve gerginliğe yol açan Apo olayı ile ilgili anlaşmazlıkları halletmeye çalışacaklar.
Bakanlar arasında gerçekleşen görüşmenin başlattığı diyalog sonucunda, bir mutabakata varılması şimdi daha çok olası görülüyor.
Kuşkusuz bu tür sorunların - ve krizlerin - çözüm şekli, yöneticilerin masaya oturup bir çıkış yolu bulmasıdır. Ankara ile Roma arasındaki anlaşmazlığın giderilmesi için herhalde sonunda pratik ve tatmin edici bir formül bulunacaktır.
* * *
POLİTİKAYI spora bulaştırmamak lazım, ama doğrusu bazen sporun da politikaya yararı oluyor...
Galatasaray - Juventus maçının, iki ülke bakanlarını bir araya getirmesi ve diyalog yolunu açması gibi...
Daha gerilere ve daha uzaklara gidersek, 1970'lerde Çin'in "ping - pong diplomasisi" ile dış dünya ve ABD ile ilişki kurması gibi...
Bu aslında, "kriz yönetimi" literatüründe yer alan çeşitli yöntemlerden biri...
Devletler arasındaki sürtüşmelerin yanı sıra, bölgesel, etnik, dinsel, sosyal çatışmaların çok bol olduğu bir çağda yaşıyoruz.
Bu çatışmalar - halihazırda dünyanın birçok yerinde görüldüğü gibi - korkunç insanlık dramlarına yol açıyor.
Bunların önüne nasıl geçilir? Anlaşmazlıkların krize, krizlerin çatışmaya ve savaşa dönüşmesi nasıl önlenebilir?
Günümüzde "kriz yönetimi" diye adlandırılan bir teknik ile...
"Kriz önleme"
ve "kriz çözme" yöntemlerinin, son yıllarda uygulandığı hallerde zaman zaman iyi sonuçlar alındığı görülüyor.
Bu konuda siyasal bilimcilerin ve araştırmacıların geliştirdiği ve tavsiye ettiği yöntemler, karar verme durumundaki yöneticilere, hükümetlere, ışık tutuyor.
ABD ve Avrupa'da bu çalışmaları yürüten çok sayıda sivil toplum kuruluşları ve "think - tank"lar var. Bu konuda yayımlanan kitap ve dergiler sayısız...
Türkiye'de de artık bu tür çalışmalara büyük ihtiyaç var...
* * *
ÖNCEKİ akşam, İstanbul'da böyle bir kuruluş tanıtıldı. Adı "Uluslararası Kriz Grubu" (ICG). Yönetim kurulu üyesi Dr. Ersin Arıoğlu'nun ev sahipliği yaptığı bu örgütün amacı, dünyanın çeşitli yerlerinde çıkan krizleri iyice incelemek, sağlıklı bilgileri ve yapıcı önerileri raporlar şeklinde kamuoyuna ve karar mekanizmalarına ulaştırmak.
ICG henüz 4 yaşında ama, Bosna'dan Burundi'ye, İrlanda'dan Kamboçya'ya kadar çeşitli ülkelerin sorunları üzerinde etkin çalışmalar yapıyor. Örgütün başında (İrlanda barışı mimarlarından) George J. Mitchell, üyeleri arasında da ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz, Ürdün Veliaht Prensi Hasan Bin - Tallal, Thorvalt Stoltenberg, Leo Tindemans, Şimon Peres, Ed Turner, Simone Weil, George Soros gibi ünlüler var.
Türkiye'ye gelen bir kısım yönetim kurulu üyeleri, Ankara ve İstanbul'da temaslar yaptılar, çalışmalarını anlattılar.
Dr. Arıoğlu'nun deyişi ile, Türkiye artık - örneğin Bosna'da olduğu gibi - kriz çözümünde sadece "kendisine verilen görevi yapan" değil, inisiyatifini kullanıp "belirleyici bir rol oynayan" bir ülke konumuna gelmelidir...




Yazara E-Posta: s.kohen@milliyet.com.tr