Geçenlerde Hakkari'de bir tiyatro temsilinde dekorda yer alan renklerin "Kürt bayrağı"nı çağrıştırdığı gerekçesi ile oyunculara karşı adli takibat açılması üzerine, Adalet Bakanı Cemil Çiçek şu anlamlı sözleri söylemişti: "Bu tür uygulamaların Aralık 2004'e geldiğimizde asgariye inmiş olması lazım. Bilgilendirmeye çok önem verilmeli. Yasal değişiklik kolay, zihniyet değişikliği ise daha zor. Bir günde, bir gecede gerçekleşmiyor..."
Bugünlerde AB ile uyum sağlayacak yasal düzenlemeler, paketler şeklinde, hızla gerçekleştiriliyor. Ancak herkes Türkiye'nin hedeflediği çağdaş standartlara erişmek için sadece yasaları değiştirmenin yetmediğini ve aynı kararlılığı uygulamada da göstermek gerektiğini kabul ediyor.
Peki, uygulamanın da bu doğrultuda olması nasıl sağlanacak? Bu, yalnız Ankara'daki merkezi otoritenin değil, ülkenin uzak bir bölgesindeki bir kentte veya kasabada, yerel idari ve adli makamların anlayışına ve davranışına da bağlı...
* * *
Yukarıdaki örneğe benzer olaylar çok oluyor. Kuşkusuz ifade özgürlüğünü koruyan yasaların varlığı, vatandaş için bir garanti. Ama pratikte gene de her şey uygulamaya (ve uygulayanlara) tabi...
Bu bağlamda Adalet Bakanı Çiçek'in söyledikleri çok yerinde: Bilgilendirmeye ve zihniyet değişikliğinin gerçekleşmesine çok önem vermeli. Halen Bakanlık ve AB Genel Sekreterliği başta olmak üzere, ilgili kurumlar bazı pratik fikirler üzerinde çalışıyorlar. Örneğin ülke çapında yargıçların ve üst düzey görevlilerin bilgilendirilmesine ilişkin planlar hazırlanıyor.
* * *
Bu alanda sivil topluma da büyük iş düşüyor. Ankara'da bir üst düzey yetkilinin deyişi ile, "devlet - vatandaş münasebetlerinde artık yeni bir dönem başlıyor. Kalıplaşmış devlet anlayışı ve vatandaşın devleti adeta bir öcü olarak görme eğilimi artık sona erecek. Bu değişimi sağlamak için şimdi devlet ile sivil toplum el ele verip bu anlayış veya zihniyet değişikliğini gerçekleştirmesi gerekecek"...
Türkiye'nin son haftalarda siyasal reformları yasalaştırma yönünde kaydettiği mesafeyi takdirle izlediğini söyleyen bir Avrupalı diplomat da, "şimdi sıra uygulamada" derken, bir de şu terimi kullanıyor: Türkiye'nin bir "kültür devrimi"ne ihtiyacı var... Bundan kastedilen de, bir tavır ve anlayış değişikliğidir. Onun ifadesince, Türkiye'nin böyle bir değişimi benimsemesi için, AB muhakkak ki bir faktör; ama "asıl itici güç, Türk halkının kendi dinamikleri, kendi emelleri, kendi beklentileridir"...
* * *
Bu bağlamda, AB konusunda en faal ve etkin sivil toplum kuruluşu olan İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) geniş bir kampanya hazırlığı içinde. Önümüzdeki pazartesi gününden itibaren İKV ekipleri, 24 ili kapsayan ve yıl sonuna kadar sürecek olan bir bilgilendirme turnesine çıkıyor. İKV Başkanı Davut Ökütçü'nün deyimi ile, amaç Türk halkına AB'nin günlük yaşamlarını nasıl değiştireceğini, üyeliğin sağlayacağı olanaklardan nasıl yararlanabileceğini anlatmaktır. Kars'tan Edirne'ye kadar uzanacak olan bu kampanyanın yanı sıra, İKV eylülden itibaren iş dünyası ve kamu kuruluşlarını da bir araya getirecek olan 12 seminer düzenleyecek.
Önümüzdeki dönemde, bu tür inisiyatiflere - her düzeyde - büyük ihtiyaç olacak...