Başlayalım da, nasıl? Bu kalp defalarca kırıldı. Kolay mı öyle yeniden başlamak?
Bir kelime, yerli, “Kolay”. Ve zannetmeyin ki yaşanılan şeyleri hafife alıp dış kapının mandalı kontenjanından sallıyorum. Yeniden başlamak gerçekten kolay çünkü bunun karşı tarafla hiçbir alakası yok. İş tamamen bizde bitiyor. Her şey ezberimizi bozmamıza bağlı. İnanın bana yeniden başlamasını istersek başlar. Hızlandırılmış kursa hoş geldiniz, buyurun dört adımda yeniden başlayalım.
Geçmiş geçmiştir
Geçmiş defterleri bir türlü kapatamama hali bence en çok biz kadınlarda var. Babaannemin vefat eden kaynanasını sittin senedir anlatması gibi bir şey bu. Ayrılmışsın veya boşanmışsın, üzerinden yıllar geçmiş, sen ise yaşananları sanki dün gibi anlatıyorsun. Sıkılmıyor musun tatlım? Kendini düşünmüyorsan bari etrafına verdiğin iç sıkıntısını düşün. Hepimizin başına olmaz dediğimiz şeyler geliyor, ateş düştüğü yeri yakıyor ve ne yazık ki o ateşin bir daha düşmeme garantisi yok. Lakin geçmişte yaşananlardan ürktükçe geleceğe doğru adım atmak zorlaşır. Sen “Biz Mehmet’le şöyle yapardık, buraya giderdik” diye anlattıkça Mehmet senin hayatından asla silinmeyecek. O yüzden ilk olarak ne yapıyoruz? Geçmişle ilgili
“Birini aldatmayı beyninizde düşünmeniz bile aldatmaktır” aforizması geride kalmış, “Öpüşmek aldatmadan sayılmıyor” sesleri yükselmeye başlamış bile.
“Birini aldatmayı beyninizde düşünmeniz bile aldatmaktır” aforizması geride kalmış, “Öpüşmek aldatmadan sayılmıyor” sesleri yükselmeye başlamış bile “Tükür babanın suratına!” repliğine hepimiz aşinayız. “Ne Olacak Şimdi?” filminde, kocası rolündeki çapkın Şener Şen’i basmaya çalışan Perran Kutman, oğluna sürekli olarak bu repliği söyletir. Şener Şen de sıkça çapkınlık yaparken yakalandığından suratına tükürüğü bir güzel yer zira Perran Kutman’ın bırakın kocasını yatakta yakalamayı, sevdiği adamın başka bir kadına yan gözle bakmasına bile tahammülü yoktur. Biz de öyle biliyorduk, yani birini beyninde aldatmanın bile aldatma sayıldığını. Gelin görün ki, hayatımızda değişen sürü sepet şeyle birlikte bu da değişmiş, mesela öpüşmek artık aldatmadan sayılmıyormuş. Şimdi öpüşmeyi, önümüzdeki yıl da aynı yatağa girmeyi aldatmaktan saymaz bunlar. Oh ne ala!
Tuhaf sonuçlar
BBC Radio 5 Live tarafından yapılan bir araştırmada, ilişkisi olduğu halde başkalarıyla öpüşen yüzde 73’lük kısım, bunu aldatmadan saymadıklarını söylemiş. Bu aldatmak değil,
İlişkimiz ha başladı ha başlayacak derken birden ortadan kaybolan “ghosting” vakalarını mumla arayacağız gibi duruyor zira şimdi de “curving” çıktı başımıza!
Curving kelimesini “kıvırmak” şeklinde de dilimize çevirebiliriz. Peki ne zamanlar kıvırırız? Bir konuyla ilgili acil u dönüşü gerektiren durumlarda. O durumlar da çoklukla ilişki durumlarıdır diyerek yazıma giriş yapıyorum.
Açık konuşmak gerekirse ilişkilerde bin yıldır yaşanan durumları kategorize edip isim vermeye gıcığım ama çağımız, bilgileri hap gibi alma çağı olduğundan içinde bulunduğumuz her bir duruma mecburen isim veriyoruz.
“Curving”, “ghosting”, “benching”, Ali, Veli, kırk dokuz, elli falan hep bu yüzden.
Sanki her birimiz rehber danışman olduk da karşımızdakinin derdini dinleyip bir teşhiste bulunabiliyoruz, “Hah tamam, sen “curving” vakası yaşamışsın şekerim. Günde üç kere meditasyon yap, o salağı da hayatından çıkar!”
Vaka-i Hayriye
Gelelim ilişkilerde en son trend olan curving vakasına. Tabii ki bir Vaka-i Hayriye değil, son derece hayırsız bir olay. Zaten biri de çıkıp “Çılgınca aşık olup bir ömür sadakat sözü verenler için yeni bir kelime buldum!” demez. Hep kaybedenler kulübüne çalışıyorlar hep. Bu
Sizinkinin Instagram’ında takip ettiği tipler dikkatinizi çekmiyor değil. Hatta sizi sinir ediyor. Ve hatta uykularınızı kaçırıyor...
Hayırlı olsun, mis gibi bir ilişkiye başladınız. Karşılıklı saygı ve sevgi çerçevesinde, birbirinizi mikroskop altında incelemeden, cool bir şekilde davranmaya kararlısınız da... Sizinkinin Instagram’ında takip ettiği tipler dikkatinizi çekmiyor değil. Hatta sizi sinir ediyor. Ve hatta uykularınızı kaçırıyor. Yahu bekarken kimi isterse takip etsin ama artık siz varsınız, şu takipçi listesini yukarıdan aşağıya, kendiliğinden bir elden geçirmesi gerekmez mi?!
Eğer ona, “Neden bu tipleri takip ediyorsun?” sorusunu soracak noktaya gelmişseniz iyice dolmuşsunuz demektir zira bu noktaya öyle pat diye gelinmiyor, arkasında büyük emek var. Takipçilerini incelemişsiniz, gözünüze bir iki tane YUH! çektiğiniz tip takılmış, ona üstü kapalı bu tipleri takibe neden devam ettiğini sormuşsunuz, manasız cevaplar almışsınız, huzursuzluğunuzu anlar sanmışsınız lakin anlamamış, sonra bu tipleri takibi bırakmasını rica etmişsiniz ama bırakmamış. Eh, her sessiz bekleyişin bir patlama anı var, değil mi?
Farkındasızlık
“Aaa... Onu takip ettiğimin farkında bile değilim”...
Siz, onun etrafında kelebekler gibi uçuşurken ilişkiniz yolunda ama ya bir gün bunalıma girip surat asarsanız neler olacak?
Mutluluğun garantisi olmadığı gibi, etrafımıza şöyle hızlıca göz gezdirdiğimiz zaman “Mutluluktan geberiyorum” diyen de yok. İş, güç, hayat şartları yüzünden boyumuzdan büyük yüklerin altına giriyoruz. Peki nerede nefes alıp rahatlıyoruz, nerede mutlu hissediyoruz kendimizi? Sevdiceğimizin kollarında. Yani... Neşeli koşullar altında böyle olması gerekir de insan bazen mutluluğunu değil de bunalımını sevdiceğinin yanına taşıyor. İyi günde eğlenip gezerken problem yoksa, kötü günde destek beklemek tuhaf olmasa gerek. Fakat yok anacığım, bu zamanda kimse kimsenin derdiyle tasasıyla uğraşmak istemiyor.
Surat asma
Son dönemde biriyle yeni görüşmeye başlayan kişiye verilen şu nasihati sıkça duyar oldum, “Aman çocuğun yanında surat asma. Hep güler yüzlü ol.” Yani, yazar burada diyor ki kendin olma, dürüst hiç olma, en iyi oyununu oyna! Oyna da, oyun dediğin nereye kadar sürer ki tatlım? Bakın, yedi yirmi dört trip atıp karşındakine buhran geçirtmek bir konu, gerçek sorunlarla boğuşurken ilişkiye sığınmak ayrı konu. Pardon da o ilişki yeri geldiğinde bana can simidi
Evet, uzun zamandır emek verdiğiniz bir ilişki, profili tam size göre, hem dışarıdan bakınca çok da yakışıyorsunuz ama bir yandan da farkındasınız ki içeride bir şeyler çatırdamaya başladı.
Bırakın yeni bir sevgili adayını tanımayı, yeni bir arkadaş tanımayı bile istemiyor artık bünye. Tanış, et, huyunu, suyunu öğren, gül, eğlen, mutlaka sağlam bir kazık ye ve eleman bir daha girmemek üzere hayatından çıksın gitsin. Çok teşekkürler, benim eski üç beş arkadaşım bana yeter. Eğer onlardan kazık yersem en azından “Tanıdıktan kazık yedim derim, başım ağrımaz. Bir de bunun sevgili versiyonunu düşünün, çarpı iki derinlikte bir duygusal yaralanma. Belki de bundandır emek verdiğimiz bir ilişkiye sıkı sıkıya tutunup işler yolunda gitmese bile “artık bitsin” diyemememiz...
Senden hiçbir beklentim yok
Biliyoruz, bu zamanda aşk meşk işlerinin iyice suyu çıktı, ilişkiler sunileşti, derinliği kayboldu. Millet ya sevgilisinden ayrılıyor, ya da boşanıyor. Elini sallasan bekara çarpıyor. Eh, haliyle bizim süregelen bir ilişkimiz varsa, “Allah’ım bu kulunu bekar bırakma, koru bizi Instagram’daki kem gözlerden” duası edip sırf sorun çıkmasın diye karşı taraftan ihtiyaç duyduğumuz şeyleri dile
Nicole Kidman bir moda dergisine mutlu evliliğin sırlarını vermiş. Kendisi, ünlü müzisyen Keith Urban’la on iki yıldır evli. Bu dönemde iddialı bir süre, kulak vermeli.
Bir kere yahut iki kere evlenmiş olması bir şeyi değiştirmez. Tom Cruise gibi hem efsane hem de bilinmezlerle dolu takıntılı bir oyuncuyla 11 yıl; Keith Urban gibi madde bağımlığıyla mücadele eden Grammy ödüllü bir müzisyenle 12 yıl evli kalmak kolay iş değil. Kendisi her ne kadar “the Nicole Kidman” da olsa, günün sonunda etten kemikten yapılma insan. Zaafları var, sınırları var, tahammül noktası var, yani her birimiz gibi.
“Uzun evliliğin sırları”, “Uzun ilişkinin sırları”, “Partnerinizi elinizde tutmanın sırları”... Of, ne çok sır var öğrenmemiz gereken. Gelin, bir de Nicole ve Keith ikilisinin sırlarına bakalım. Belki kendimize bir ders çıkartabiliriz.
Sırlar dökülüyor
“Yatak odamızda televizyon yok”: Nicole’ün verdiği ilk sır bu olduğuna göre vardır bir bildiği. Sizin yatak odanızda televizyon var mı? Mesela benim de yok. Teknoloji gün içerisinde o kadar etrafımızda ki bari gece ondan uzaklaşayım diye düşünerek yatak odama hiçbir zaman televizyon koymadım.
- “Gece yatmadan önce telefonları ve bilgisayarları
Eskiden anne-babama “Benim gönlüme göre biri yok!” dediğimde, “O zaman çevreni, gezdiğin, dolaştığın yerleri değiştir!” diye uyarıda bulunurlardı
Kırk yılda bir ziyaret ettiğim İstanbul gecelerinden birinde, uzun zamandır görmediğim bir arkadaşıma rastladım. Kendisi erkek, iyi çocuktur, iyi gezer. Var böyle gece hayatı müdavimleri, popoları bir türlü yer görmez, bir cumartesi gecesi evlerindeki kanepede oturmak nedir bilmezler. Neyse, bu arkadaş selam vermek için yanıma geldiğinde bir terslik olduğunu anladım. Görseniz nasıl üzgün... “Hayırdır?” diye sorduğumda sağına soluna umarsızca bakınıp bana doğru döndü ve konuştu: “Etrafta evlenilecek kız yok be Şebnem.”
Kısa bir iç çekip aynen şöyle karşılık verdim: “Burada evlenilecek kız bulabileceğini düşünmüyorum. Ayrıca senin evlenmek istediğini hiç düşünmüyorum.” Arkadaşıma diyeceğimi dememe rağmen o, konudan sapmayıp devam etti: “E nerede bulacağız o zaman?”
Alabama Üniversitesi araştırma yapmış ve kısa dönemli aşk bulacağımız yerlerle uzun dönemli aşk bulacağımız yerleri güzelce saptamış. Araştırma sonuçlarına göz gezdirirken bir yandan da anne-babamla eski konuşmalarımız aklıma geldi. Onlara “Benim gönlüme göre biri yok!” dediğimde,