Bu görüntüler itibar getirmez

19 Aralık 2005

Pamuk'un arabasına saldıranları izliyorum. Bir "kendinden geçmişlik" söz konusu. Aklı gölgeleyen kin ve nefret öyle bir "cerahat birikintisi" yaratmış ki, yakalasalar adamı oracıkta tekme tokat öldürecekler ve ancak öyle rahatlayacaklar. Demokratik bir imtiyaz olan protesto hakkını bazıları uygar ölçülerde kullanamıyorlar. Orhan Pamuk konusunda kendileri gibi düşünen Mehmet Ağar bile, "Gösteriler daha medeni yapılabilirdi" diyor. Ancak, bir şeyi "medeni" bir şekilde yapabilmek için önce "medeni" olmak gerekiyor. Pamuk, "Türklüğü küçük düşürmekle" suçlanırken, bazıları için "Türklüğü yüceltmenin" yolu galiba dünyaya bu ilkelliği sergilemekten geçiyor. İşin içine adeta ulusal sporumuz haline gelmiş olan "linç" olayını da sokabilmiş olsalardı, "Türklük" herhalde daha da yüceltilmiş, "ulusal onur" ise iyicene kurtarılmış olacaktı. Uygar Türklerin özlemini çektikleri Türkiye kesinlikle bu değil. Buradaki tek tesellimiz, başkalarını zorbalıkla susturmaya çalışanların dün sıktıkları kurşunları bugün yumurtayla ikame etmiş olmalardır. Tek tesellimiz yumurta! Burada "Türklüğü" asıl kimlerin küçük düşürdüğü dünya açısından gün gibi ortada. Kuşku duyanlar Tokyo'dan Buenos Aires'e,

Yazının Devamı

Tarih Fransa'nın elinde patlıyor

17 Aralık 2005

Ancak, tarih yazmak ne siyasetçilerin, ne hukukçuların, ne de romancıların işidir. En çok sevdiğim roman türü olan "tarihi roman" ise, tarih değildir. Tarihten ilham alan "kurgu"dur. Özetle, gerçek tarih, profesyonel tarihçilerin işidir. 19 Fransız tarihçinin bunu vurgulamak için yayımladıkları ve siyasetçilere seslenerek, "Tarihten elinizi çekin" çağrısında bulundukları bildirilen deklarasyonun bu nedenle önemli olduğunu düşünüyorum. Tabii, söz konusu tarihçilerin niçin bugünü bekledikleri de önemli bir soru. Bunu şahsen, "tarihin siyasallaştırılması"nın Fransa açısından ters tepmeye başlamasına bağlıyorum. Orhan Pamuk'u eleştirmek için söylemiyorum. Çünkü kendisine yapılanı ifade özgürlüğü adına kınıyorum. Türkiye'yi de onun söyledikleri değil, ona yapılanlar küçük düşürüyor. Fransız parlamentosu, "Ermeni Soykırımı Yasası"nın kabul edilmesinde olduğu gibi, şubat ayında sessizce bir yasa kabul etti. Buna göre, Fransız okullarının, ülkenin, örneğin Cezayir'deki sömürgeci geçmişini "övmeleri" gerekiyor. Tabii, genelde dünyanın kendi etraflarında döndüğüne inanan Fransızların burada hesaba katmadıkları bir unsur anında su yüzüne çıktı: Cezayirlilerin duyguları. Söz konusu

Yazının Devamı

Bolkenstein: Orhan Pamuk'a 'zulüm' gibi davranışlar devam ediyor

15 Aralık 2005

Bolkenstein, politikacılarla akademisyenlerin görüşlerini dünya çapında iktibas eden "Project Syndicate" adlı kuruluş için yazdığı yazıda düşüncelerini açıkça ortaya koymuş."Türkiye ile ilgili sorun" başlıklı yazısına Orhan Pamuk davasıyla girerek, 30 üyeli Romano Prodi Komisyonu'nda Ankara'ya müzakere tarihi verilmesine karşı çıkan tek kişi olduğunu anımsatıyor ve sadece bunun "ne denli haklı olduğunu gösterdiğini" söylüyor. Kimlik tartışmalarımız süredursun, Avrupa'da Türklerin kimliği konusunda kuşku duymayanlar seslerini yükseltmeye devam ediyorlar. Bu tartışmaların başını ise yine Avrupa Komisyonu'nun eski üyesi Hollandalı Fritz Bolkenstein çekiyor. Bolkenstein, "Müzakerelerin başlamasına karar verilmesinden sonra bir şey değişmedi. Pamuk'a dönük zulmün ötesinde, kabul edilemez davranışlar aynen sürüyor" dedikten sonra, "Kadınlar Günü"nde acımasızca dövülen kadınlarla başlayan listesini dayıyor."Türkiye'nin kimliği" konusundaki görüşlerini ise şu sözleriyle ortaya koyuyor:"Ancak, bu eksiklikler giderilse bile, Türkiye yine de AB'ye alınmamalı, çünkü bir Avrupa ülkesi değil. Hıristiyanlık, feodalizm, Rönesans, Aydınlanma, demokrasi ve sanayileşme biz Avrupalıları bugün

Yazının Devamı

Günahım senin değil benim derdim!

10 Aralık 2005

"Bu zihniyetteki bir parti AB konusunda ciddi olamaz" düşüncesi tekrar ön plana çıkıyor. Hükümetin amacı, tüm AB ülkelerinde olduğu gibi, alkollü içki satışını güncel kural ve koşullara bağlamak olsaydı buna kimse bir şey diyemezdi. Bu zaten "uyum sürecimizin" bir gereğidir. Fakat amaç bu değil. O besbelli. AB yolunda gösterdiği çabalar nedeniyle hükümete verdiğimiz kredi galiba tükenmek üzere. Bu destek zaten koşulsuz değildi. Zina tartışmaları sırasında yazdıklarımız bunun kanıtıdır. Alkollü içki satışıyla ilgili olarak yapılmaya çalışılan ise hükümetin iyi niyeti konusunda gerçekten de ciddi soru işaretlerine neden oluyor. AB ülkelerinin bu konudaki ortak yanları, alkollü içki üretiminin ve satışının izne tabi olmasıdır. Ancak, izni veren merci ile bunun veriliş şekli ülkeden ülkeye değişiyor. Öte yandan, AB'de kesin olarak "olmayan" iki şey varsa, bunlardan ilki içki satışının dini gerekçelerle engellenmesi, ikincisi de içki satışının yapıldığı yerlerin bir "kırmızı bölge" zihniyetiyle sınırlanması.Bizdeyse bu konuda son günlerde hararetlenen tartışmalara "haram" ve "günah" kavramları şu veya bu şekilde girmeye başladı. Kimi AKP'lilerin konuya "turist kaçar" perspektifinden

Yazının Devamı

ABD'deki dava Ermeni meselesi açısından dönüm noktası

8 Aralık 2005

Ermeni iddiaları karşısında uyguladığı "kategorik inkâr" politikasının Ankara'ya bugüne dek bir yarar getirmediği, aksine ters teptiği bir gerçek. TBMM'nin ünlü "Mavi Kitap"ın yalanlanmasını sağlamak amacıyla İngiltere nezdinde yaptığı girişim bunun son örneği. Söz konusu habere gelince, Massachusetts eyaletinde bir öğrenci ve iki tarih öğretmeninin girişimiyle açılan davada, Ermeni soykırımı tezlerine karşı Türk tezlerinin tarih kitaplarından çıkarılmasının "akademik özgürlüğe" ters düştüğü savunuluyor. Bu görüşün mahkeme tarafından kabul görmesi ihtimali de yüksek. Yasemin Çongar'ın, gazetemizin önceki gün manşetine taşıdığı "Ermeni soykırımı ABD'de mahkemelik" başlıklı haberi, bu büyüyen baş ağrımızın önüne geçilmesi açısından da en iyi sonuca işaret ediyor. İşin ilginç yanı, davaya vesile olanların ne Türklerle ne de Türkiye'yle herhangi bir ilişkilerinin bulunmaması. Bu kişilerin söyledikleri özetle şu: "Soykırım olmuş, olmamış o başka mesele. Ancak, öğrencilerin, Türklerin ve Bernard Lewis ile Justin McCarthy gibi akademisyenlerin bu konudaki görüşlerini duyma hakları ellerinden alınamaz." Yukarıda, "Türkiye'nin Ermeni soykırımı iddiaları karşısında bekleyebileceği en

Yazının Devamı

Türkiye'nin "kolaylaştırıcı" rolü ağırlık kazanıyor

5 Aralık 2005

MİT Müsteşarı Emre Taner'in KDP lideri ve "Özerk Kürdistan Bölgesi Başkanı" Mesut Barzani ile kasım başında Selahaddin kentinde yaptığı gizli görüşmeyi de bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.15 Aralık seçimleri sonrasında ortaya çıkacak "federal" Irak'ı artık bir "realite" olarak kabullenmiş olan Ankara'nın diplomatik çabaları, Irak'ın, "anayasal bütünlük" içinde, "işlevsellik" kazanarak istikrara kavuşmasını sağlamaya dönmüş bulunuyor.Bu arada Ankara'nın daha önce Ortadoğu sorunu çerçevesinde taraflara sunduğu ama fiilen devreye sokamadığı "facilitator", yani "kolaylaştırıcı" rolü de, Haşimi-Halilzad görüşmesiyle yeni bir anlam kazanmış oldu. Dışişleri Bakanı Gül, bu çerçevede kısa süre önce İsrail ve Pakistan dışişleri bakanlarını da İstanbul'da bir araya getirmişti. Irak Hizbul İslam lideri Tarık Haşimi ile ABD'nin Bağdat Büyükelçisi Zalmay Halilzad'ın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün gözetiminde dün İstanbul'da bir araya gelmeleri, Irak'a dönük "perde arkası diplomasi"nin önümüzdeki günlerde yeni sürpizlerle ortaya çıkacağını gösteriyor. Dört Sünni grubu temsil eden El Haşimi'nin Amerika'yla bu teması İstanbul'da gerçekleştirmesi, aynı zamanda Türkiye'nin Iraklı Sünnilerin

Yazının Devamı

Fransa ile 'limoni ilişkilerin' somut resmi

3 Aralık 2005

Öte yandan, bir büyükelçi, görevinden ayrılır ayrılmaz, nezdinde görev yaptığı ülke hakkında kötü konuşuyorsa, bu da o ülkeyle ilişkilerin çok ciddi sarsıntıdan geçtiğine işaret eder. Görev süresi yeni dolan Paris Büyükelçimiz Uluç Özülker'in Hürriyet'te dün yayımlanan söyleşisi bu açıdan son derece dikkat çekiciydi. Bir büyükelçinin görevi, ülkesinin çıkarlarını kollamak ve görevli olduğu ülkeyle ilişkileri mümkün olan en iyi düzeye getirmeye çalışmaktır. Büyükelçiler bu yüzden kriz anlarında bile gelişmelere olumlu açıdan bakmaya çalışırlar. Uluç Bey'i yıllardır tanırım. Sözünü esirgemeyen bir diplomattır. Ankara'da, bu söyleşideki sözleriyle yanlış ettiğine, bunun yeni büyükelçi Osman Korutürk'ü zorda bırakacağına inananların olduğunu da söylemeliyim. Öte yandan, Fransa hakkında söyledikleri şeylerin iki ülke arasındaki soğukluğu ortaya koyduğu da bir gerçek. Bakın neler diyor Özülker:- Ermeni meselesi Fransa'nın iç politikasında Türkiye'nin 280 bin Ermeni oyuna satılması olayıdır. Fransa çok daha ölçülü, dikkatli ve yapıcı davranmadığı takdirde Türk-Fransız ilişkileri düzelmez, Fransa Türkiye'yi kaybeder. Onun için Fransa'nın aklını başına toplama zamanı gelmiş geçiyor.

Yazının Devamı

Lozan tartışmasında uzman görüşü

1 Aralık 2005

"Lozan Barış Antlaşması'nın en çok tartışılan hükümlerinin [Kesim III (mad. 37-45)] objektif olarak ve Lozan Barış Konferansı Tutanaklarının ışığında değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında yarar bulunmaktadır.Çok önemli bir husus antlaşmanın 44'üncü maddesinin birinci cümlesidir. ['Türkiye, bu kesimin bundan önceki maddelerindeki hükümlerin, Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıklarıyla ilgili olduğu ölçüde, uluslararası nitelikte yükümler meydana getirmelerini ve Milletler Cemiyeti'nin güvencesi altına konulmalarını kabul eder...'.] Lozan ile ilgili son yazıma aldığım tepkiler üzerine Bilkent Üniversitesi'nden konunun uzmanı Prof. Dr. Yüksel İnan'ı aradım. Kendisi de sağ olsun bizi kırmayıp şu bilgileri sundu: Kanımca bu hüküm ülkemizde yaşayan Rum, Ermeni ve Yahudi kökenli vatandaşlarımızı kapsamaktadır ve esasen bu husus, en sonunda, Lord Curzon (İngiliz) tarafından da Lozan Barış Konferansı sırasında ifade edilmiştir. Türkiye'nin, ülkemizdeki azınlıkları yalnızca 'Müslüman olmayan' vatandaşlarımızla sınırlı tutması yönündeki görüşü, Lozan Barış Antlaşması hükümleri, mad. 42 ve Lozan görüşmelerine uygundur. Öte yandan, en fazla tartışılan hususlardan biri, Lozan Barış

Yazının Devamı