İsrail Erdoğan’ı ciddiye alıyor mu?

3 Ocak 2009

Bölgedeki yönetimler nezdinde çok fazla bir etki yaratmamış olsa bile, Başbakan Erdoğan’ın sert İsrail açıklamalarının Ortadoğu’da sokak düzeyinde büyük prim topladığını daha önce yazdık.
Ancak, işaret etmeye çalıştığımız gibi, “reel dünya” bakımından Erdoğan’ın bölgedeki muhatapları sokak değil, o sokakları yönetenlerdir. Nitekim kendisi de, hafta içinde çıktığı Ortadoğu turu çerçevesinde, göstericilerle değil bu kişilerle görüştü.
Buluştuğu liderler arasında Gazze’deki mevcut durumun esas nedenleri hakkında bir görüş birliği olmadığını ise haberleri takip edenler biliyor.
Bizde herkesin hoşuna gitmediği anlaşılan bölge gerçeklerini tekrar gözden geçirmek isteyenler, Arap Birliği’nin çarşamba günü Mısır’da dışişleri bakanları düzeyinde gerçekleştirdiği zirvenin sonuçlarına bakabilirler.
Biz bunu burada yapmayacağız. Burada İsrail’in Erdoğan’ın son çıkışlarından ne denli rahatsız olduğunu, yani İsrail’in Erdoğan’ı ciddiye alıp almadığını anlamaya çalışacağız.

İsrail’de Erdoğan yazıları

Yazının Devamı

Radikal Arapları desteklemek Türkiye’nin işi mi?

1 Ocak 2009

Başbakan Erdoğan, dün Ortadoğu ziyaretine çıkmadan önce, bu turu “insani trajediyi sona erdirmek amacıyla gerçekleştireceğini” söyledi. Burada tabii ki Gazze’den söz ediyordu.
Türkiye’nin bu girişimleri tabii ki desteklenmeli. Fakat insan biraz “tutarlılık” da arıyor. Örneğin, Erdoğan’dan Darfur’daki “insani trajedi” konusunda aynı duyarlılığı göremedik.
Erdoğan’ın Gazze’deki trajediyi durdurabileceğine de inanmıyoruz. Fakat bu turunun bölge gerçeklerini daha iyi anlamasına yarayacağı kesin. Her şeyden önce, İsrail’i topluca telin etseler de, Arap yönetimlerinin kendi içinde zaten bölünmüş olan Filistinliler konusunda ne denli darmadağın olduklarını görecektir.
Kıdemli Arap diplomatlarla son günlerde yaptığımız görüşmelere dayanarak, burada küçük bir “ufuk turu"na çıkalım. Ama önce Erdoğan’ın rotasına bakalım.
Katar Şeyhi Bin Cabir el Tani ile salı günü Ankara’da görüşen Erdoğan, dün Suriye ve Ürdün’de temaslarda bulundu. Ürdün’deyken Filistin lideri Mahmud Abbas’la da görüşen Erdoğan, bugün de Mısır’a gidecek. Yarın ise Suudi Arabistan’da olacak.

Hangi ülke, kimi destekliyor?

Yazının Devamı

Erdoğan’ın İsrail çıkışı Ankara için sorun yaratabilir

29 Aralık 2008

İsrail’in, Türkiye gibi, terör saldırılarına karşı misillemede bulunma hakkı var. Ancak, ölçü kaçınca devletler de terör örgütünün düzeyine inmiş oluyorlar.
Bu nedenle, Hamas tarafından Yahudi yerleşim merkezlerine fırlatılan roketlere karşı İsrail’in sergilediği, “mukabele-i bil misil” değil, “mukabele-i bin misil” örneğini “devlet terörü” sınıfına sokabiliriz.
Ancak, İsrail için bu çok da önemli değil. Zira kendisi için tek bir ülke önem taşıyor. O da İsrail saldırıları karşısındaki tutumuyla, bu kez de olduğu gibi, her zaman “rahatlatıcı” ve “teşvik edici” olan ABD’dir.
Ancak, dünyadan gelen tepkilerin de İsrail’i rahatsız edecek nitelikte olduğu söylenemez. Genelde Araplara yakın duran Rusya bile, “denge” unsurunu kollayarak, İsrail’i kınamak yerine, iki tarafı saldırılardan vazgeçmeye davet etti.

Erdoğan’ın kızgın sözleri
Sonuçta Batı’dan kendisine tek taraflı bir yüklenme olmadığını gören İsrail rahatladı. Buradaki temel etken, bizce, dünyada artan İslamofobi ve Hamas’ın -İslam âleminin aksine, Batı’da “özgürlük savaşçısı” olarak değil, “İslami terör örgütü”olarak görülmesidir.

Yazının Devamı

Canan Arıtman'a teşekkür borçluyuz

22 Aralık 2008

Sözde sosyal demokrat olan CHP'nin Olağanüstü Kurultayı'nda dün Deniz Baykal'ı dinlerken, onca yıl o kadar insan için Türkiye'nin "çağdaş uygarlık kapısı" olarak görülen bir partinin içine düştüğü zavallı durumu düşünmeden edemedim.
Ses tonunu, alışılagelmiş yaklaşımıyla, efekt olarak ne kadar yükseltirse yükseltin, Baykal'ın artık kendi delegelerini bile fazla ikna etmediği, aldığı coşkusuz ve heyecansız alkışlardan belliydi.
Uygar insanlar için CHP'nin nihayet bittiği noktayı temsil eden İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ı açıkça kınayamaması ise Baykal'ın parti içinde ne denli "iki arada bir derede kaldığını" sergilemeye yetti.
Baykal'ın altını çizerek, "Bizim için kimsenin dini ve kökeni önemli değildir" demesine rağmen takındığı bu tavır, Arıtman'ı kuşkusuz memnun etti.
Yoksa, Cumhurbaşkanı'na karşı takındığı saygısız tutumdan ve bunu yaparken sarf ettiği çirkin sözlerden dolayı, "sosyal demokrat" olduğunu iddia eden bir parti tarafından, Sedat Ergin'in de önceki gün işaret ettiği gibi, anında ihraç edilmesi gerekirdi.
CHP, bir yere gidemez
CHP bunu yapabilseydi, anlamsız olan son "kara çarşaf açılımı"nın da katkısıyla iyice yitirdiği saygınlığını bir nebze olsa geri

Yazının Devamı

Kim ne derse desin, Türkiye özgürleşiyor

21 Aralık 2008

Ermenilerden niçin özür dilemiyorum?” başlıklı son yazım üzerine üç farklı kesimden mesaj yağdı. Bunlardan birincisi, satır aralarında beni “laf kalabalığı arasında gizlice özür dilemekle” suçluyordu.
İkincisi, aydınların “Ermenilerden özür diliyorum” bildirisine “imza atma cesaretini gösteremediğim için” beni kınıyordu. Üçüncüsü ise, beni “konuya nesnel yaklaştığım için” kutluyordu.
Bir adım geri atıp her üç kesime biraz uzaktan bakınca, kendi adıma Türkiye için memnuniyet veren bir görüntü çıkıyor ortaya. Bu görüntü de en hassas konuları bile artık konuşmaya ve tartışmaya başlayan bir Türkiye görüntüsüdür.
Türk Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) ile Fransız Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü (İFRİ) tarafından Türkiye üzerine düzenlenen bir konferans için hafta içinde Paris’teydim. Oradan bakıldığında da görülen buydu.
Ancak, üzülerek not edilmesi gereken bir husus da var. Bu da, maalesef, Başbakan Erdoğan’ın aydınlara dönük ve Türkiye adına tekrar olumsuz bir görüntü veren saldırgan tutumudur. Ermeni meselesinin Fransa’da yakından takip edilmesi nedeniyle bu tutumun, burada soru işaretleri ile not edildiğini söyleyebiliriz.

Pandora’nın kutusu açıldı

Yazının Devamı

Ermenilerden niçin özür dilemiyorum?

18 Aralık 2008

Aralarında dostlarımın da bulunduğu aydınların başlattığı “Ermeni kardeşlerimden özür diliyorum” kampanyası, kim ne derse desin, Türkiye için bir dönüm noktasıdır. Kampanyanın devletin en üst kademesinde rahatsızlık yaratmış olması da bundan olsa gerek.
Sonuç olarak bu, “bir avuç liboş” türünden düzeysiz suçlamalarla geçiştirilebilecek bir gelişme değil. Son baktığımızda da imzacıların sayısı 10 bini geçmişti. Özetle, kampanyanın daha şimdiden başarılı olduğu söylenebilir.
Bildiriyi imzalayanlar arasında çok sayıda tanıdık, saygın isim var. Bu kişiler bugün dünya kamuoyu nezdinde Türklerin “Ogün Samast’lardan ibaret bir millet” olmadığını ortaya koyuyorlar.
Aralarında emekli büyükelçilerin de bulunduğu bu kişilere bugün ağır hakaretlerde bulunanlar ise sadece kendi seviyelerini aydınlatıyorlar. Yoksa düzeyli eleştiriye kimse bir şey diyemez. Ama burada bundan söz etmiyoruz.
Öte yandan, karşı bildiri yayımlayan emekli büyükelçilerimizi eleştirip bu kişileri bir kalemde “inkârcı” diye silmek de hatalı. Bunların arasında da çok sayıda tanıdık isim var ve hepsi düzeyli ve vicdanlı insanlardır. Fakat burada konuya “taraf” olan bir kesimden söz ediyoruz.

300 Ermeni aydınının

Yazının Devamı

Harvard profesörünün garip Türkiye tezleri

15 Aralık 2008

İpek Yezdani arkadaşımızın “Harvard Profesörü” Noah Feldman ile Milliyet Pazar’da yaptığı söyleşiyi dün ilgiyle ve hayretle okuduk. Söylediklerinden edindiğimiz izlenim ise şudur:
Akademik fikirlerinizi, meselenin perde arkasına girmeden ikincil kaynaklara göre oluşturur, bunları da öznel tezlerinizi doğrulamak için kullanırsanız Feldman’ın içine düştüğü komik duruma düşersiniz.
“Ilımlı İslam” düşüncesinin “fikir babası” olduğu belirtilen Feldman’a göre, AKP Türkiye’de “daha liberal ve daha az laik bir resim” görmek istiyormuş”, Washington ise “ABD karşıtı ve laik bir parti”den çok, “ABD taraftarı ve dine yönelmiş bir parti”yi tercih ediyormuş.
Bu fikirlerin Ankara’da olduğu kadar Washington’da da tartışmalı bulunacağı kesin. Bir kere “daha liberal fakat daha az laik” kavramındaki iç çelişkiyi bir Harvard profesörünün nasıl göremediğini anlamak zor.
İddialı ama haberi yok
Feldman’ın, AKP iktidarı sırasında zinaya hapis cezası verilmesinden biyoloji kitaplarına dini unsur sokulmaya çalışılmasına kadar uzanan ancak “sistemik nedenlerden dolayı başarısız kalan “antiliberal” girişimlerden habersiz olduğu belli.
Bazen tek bir cümle bile temel bilgisizliğinizi ortaya koymaya

Yazının Devamı

Kerkük için yeni öneriler gerekiyor

13 Aralık 2008

Irak’a Türkiye’nin de arzuladığı barış gelecekse, Kerkük sorununun çözümünün bu açıdan kilit rol oynayacağı gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor. “Barut fıçısı” diye tanımlanan bu kentteki bir Kürt lokantasına düzenlenen ve en az 55 kişinin ölümüne neden olan son intihar saldırısı bu gerçeği bir kez daha anımsattı bize.
Günümüzde Kerkük sorunu esas itibariyle Irak’taki Araplar ile Kürtler arasında olan bir sorundur. Sorunun odağında ise petrol meselesi yatıyor. Bir hesaba göre, Kerkük ve çevresi Irak’ın kanıtlanmış rezervlerinin yüzde 13’üne sahip.
Bağımsızlık hızlanır
Bölgesel Kürt Yönetimi’nin bu rezervleri eline geçirmesiyle Kürtlerin bağımsızlık arayışlarının hızlanacağına kesin gözüyle bakılıyor. Ancak, gelişmelerden de görüldüğü gibi, Araplar bu büyük rezervin Kürtlere geçmesine razı değiller.
Irak’ın yeni düzeninde hakları kesinlikle tanınması ve korunması gereken Türkmenler ise burada “arada kalan” bir kesimden ibaretler. Kaldı ki, yerleri ve konumlarına göre farklı taraflara da meyledebiliyorlar.
Örneğin, Erbil’de yaşayan ve sayılarını kendileri “300 bin kadar” diye telaffuz eden Türkmenlerin Kerkük’ün Kürt idaresine geçmesine fazla itirazları yok. Kerkük’teki

Yazının Devamı