Filistin yönetimi Erdoğan’a kızgın

24 Ocak 2009

Başbakan Erdoğan’ın Gazze krizi çerçevesinde sergilediği yaklaşım İsrail ve Yahudi lobisini kızdırmakla kalmadı. Genellikle “ılımlı” sayılan ve Ortadoğu sorununa çözüm arayışları çerçevesinde “öncül” konumda olan ülkeleri ve grupları da yabancılaştırdı. Bunun doğal sonucu da Ankara’nın Ortadoğu’daki barış arayışları açısından arka koltuğa oturtulması oldu.
Erdoğan’a gocunanların başında Filistin yönetimi lideri Mahmud Abbas geliyor. Erdoğan’ın “Hamas, Abbas’ın keyfi için seçilmedi” anlamına gelen sözlerinden sonra, Filistin yönetimine bağlı yetkililerin bunu “dostane olmayan kaba bir tavır” olarak değerlendirmeleri tabii ki şaşırtıcı değil.
Bu arada, özellikle AKP yanlısı çevrelerin dillendirdikleri, “Mahmud Abbas’ın yasal dönemi 9 Ocak’ta doldu” söylemi ise Filistin yönetimi yetkililerini son derece rahatsız ediyor. Filistin Büyükelçiliği’ne yakın kaynaklar, “Bunu bir tek Hamas ve radikal yandaşları ile Türkiye söylüyor” diye sitem ediyorlar.

Kahire’de hoşnutsuzluk
Söz konusu yetkililer, Türk medyasına ilettikleri bilgi notlarıyla, Filistin anayasasına göre Abbas’ın niçin işbaşında kalacağını anlatmaya çalışıyorlar.
Öte yandan, Erdoğan’ın bu kriz sırasında sergilediği

Yazının Devamı

Obama’nın İslam alemine mesajı İsrail’in hoşuna gitmez

22 Ocak 2009

Amerikan tarihinin en görkemli yemin törenlerinden biriyle işbaşına gelen Başkan Barack Hussein Obama tüm dünyaya taze umut aşılamıştır. Böylece, Afrika kökenli Amerikalıların hakları için canını feda eden Martin Luther King’in “düşü”nü gerçekleştirmekle kalmayarak, “Evet, başarabiliriz” sloganıyla dünyanın üzerinde dolaşan karabulutları bir nebze olsun dağıtmıştır.
Elbette ki konuya “müstehzi” bir açıdan bakıp, “Neyin ne olduğunu koltuğuna oturduktan kısa bir süre sonra anlayıp Amerika’nın normal çizgisine dönecektir” diye düşünülebilir. Bu arada, beklentiler o kadar yüksek ki, kendisi ve ekibi de bunların hepsini kısa zamanda karşılamanın zor olacağını biliyorlar.
Öte yandan, zoru başarabilmek için Obama’nın çok önemli bazı avantajlara sahip olduğu da ortada. Bunların başındaysa Bush yönetiminden ülke içinde ve dışında devraldığı siyasi ve ekonomik enkaz geliyor.

Obama’nın siyasi formatı
Nitekim yemin töreninden sonra yaptığı konuşmasını dikkatle dinleyenler Obama’nın, satır aralarında, Bush yönetiminin hatalarını nasıl ustaca sıraladığını biliyorlar. Bu nedenle Obama’nın elinde “bundan böyle nelerin olmaması gerektiğine” dair çok somut örnekler bulunmaktadır.
Bunun

Yazının Devamı

Dış politikamızı altüst eden sözler

19 Ocak 2009

Başbakan Erdoğan’ın İsrail söylemi, sokakta büyük takdir toplamaya devam ediyor. Ortadoğu’da İsrail aleyhtarı göstericilerin taşıdıkları Erdoğan posterleri bunun kanıtı. Öyle anlaşılıyor ki, bölgede demokrasi olsaydı ve kendisi de adaylığını koysaydı tüm radikal unsurların tercihi o olurdu.
Erdoğan’ın bu popülist söylemi, Türkiye’de de etkin olmaya devam ediyor.
Osmangazi Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Niyazi Çapa, “Köpeklere Giriş Serbesttir. Bu kapıdan Yahudiler ve Ermeniler giremez” kampanyasının ilhamını nereden aldığını açıkladı.
Gazetemizden Önder Yılmaz’a konuşan Çapa’nın, Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarından etkilendiğini belirterek “Ağzına sağlık, üslubunu daha da sertleştirmeli” diye konuşması ibret vericidir.
Erdoğan, tabii ki Çapa ve arkadaşlarını “ayıpladı.” Siyaseten yapması gerekenin asgarisi de zaten buydu. Yoksa ilerde kendisine bu sorulduğunda verecek hiç bir yanıtı olmazdı
Erdoğan ‘göz çıkardı’
Ancak, antisemitizm konusunda kaş yapacağım derken göz çıkarmayı da ihmal etmedi. Uluslararası medyanın Yahudilerin güdümünde olduğunu dair inancını ortaya koyarak, antisemitizmin en bariz ve geleneksel argümanlarından birini kullandığını fark

Yazının Devamı

İsrail’in savaş suçları, ‘terörle savaş’ın tanımını değiştiriyor

17 Ocak 2009

ABD’nin Irak’ı işgali ve İsrail’in Gazze vahşetinden sonra “terörle savaş” kavramının yeni bir değerlendirmeye tabi tutulmaya başlandığı görülüyor. İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband’ın Guardian gazetesine bu konuda önceki gün yazdığı yazı bunun son kanıtı.
Bu yazıya döneceğiz fakat önce şunları belirtmek istiyoruz. “Terörle savaş” adına insan haklarını hiçe saymanın terörü yok etmediği, aksine, teröristlere belli bir “meşruiyet” sağladığı artık anlaşılmaya başlandı.
Türkiye’nin önde gelen uluslararası hukuk uzmanlarından olan yazarımız Rıza Türmen de kısa bir süre önce, terörle mücadele eden devletlerin bir elinin bağlı olduğunu belirtmişti. Bu da şu demektir:

Teröristlerin hakları
Teröristler hak ve hukuk gibi kavramlar karşısında kendilerini sorumlu hissetmezler. Bu grupların “terörist” olma özellikleri bundan kaynaklanır. Hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına önem verdiklerine inanan devletlerin ise böyle bir lüksleri yoktur.
Özetle, devletler, hiç hoşa gitmese de, teröristlerin bile hakları olduğunu teslim etmek zorundalar. Yoksa terörist olmakla suçlanan kişileri gördükleri yerde öldürür, işi orada bitirirlerdi.

Yazının Devamı

AB için olumlu bir atama

15 Ocak 2009

Son yazılarımız hep Gazze üzerine oldu. Ortadoğu konusunda yazacak daha çok şey varken konuyu şimdilik bırakıyoruz. Burada, dostumuz Egemen Bağış’ın AB Başmüzakerecisi olarak atanmasını ele alacağız.
Bağış’ın başmüzakereci olarak atanması AB çevrelerinde olumlu karşılandı. Ancak “zamanlaması” açısından da dikkat çekti. Sayın Babacan’ın hem Dışişleri hem de başmüzakereci görevlerini aynı anda yürütmesinin zor olduğu uzun zamandır söyleniyordu. Biz de zaten bunu ilk yazanlardanız.
Son dönemde bu konuda yokladığımız üst düzeyden yetkililer ise bu açıdan şu anda faklı bir düzenlemeye gerek olmadığını söylüyorlardı. Nedenini ise AB tarafına bağlıyorlardı. Burada yürüttükleri ve tümüyle yanlış görünmeyen mantık ise şöyle işliyordu:
“En kritik fasılların müzakeresini yapay gerekçelerle bloke eden AB, bizden müzakereleri hızlandıracak adımları neye dayanarak istiyor, anlaşılır gibi değil. Özetle, mevcut düzenleme mevcut durumla uyumludur.”

İlişkilerde kritik nokta
Hal böyleyken, hükümetin bu konuda bir değişikliğe gitmesi elbette ki dikkat çekiyor. Bu atamanın yeni bir değerlendirmeye dayandığı da kesin. Bunun altındaysa, 2009’un Türkiye-AB ilişkilerinde kritik bir dönüm noktası

Yazının Devamı

Antisemitizm İslamofobinin kuzenidir

12 Ocak 2009

Cuma namazlarını kaçırmamaya çalışan laik fakat inançlı bir dostumuz önceki gün “Bu kadarı da fazla” diye aradı. Camide dinlediği vaazın antisemitizmin en çirkin örneklerinden biri olduğunu söyledi. “Etrafımdakilerin bu sözleri onayladıklarını gördükçe utandım” dedi.
Dostumuzu infiale sevk eden şeyin haberlerini aslında gazetelerden biliyoruz. Kimi “Allah’ın gazabına uğramış lanetli kabile”den söz ediyor, kimi “Hitler’in işi eksik bıraktığını” çağrıştıran ifadeler kullanıyor. Bazıları da Ahmedinecad’a özenerek, “Bu ırkın dünyanın yüzünden silinmesini” temenni ediyor.
Özetle, İsrail’in Gazze’de sergilediği vahşet köktendinciler tarafından antisemitizmi yerleştirmek için altın bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Oysa tarihimizde bu çirkin olgu hiçbir zaman Batı’daki boyutlara erişmemiştir. Başbakan Erdoğan bile, İsrail’e yanıt verirken, Osmanlıların İber Yarımadası’ndan kovulan Musevilere nasıl kucak açtığını hatırlattı.
Farklı düşünenler var
Buna rağmen, Erdoğan’ın verdiği aşırı Hamas yanlısı görüntü nedeniyle, uluslararası gözlemcilerce “köktendinci özü” tekrar öne plana çıkarılan AKP hükümetinin antisemitizm konusundaki duyarsızlığı dikkat çekiyor.
Washington’dan

Yazının Devamı

Ortadoğu’daki konumumuz zayıfladı

10 Ocak 2009

Ergenekon, Gazze krizini radarımızdan düşürdü. Fakat kriz sürüyor ve göz ardı edilecek gibi değil. Onun için bugün de bu konuyu irdeleyeceğiz.
Kimi okurlarımız İsrail’in Gazze operasyonu hakkındaki yazılarımızdan “kafamızı Başbakan Erdoğan’a taktığımızı” çıkarmışlar. Bu arada bizi, “İsrail vahşetini görmemekle” ve konuya “ruhsuz bir diplomatik açıdan bakmakla” eleştiriyorlar.
İster Madımak katliamı, ister Darfur’daki soykırım, isterse İsrail’in insanlık dışı bu operasyonları olsun, “insani boyut” konusunda bugüne dek ne “seçici” olduk, ne de “duyarsız” kaldık. Fakat diplomasi yazdığımıza göre, bu boyutu bir yana itecek durumda değiliz.
Gene de konumuza geçmeden önce “kafamızı Erdoğan’a takmadığımızı” gösteren bir şeyler söyleyelim. Kendisini Alevi açılımı, TRT’deki Kürtçe yayınlar ve Nâzım Hikmet’in itibarının iade edilmesi nedeniyle kutlarız. Türkiye’nin üzerindeki bu ayıpların kalkıyor olmasından memnuniyet duyuyor, bu adımların devamını diliyoruz.

Kahire öne geçti
Şimdi konumuza dönelim. Erdoğan pazar günü El Cezire’ye konuşurken şunu söylemiş: “Hamas’ın ateşkes şartlarını ve taleplerini BM’ye taşıyabiliriz çünkü Hamas’ın Filistin yönetimine ve Mısır’a olan güveni

Yazının Devamı

BM’de fırsat kaçırdık

5 Ocak 2009

Güvenlik Konseyi’ne seçilmemizin üzerinden iki ay geçti. Bu süre zarfında ilk önemli uluslararası krizi bekledik. Zira, konunun Konsey’e intikal etmesiyle Türkiye’nin bu önemli geçici üyeliğini nasıl kullanacağına dair ipuçları elde etmiş olacaktık.
Hamas’ın tahrikleri ve İsrail’in buna misilleme olarak Gazze’ye saldırmasıyla o kriz geldi ve çattı. Türkiye de, daha ilk günden, bu krizle ilgili diplomatik çabalar açısından faal bir görüntü verdi. Erdoğan’ın gerçekleştirdiği Ortadoğu gezisi bu izlenimi daha da pekiştirdi.
Gözümüzün, bu nedenle, Türkiye’nin ekim ayında geçici üyeliğine seçildiği Güvenlik Konseyi’nde olması doğaldı. Konsey’in bu konuda acilen toplanması için Ankara’nın harekete geçmesini beklememiz de doğaldı.
Şunu da işaret etmek lazım: Türkiye’de birilerinin “Güvenlik Konseyi acilen toplanmalı” demesiyle Ankara’nın bunu resmi bir girişim şeklinde ortaya koyması farklı şeylerdir. Peki ne oldu?
Türkiye fırsatı Libya’ya kaptırdı
Güvenlik Konseyi, İsrail’in Gazze’ye kara operasyonu başlatmasından sonra cumartesi günü gerçekleştirdiği acil danışma toplantısını Türkiye’nin değil, Libya’nın çağırısı üzerine yaptı. Özetle, Türkiye Konseyi acil toplantıya çağırma

Yazının Devamı